Soru: Allah'ın indirdiğiyle hükmeden ve içerisinde bariz yanlış ve isyanların bulunduğu bir devlet ile yabancı kanunlar ile hükmeden devletten hangisi kafirdir?
El-Elbani dedi ki: Zannedersem geçen oturumda küfür veya şirk hakkında
konuşmuştuk. Küfür iki kısımdır: itikadî küfür ve amelî küfür. İtikadî küfür
kişinin akidesiyle alakalıdır. Her kim Allah Tebarek ve Teala’nın getirmediği
ve kulları için teşri kılmadığı düzeni, kanunları veya hukuku kalbiyle helal
sayar ve benimserse onun bu küfrü riddet küfrüdür, bu küfrü itikadî küfürdür ki
sahibi rabbinin şeriatına aykırı bir şeyi benimseyip kalben ona itikat
ettiğinden Müslüman değildir. Her kim de Allah Tebarek ve Teala’nın şeriatını
sistem ve hüküm olarak benimserse müslümandır, bizim lehimize olan onun da
lehinedir aleyhimize olan onun da aleyhinedir. Onun bizim üzerimizde Temim
ed-Dari radiyallahu anh’ın Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet
ettiği sahih hadiste bildirilen hakkı vardır:
"Din nasihattir, din
nasihattir, din nasihattir." Dediler ki: "Kim için ey Allah'ın
rasulu?" Dedi ki:
"Allah için, kitabı
için, Rasulu için, Müslümanların imamı ve avamı için"
Her kim din olarak, sistem
olarak, kanun olarak İslam'ı benimserse onun hakkındaki görüşümüz hiç bir
yöneticinin noksanlık, hata ve benzeri kusurlardan hali olamayacağı gibi onun
da olamayacağıdır. Bize düşen gücümüz yettiğince ona nasihat etmek, marufu emretmek
ve onu münkerden nehyetmektir. Eğer yönetici düzen ve sistem olarak İslam'dan
başkasını benimsemiş olan bir yöneticiyse onun hükmü altında yaşayan kimseye
İslam hükümlerinin egemen olduğu bir beldeye yolculuk edip oradan hicret etmesi
gerekir. Bu da yine umum bir kaide olan güç yetirme kaidesine göredir. "Allah'tan
gücünüz yettiğince sakının" Yine Nebi aleyhissalatu ve’s-selam’ın
dediği gibi:
"Size bir şey
emrettiğimde onu gücünüz yettiğince yerine getirin, bir şeyden yasakladığımda
ona son verin"
Soru soran kişi: Güzel... Peki eğer helal görmüyorsa yani Allah'ın
indirdiğiyle hükmetmenin vacip olduğuna iman ediyor fakat Allah'ın
indirdiğinden başkasıyla hükmetmek isteyen buna ihtiyaç duyan kimse...
El-Elbani: Uzamasından çekindiğimden geçmiş konuları tafsilatıyla
tekrarlamak istemiyorum... Özellikle de göründüğü kadarıyla kardeşlerin de
soruları var. Ayrıca diğer kardeşlerin de soracakları var.
Soru soran: İşareten de olsa izah güzel olur.
El-Elbani: Biz diyoruz ki her kim İslam'dan başkasını akide
olarak benimserse onun küfrü irtidad küfrüdür. Her kim de ister yönetici ister
yönetilen olsun İslam'ı benimserse bu kişi de az önce de belirttiğimiz gibi
Müslümandır. Ancak bu yönetici veya yönetilen İslam ile gelen bir şeye muhalif
bir harekette bulunursa onun bu muhalefeti küfürden değil, masiyetten kabul
edilir. Her ne günah işlemiş olursa olsun veya günahı ne kadar büyük olursa
olsun kalbiyle bu günahını helal görmedikçe yani işlediğim bu şey günah
değildir ne haramdır ne helaldir demedikçe böyledir. Ne zaman ki bunu der küfre
girmiş ve dininden irtidad etmiş olur.
İşte bundan dolayı riddet
küfrü ile masiyet küfrünü birbirinden ayırmamız gerekiyor. Riddet küfrü kalp
ile alakalıdır. Kişinin kalbi Allah'ın şeriatine karşı gelmektedir. Masiyet
küfründe ise kişinin kalbi Allah'ın şeriatinden yana olsa da ameliyle hevasına
uymaktadır. Aksi takdirde Allah Azze ve Celle’ye karşı isyan eden herkesin
riddet küfrüyle kâfir olduğunun söylenmesi gerekir ki bir Müslüman bunu
söylemez.
Nifak da aynı küfür gibi bu
kabildendir. Bu da aynı şekilde bugün insanların çoğuna kapalı kalmış
meselerdendir. Nifağın da aynı küfür gibi itikadi ve ameli kısımları vardır. Bu
hakikati hatırladığımızda bazı hadisleri anlamamız da kolaylaşır. Aksi takdirde
ilim talebesinin kafası karışacaktır. Mesela meşhur hadis:
"Münafığın alameti
üçtür: konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz, kendisine
guvenildiginde hainlik eder"
Münafığın alameti... Bu
hadisteki münafık ismini nasıl anlayacağız? Bu Kuran'da geçtiği gibi midir?: "Muhakkak
ki münafıklar cehennemin en alt tabakasındadır"
Kim sözünde durmazsa onun
cehennemin en alt tabakasında olduğunu mu söyleriz? Bunu ancak şer’i
isimlendirmelerin hakikatinden cahil olan kimse söyler.
Münafığın nifağı; ameli nifak
da olabilir, itikadi nifak da olabilir. Allah Azze ve Celle’nin haklarında
cehennemin en alt tabakasında olduğunu söylediği kişilerin küfrü içlerinde
gizleyip İslam'ı izhar eden kişiler olduğunu biliyorsunuz. İşte bunlar kalplerinde
yer edenlerden dolayı kâfirlerdir çünkü onlar kalplerinde Allah'ın
indirdiklerine karşı bir küfür gizliyorlar. Lakin onlar insanlara İslam'ı zahir
ediyorlar. Onlarla namaz kılıyor, oruç tutuyor ve İslam ahkâmını açığa vuruyorlar.
Ancak kalplerindekiyle kâfirdirler. İçindekinin zıddını açığa vurduğundan o
münafık diye isimlendirilmiştir.
Onun açığa vurduğu güzel olan
İslam'dır kalbinde ise büyük bir küfür gizlemektedir. Onun bu küfrü cehennemde
ebedi kalmayı gerektiren bir küfürdür, sahibi de cehennemin en alt
tabakasındadır.
İşte bu hadiste (münafığın
alameti hadisi) ve bunun gibi başka hadislerde mesela Nebi aleyhissalatu ve’s-selam’ın:
"Kim cihad etmeden veya nefsinde cihad etmeyi arzulamadan ölürse
nifaktan bir şube üzerinde ölmüş olur" sözünde geçen nifak, sahibini
cehennemde ebedi kılacak olan nifak mıdır? El-Cevab: Hayır.
Öyleyse "Münafığın
alameti" hadisini nasıl anlayacağız? Buradaki Münafığın nifağı tıpkı ameli
küfür gibi ameli nifaktır. Yani o inandığına muhalif bir amelde bulunmaktadır.
Müslüman kalbinin derinliklerinde yalanın haram olup caiz olmadığına iman
etmektedir. Kalbinde durum böyledir peki o ne yapmaktadır? İçinde gizlenenin
aksine ameli etmektedir. Kâfir ve mürted olan Münafık da gizlediğinin aksini
açığa vurmaktadır. Ancak o şerri gizlemeye hayrı açığa vurmaktayken münafık
Müslüman ise hayrı gizlemeye şerri açığa vurmaktadır. Hayra iman etmekte şer
işlemektedir.
O, yalanın haram olduğuna,
husumetin haram olduğuna inanmakta fakat inandığına (ameliyle) muhalefet
etmektedir. Müslümanın amelinin itikadıyla çelişmesi onun sâlih olmayan
amelinin sâlih olan akidesiyle çelişmesidir. Bu münafık zahir olan amelinin
içinde gizlediğiyle çelişmesi bakımından kâfir ve mürted olan münafıkla
ortaktır.
Öyleyse "Münafığın
alameti üçtür" hadisi hakkında şimdi diyelim ki... İçinde küfrü gizleyip
İslam'ı açığa vuran itikadî nifak sahibi cehennemin en alt tabakasındadır.
İçinde Allah katından gelenlerin tümüne imanı barındırıp ameliyle ve sözüyle
buna muhalefet eden Müslümana gelince... Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem
onu münafık diye isimlendirmiştir. O halde selim kaideye sahip olup da
kendisinden Allah'ın şeriatine muhalif bir amel sadır olan kişinin yönetici
veya yönetilen olması arasında hiç bir fark yoktur. Onun bu küfrü ameli küfür,
nifağı ameli nifaktır.
İslam'ı izhar edip içinde
küfrü barındıran sözüyle İslam'ı izhar edip sonra İslam'ı benimseyen kişiye gelince...
O kalben İslam'a karşı koymamaktadır. Kâfir ve cehennemin en alt tabakasında
ebedi kalacak olan Münafık ile Allah'ın indirdiklerine iman eden lakin ameliyle
az veya çok Allah Azze ve Celle’ye muhalefet eden kimse birbirinden ne kadar da
uzaktır! O bununla dinden çıkaran bir küfürle kafir değil, asidir. Bu soruyla
alakalı söylenebilecekler bunlardır.
Soru soran: Buna yakın bir soru olaraktan günümüzdeki
Kadiyaniler, Şiiler ve onlar gibi fırkalarla Selef'in yoluna muhalif şekillerle
İslam'a davet eden fırkaların "Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır..."
hadisinin kapsamına dayanaraktan mutlak anlamda ateş ehli olduklarına
hükmedebilir miyiz?
El-Elbani: Bunda hiç şüphe yok ki evet...
Tercüme: Ebu Leylâ Ali
Karaçay