Kâfir için rahmet dilemek veya onun için cenaze namazı kılmanın haramlığında icma edilmiştir. Bu aynı zamanda duâda haddi aşmaktır. Allah Teâla şöyle buyurmuştur:
مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ
وَالَّذِينَ آمَنُوا أَنْ يَسْتَغْفِرُوا لِلْمُشْرِكِينَ وَلَوْ كَانُوا أُولِي
قُرْبَى مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُمْ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ
“Kendilerine
cehennemlikler oldukları açıklandıktan sonra yakınları dahi olsa müşrikler için
bağışlanma dilemeleri Nebi’ye de, iman edenlere de yaraşmaz.” (Tevbe 113)
Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah Mecmuu’l-Fetava’da
şöyle demiştir: “Allah Teâlâ:
ادْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ
“Rabbinize
yalvararak ve gizlice dua edin. Muhakkak ki O haddi aşanları sevmez” (A’raf
55) buyurmuştur. Bu duada haddi aşmak hakkındadır. Kulun Rab’den yapmayacağı
bir şeyi istemesi de duada haddi aşmaktandır. Mesela kendisi nebilerden
olmadığı halde nebilerin makamını istemesi, müşrikler için bağışlanma dilemesi
ve benzerleri böyledir…”
Bu mesele tehlikelidir. Çünkü icmaya aykırıdır. Bazı ilim
ehli bunu yapanın tekfirini de zikretmiştir. El-Karafî el-Furuk’ta (4/260 vd.) şöyle demiştir:
“Küfre varan dua dört kısımdır:
Birinci kısım: Dua eden kimsenin kitap ve sünnetten
vahyin kesin delaletiyle sabit olmuş bir şeyin nefyini talep etmesidir.
Birinci örnek: “Allah’ım! Seni inkar edene azap etme
veya onu bağışla” demektir. Nitekim vahyin kesin delili, Allah Teâlâ’ya kafir
olarak ölen herkesin azap göreceğine delalet etmektedir. Allah Teala şöyle
buyurmuştur: “Muhakkak ki Allah kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz.” (Nisa
48) Ve daha başka naslar da vardır. Bu durumda böyle bir istek küfür olur.
Çünkü Allah Teala’nın haber verdiği şeyi yalanlamasını talep etmektir. Böyle
bir talep ise küfürdür. Bu dua bir küfürdür.
İkinci örnek: “Allah’ım! Falan kafiri cehennemde
kalıcı kılma” demektir. Hâlbuki kesin naslar her bir kâfirin cehennemde kalıcı
olduğuna delalet etmektedir. Bu durumda böyle dua eden kimse Allah Teâlâ’nın
verdiği haberi yalanlamayı talep etmektedir ve duası bir küfürdür.
Üçüncü örnek: Allah Teâlâ’ya dua eden kimsenin
yeniden dirilmemeyi, böylece kıyamet gününün şiddetli hallerinden muaf olmayı
istemesidir. Hâlbuki Allah Teâlâ insan ve cinlerden herkesin öldükten sonra
diriltileceklerini haber vermiştir. Bu durumda böyle bir dua küfürdür. Çünkü Allah
Teala’dan verdiği haberi yalanlaması istenmektedir.
İkinci kısım: Dua eden kimsenin vahyin kesin olarak
nefyettiği bir şeyi ispat etmesini Allah Teâlâ’dan istemesidir. Bunun örnekleri
de şu şekildedir:
Birinci örnek: “Allah’ım! Düşmanım olan falan Müslümanı
cehennemde kalıcı kıl” demesidir. Halbuki o kimsenin kötü bir akıbetle öldüğünü
bilmemektedir. Allah Teâlâ ise hiçbir mü’minin cehennemde kalıcı olmadığını,
mutlaka cennete gireceğini haber vermiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
وَمَنْ يُؤْمِنْ بِاللَّهِ وَيَعْمَلْ صَالِحًا يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ
تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الأَنْهَارُ
“Kim Allah’a iman edip salih
amel işlerse onu içinde ebedi ve daimi olmak üzere kalacakları altından
nehirler akan cennetlere sokar.” (Talak 11)
Bu durumda böyle bir dua Allah Teâlâ’nın verdiği haberi
haberi yalanlamayı gerektirdiğinden küfür olur.
İkinci örnek: “Allah’ım! Beni ebedi olarak yaşat ki
ölüm sekeratı ve sıkıntılarından selamette olayım” diye dua etmek. Allah Teâlâ:
كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ
“Her nefis ölümü tadıcıdır” (Al-i İmran 185)
buyurarak onun öleceğini haber vermiştir. Bu durumda bu dua, bu haberi
yalanlamayı gerektirdiğinden küfür olur.
Üçüncü örnek: “Allah’ım! İblisi bana ve âdemoğullarına
dost ve nasihatçı kıl da fesat azalsın, kullar rahat etsin” demek. Hâlbuki
Allah Subhanehu şöyle buyurmuştur:
إِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَاتَّخِذُوهُ عَدُوًّا
“Muhakkak ki şeytan sizin için düşmandır. Siz de onu
düşman edinin.” (Fâtır 6) Bu durumda böyle bir dua bu haberi yalanlamayı
gerektirdiğinden küfür olur. Buna benzer dualar da bunun gibidir.
Üçüncü kısım:
Dua eden kimsenin Allah Teala’dan aklın kesin delaletiyle sabit olan bir şeyi Rububiyet
celalini ihlâl edecek şekilde nefyetmesini istemesidir.
Birinci örnek: Kulun, Allah’tan kadim ilmini
kaldırmasını, böylece işlediği çirkinlikleri ve ayıpları rabbinin bilmemesini
istemesi. Kesin aklî deliller göstermektedir ki Allah Teâlâ’nın ilmi ezelî ve
ebedîdir. Bu durumda bu şekilde dua eden kimse Allah Teâlâ’nın zatında cehalet
meydana gelmesini talep etmektedir ki bu küfürdür.
İkinci örnek: Allah
Teâlâ’dan kıyamet gününde kadim kudretini kaldırmasını, böylece sorumlu
tutulmaktan güvende olmayı istemek. Nitekim kesin aklî deliller Allah Teâlâ’nın
ezelî ve ebedî kudretinin vacip olduğunu, değişme ve yok olma kabul etmediğini
göstermektedir. Böyle bir talep Allah Teâlâ için acizlik talebidir ki küfürdür.
Üçüncü örnek: Allah Teâlâ’dan hakimiyetini, kaza ve kaderini
kaldırmasını istemek, böylece kulun nefsi hakkında tasarrufunda bağımsız olmasını,
kaza açısından da kötü sondan emin olmayı istemek. Halbuki kesin aklî deliller
Allah Teâlâ’nın irade ve hakimiyetinin bütün kainatı kapsadığını
göstermektedir. Böyle bir dua bunun ortadan kalkmasını talep etmektir. Bu
yüzden böyle bir dua ve benzerleri küfür olur.
Dördüncü kısım: Dua eden kimsenin Allah Teâlâ’dan, kesin
akli delillerin nefyettiği şeyi rububiyet celalini ihlâl edecek şekilde isbat
etmesini istemesidir.
Birinci örnek: Dua
eden kimsenin Rabbine arzusunu büyütmesi, hatta onun mahlukatından birine hulul
etmesini, böylece onunla bir araya gelmeyi istemesi veya Allah Teâlâ’dan
korkusunu büyütmesi, bu yüzden Allah Teâlâ’dan kendisi hakkında güvence vermesini,
korkusunu ünsiyete çevirmesini istemesidir. Halbuki kesin aklî delil bunun
Allah hakkında mümkün olmamasını göstermektedir. Böyle bir talep küfürdür.
İkinci örnek: Dua eden kimsenin ahmaklığını ve cüretini
büyüterek Allah Teâlâ’dan dünyadaki bazı işleri kendisine bırakmasını
istemesidir. Bunlar kudrete ve rabbani iradeye has olan var etme, yok etme,
hükmetme ve gerçekleştirme gibi işlerdir. Kesin akli deliller böyle bir şeyin
Allah Teâlâ’dan başkası için söz konusu olmasının imkansız olduğunu
göstermektedir. Böylece bu talep Allah ile beraber mülkünde ortaklık talep
etmektir ve küfürdür. Nitekim cahil sufilerden bir topluluk bu küfre düşüyorlar
ve “Falana ol deme yetkisi verildi” diyorlar! Ona “ol” deme yetkisi verilmesini
istiyorlar. Bu Allah Teâlâ’nın:
إِنَّمَا قَوْلُنَا لِشَيْءٍ إِذَا أَرَدْنَاهُ أَنْ نَقُولَ لَهُ
كُنْ فَيَكُونُ
“Biz, bir şeyin
olmasını istediğimiz zaman, ona sözümüz sadece “Ol!” dememizdir. Hemen oluverir.” (Nahl 40) ayetindeki sözüdür. Allah Teâlâ’nın
kelamındaki bu sözün manasını bilmezler ve böyle bir yetkiyi başkasına vermenin
manasını da bilmezler! Hayalci sufiler bir yana, ihlaslı alimler hakkında dahi
böyle istek gerçeklikten çok uzaktır. Fark etmedikleri bir yönden helak
oluyorlar ve bu hayalci sufilerin Allah Teâlâ’ya yakın kimseler olduklarına inanıyorlar!
Halbuki onlar Allah’tan uzaktırlar. Allah Teâlâ bizleri fitnelerden, fitne
sebeplerinden, cahilliklerden ve benzerlerinden korusun!
Üçüncü örnek: Dua
eden kimsenin rabbinden kendisiyle O’nun arasında nesep kılmasını, böylece
dünya ve ahirette mahlukata karşı şeref kazanmayı istemesidir. Kesin akli delil
böyle bir neseb ve soy bağının olmasının imkansız olduğunu göstermektedir.
Böyle bir dua Allah Teâlâ hakkında doğum yoluyla nesep oluşması isteği
olduğundan küfürdür. Buna benzer dualar da buna katılır. Bütün bunlar rububiyet
celalini ihlal eden şeyler olup kulların cahil olanlarında ve şeytanın
kendileriyle alay ettiği kimselerde meydana gelmektedir….” Karafi'den nakil bitti.
Mevsuatu’l-Fıkhiyye’de şöyle gelmiştir: “Fakihler kâfir için
bağışlanma dilemenin sakıncalı olduğunda ittifak etmişlerdir. Hatta bazıları
ileri giderek “Muhakkak ki kâfir için bağışlanma dilemek, bunu dileyenin küfre
girmesini gerektirir. Çünkü bu Allah Teala’nın kendisine şirk koşanı veya küfür
üzere öleni bağışlamayacağını, onun cehennemlik olduğunu ifade eden nasları
yalanlamaktır” demiştir.”
Tekfirin ise ilim ehli tarafından bildirilen şartları ve
manileri vardır. Buna onlar hükmederler. Küfrü gerektiren bir amelde bulunan
herkesin küfrüne hüküm vermek gerekmez. Tekfir mutlak olup, muayyen şahısların
tekfirinde durum farklılık gösterebilmektedir.
Bundan dolayı Müslümanın dininde fakih olmaya çalışması,
küfre düşüren amellerden ve büyük günahlardan öncelikle kendi nefsinin kurtuluşu
için sakınması gerekir. Nitekim bütün devletler hastalık bulaşması bahanesiyle İslam’ın
en önemli şiarları olan cemaatle namaz, hac ve umre gibi farzları yasaklayarak
daru’l-küfre dönmüş, Müslüman olduğunu iddia eden milyonlar maske takarak
şeytana kul olmuş ve müşrikleşmişlerdir. Ne tarafa baksan bakışların müşriklere
çarptığı bu zamanda kafir ve müşrik olarak ölenler hakkında “Allah rahmet etsin”
demenin, onların cenaze namazlarını kılmanın imanı nasıl bir tehlikeye attığını
hatırdan çıkarmamak gerekir.
Bu sakıncalara düşen kardeşini de gücü yettiği kadarıyla
sakındırması gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
وَمَا كَانَ
الْمُؤْمِنُونَ لِيَنْفِرُوا كَافَّةً فَلَوْلَا نَفَرَ مِنْ كُلِّ فِرْقَةٍ
مِنْهُمْ طَائِفَةٌ لِيَتَفَقَّهُوا فِي الدِّينِ وَلِيُنْذِرُوا قَوْمَهُمْ إِذَا
رَجَعُوا إِلَيْهِمْ لَعَلَّهُمْ يَحْذَرُونَ
“Mü’minlerin topluca çıkmaları gerekmez. Her topluluktan
bir kesim, dinde derin bir kavrayış edinmek ve kavimleri kendilerine geri
döndüğünde onları uyarmak için kalsalar! Umulur ki onlar da sakınırlar.”
(Tevbe 122)