Daha önce Sahih Hadisler sitesinde
Abdestsiz ve Cünüp olarak Kur’an okunması meselesinde Şeyh el-Elbani rahimehullah’ın
adı kullanılarak tedlisler ve delil karartması yapıldığına dair uyarıda
bulunmuştum.
Adı geçen sitede bahsedilen yazı daha da
uzatılmış, cevap verilmeye çalışılmıştır. Benim uyarıma binaen mi genişletme
ihtiyacı duyuldu, yoksa yazıda bahsedilen ve atıfta bulunulan başka birilerine
cevap olsun diye mi bilmiyorum. Ancak her halukarda hala maksat hasıl
olmamıştır.
Çünkü burada söz konusu olan yanlışlar şu
şekildedir:
1- Yazının tamamının Şeyh el-Elbani’ye ait
olduğu zannı uyandırılacak şekilde en altta el-Elbani’nin ismi yazılmıştır.
2- Elbani rahimehullah’a benimsemediği
görüş nispet edilerek tekavvul ettirilmiştir.
* Şöyle bir nakil verilmiş: "Allame Şeyh Muhammed Nâsıruddin el-Albânî (Rahmetullahi Aleyh) şöyle dedi: “Metnin ve anlamını verdiğim hadislerden anlaşıldığı gibi, yukarda isimlerini verdiğim sahabelerin sözlerinden de Kur’an’ı ele alarak abdestsiz okumanın yasaklandığı anlaşılmaktadır!” site sahiplerinden bu ifadeyi Şeyh el-Elbani nerede kullanıyor, kaynak belirtmelerini rica ediyorum. Zira ben Şeyh Elbani'nin kitaplarında ve fetvalarında böyle bir ibare bulamadım. Bilakis daha önceki yazımda Şeyh el-Elbani'nin Temamu'l-Minne'den tam aksine ifadelerini nakletmiştim. Eğer site sahiplerinde Şeyh el-Elbani'nin kanaat değiştirdiğine dair bir delil varsa bunu bilmek isterim. Ayrıca Şeyh el-Elbani'den nakledilen bu cümlenin kaynağını bilmek bütün okuyucuların da hakkıdır.
3- Hadis metinlerinde geçen “tahir”
kelimesi “abdestli” şeklinde tercüme edilmiştir. Halbuki daha önceki uyarı
yazımda Şeyh el-Elbani’nin bu kelimeye dair Temamu’l-Minne’sindeki açıklamasını aktarmıştım.
Site sahipleri mükerrer geçen hadisleri “Kur’an’a abdesti olmayan dokunmasın”
şeklinde tercüme geçerek delil karartması yapmaktadırlar. Halbuki bu hadisler: “Kur’an’a
tahir/temiz olandan başkası dokunmasın” şeklinde tercüme edilmeli idi.
4- Site sahipleri şöyle diyor: “Aişe (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:“Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) her hali üzere Allah’ı zikrederdi.” Müslim 373/117 Bu hadisten abdestsiz olarak Kur’an’ı ele alarak
okunacağı hükmünü çıkarmak, hadisten hüküm çıkarma yönlerinin en batılı ve
kabulü gayrı kabil bir durumdur! Sebebi ise, hadiste de geldiği gibi Rasulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) her halinde Allah’ı zikrederdi demek, o
her halinde Kur’an okuyordu yahut Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
abdestsiz Mushaf’ı eline alarak okuyordu demek değildir!” Mezkur hadisin bizce
işaret ettiği mana, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) her halinde
Rabb’ini tazim, tahmid ve tesbih ederek O’na kulluk ediyordu demektir! Mesela
otururken veya kalkarken Allah-u Teâlâ’nın adını anması, girerken çıkarken,
yerken içerken O’nun ismini zikrederek kalkması, ihtiyacını gidermeye giderken
Allah’ın ismini anarak şeytandan O’na sığınması, ihtiyacını giderdikten sonra
çıkarken O’nu zikrederek O’ndan bağışlanma dilemesi vb. zikirlerle dualar
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in günlük yaptığı mutad olan
amelleri idi….”
Cevap: Bu hadisten bu manayı istinbat
edenler; aşağıda Şeyh Elbani’den terceme edeceğim metinlerde görüleceği üzere
Buhari, Taberi, İbnu’l-Munzir gibi imamlardır. Yazı sahibinin hatası ise şu
noktalardadır:
1- “Allah’ı her halinde zikrederdi”
şeklindeki umumi ifadeyi belli bazı zikirlere tahsis etmek ayrıca bir delil
gerektirir. Yazı sahipleri kendi anladıkları mana sebebiyle nasıl olur da
naslardaki umum ifadeyi belli bir cüze tahsis ederler?
2- Yazı sahibi şöyle diyor: “Aişe (Radiyallahu Anha)’nın
rivayet ettiği mezkur hadise dikkatle baktığımızda onda Kur’an okumakla ilgili
bir şeyden bahsedilmediğini görürüz. Bu hadis yukarda da belirttiğim gibi
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Rabb’ini zikrederek gününü
nasıl değerlendirdiğini açıklamaktadır.”
Bu
açıklama yazı sahiplerinin indî görüşlerinden ibarettir. Şüphesiz Allah’ın
kelamı zikrin en üstünüdür. Allah Azze ve Celle kitabına zikr adını vermiştir.
Kur’an kıraatinin zikir kapsamında olmadığını söyleyen bir ilim ehli
bilmiyorum.
3- Yazı sahibi aynı türden bir hataya da düşüyor ve
şöyle diyor: “Kur’an ve hadislerden anlaşıldığı gibi Rasulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) ümmi olup okuma yazma bilmeyen bir kişi idi. Bu sebeple
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in abdestli yahut abdestsizliği
bir tarafa Kur’an’ı eline alarak okuduğunu yukarıdaki Aişe (Radiyallahu
Anha) hadisinden çıkarmak mümkün değildir!” Aişe (Radiyallahu
Anha)’nın bu hadisinden mezkur manayı çıkaran kimselerin, nasları anlama ve
onlardan layıkı veçhiyle istifade etme derecelerini, okuyucunun takdirine
bırakıyoruz.”
Cevap: Buradaki hata şudur: Cünüp iken Kur’an’ın
ezberden okunabileceği kabul edilirse, “mushaftan okumayı” yasaklayan delil
nedir? Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in üzerinde tam ayet yazılı bir
mektubu Hirakl’e gönderdiği sabittir. Müşrik olması sebebiyle aslen necis olan
ve Müslüman olması ümid edildiği için mektubun kendisine gönderdildiği Hirakl’in
dahi yazılı metinden Kur’an okuyacak olması ihtimali Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’i bu mektubu yollamaktan alıkoymamıştır. “Bu yalnızca bir ayet
idi, Mushaf değildi” diye itiraz etmenin de gerekçesi yerinde değildir. Çünkü Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in hayatında Kur’an tam bir Mushaf şeklinde
değildi, her sahabede ayrı ayrı parçalar halinde idi. Malum olduğu üzere Kur’an’ın
Mushaf halinde getirilmesi daha sonraki zamanlarda gerçekleşmiştir.
4- Yazı sahibi diyor ki: “Eğer, Aişe (Radiyallahu
Anha) hadisinde Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in her hali
üzere Allah’ı zikrettiği söyleniyor Kur’an okumak da bir zikirdir dolayısıyla
bu hadisten abdestsiz Kur’an okumak hükmü çıkar denmek isteniyorsa, buna iki
cihetle cevap verilebilir: a) Bu kıyastır! Kıyasın en batılını yapanların yanında
dahi nassın olduğu yerde kıyas yoktur! Onlar usul kitaplarında “Nas geldiğinde
kıyas batıl olur!” kaidesi üzere adeta icma etmişlerdir. Dolayısıyla bu yazının
başında dört değişik sahabeden rivayet edilen Rasulullah (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem)’in: ‘Kur’an’a sadece abdestliler el sürebilir!’ hadisi burada
nasdır, kıyas yapılamaz!!! b) Yukarda belirttiğimiz gibi bu kıyastır. Kıyası
reddeden ve onun şerî delillerden bir delil olduğunu inkar edenlerin böyle bir
kıyası yapması ise, onların gerçek kimliğine delalet ediyor.”
Cevap: Nas bulunan yerde kıyas olmaz, kaldı
ki nas bulunmayan yerde dahi kıyası kabul edemeyiz. Bu doğru. Zira din kemale
erdirilmiştir. “Kıyas ancak nas bulunmayan hususta yapılabilir” demek bu dinin
kamil olduğuna imanı zedeler. Bu mesele ayrıntıları geniş açıklanması gereken
meseledir, burada girilmesi mümkün değil. Lakin yanlış tercüme edilen bir
hadisi delil getirerek “Nas bulunan yerde kıyas yapılamaz” denmesi tuhaftır.
Diğer taraftan, kıyas meselesinden bahseden yazı sahibi önce kıyasın ne
olduğunu öğrenmelidir. Daha önce Kur’an kıraatinin, “Allah’ı zikretme”
kavramının kapsamı içinde olduğundan bahsetmiştik. Hatta birçok ilim ehline
göre bu zikrin en üstünüdür. Burada gerçek kimliği ortaya çıkan kimseler, ancak
ilmi olmayan konularda söz söyleyenlerdir. Nasların umumi ifadesini, hakkında
tahsis eden bir delil bulunmadığı için umumu üzere bırakmak ne zamandan beri
kıyas oluyor? Nitekim yazı sahibi biraz sonra bizzat kendisi, Muhacir b. Kunfuz
rivayetini zikretmekte ve Allah’ı abdestsiz olarak zikretmenin kerahatine delil
getirmektedir. Halbuki bu hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
abdestsiz olarak selamı cevaplamak istememiş ve bunu kerih bulduğunu
söylemiştir. Şayet Allah’ı zikretmek ile Kur’an okuma meselesine hüccet
getirmek kıyas ise, hatta yazı sahibinin ifadesiyle en batıl kıyas ise yazı
sahibi neden Kur’an kıraati bahsinde Allah’ı zikretmek hakkındaki hadisi delil
getiriyor?
Bu hadisin bu babda delil getirilmesine elbette
karşı çıkmayız ve buna kıyas diyecek de değiliz. Bu hadisin bu babda delil
getirilmesi gayet yerindedir, nitekim şeyh el-Elbani’den tercüme ettiğim
yazının en sonunda bundan bahsedilmekte ve bu hadiste geçen kerahet ifadesinin
caiz olmaya mani olmadığı açıklanmaktadır. Lakin yazı sahibi karşı çıktığı bir
ihticac metodunu, kendisi lehine delil zannettiği konuda aynen kullanmaktadır.
Gerçek kimliğe delalet varsa, bu olsa gerek!
5- İlmi emanete riayet edilmemiştir. Bu
yüzden Şeyh el-Elbani rahimehullah’a atıfta bulunulan konuyu, kendisinin eseri
olan el-İrva kitabından, bahsi geçen hadislerle ilgili yaptığı açıklamaları
ekleme ve çıkarma yapmaksızın aynen aşağıda tercüme edeceğim.
Ebu Muaz.
Şeyh el-Elbani'nin Tahkiki
El-İrvau’l-Galil no: 122- Ebu Bekr b. Muhammed b. Amr b. Hazm,
babasından, o da dedesinden rivayet ediyor: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem
Yemen halkına bir mektup yazdı. Orada: “Kur’an’a ancak tâhir/temiz olan
dokunur” yazıyordu.” Bunu el-Esram ve ed-Darekutni muttasıl olarak rivayet
ettiler. Ahmed bununla hüccet getirdi. Malik de Muvatta’da (s.37) Mürsel olarak
rivayet etti. Sahihtir.
Amr b. Hazm, Hakim b. Hizam, İbn Ömer ve
Osman b. Ebi’l-As radıyallahu anhum’den rivayet edilmiştir. Amr b. Haz hadisine
gelince zayıftır. İsnadında Suleyman b. Erkam vardır ve o çok zayıftır. Bazı
raviler hata ederek ismini Suleyman b. Davud şeklinde zikretmişlerdir. İbn
Davud; el-Havlanî’dir ve sikadır. Bundan dolayı bazı alimler buna sahih diyerek
hata etmişlerdir. Bu hadis ancak İbn Erkam sebebiyle zayıftır. Nitekim bu
meseleyi Mişkatu’l-Mesabih (no: 465) hadislerini tahkikimizde ayrıntılı olarak
açıkladım. Bu yüzden bu konuda sözü tekrar etmeyeceğim. Burada söyleyeceğimiz
şudur: Doğrusu Ebu Bekr b. Muhammmed b. Amr b. Hazm’ın Mürsel rivayeti aynı
zamanda Mürsel olduğundan dolayı da zayıftır.
Hakim b. Hizam hadisine gelince, bunu
Taberani el-Kebir’de (1/322/1), el-Evsat’ta (1/5/2- Evsat ile Sagir’in bir
araya getirildiği nüsha), Darekutni (s.45) Hâkim (3/485), es-Sunne’de el-Lalkâi
(1/82/2); Suveyd Ebi Hatim – Matar el-Verrak – Hassan b. Bilal yoluyla rivayet
ettiler. Dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem beni Yemen’e
gönderdiği zaman: “Tahir/temiz olman haricinde Kur’an’a dokunma”
Hakim: “İsnadı sahih dedi (!) Zehebi de
onayladı (!) Derim ki (El-Elbani): “Taberani’nin dediği gibi sadece bu isnad
ile rivayet edilen bir hadisin nasıl sahih olduğu söylenebilir? İbn Main, Ebu
Hatim ve başkalarının dedikleri gibi Matar el-Verrak zayıftır. Et-Takrib’de:
“Saduktur, çok hata yapar” denilmiştir. Matar’dan rivayet eden Suveyd Ebi Hatim
de aynı şekilde zayıftır. Nesai onun hakkında: “Zayıf” dedi. Ebu Zur’a:
“Kuvvetli değil, rivayeti, sıdk ehli kimselerin rivayetidir” dedi. Derim ki:
“Yani kasten yalan söylemez” demek istiyor. İbn Main dedi ki: “Onda bir sakınca
olmadığını umarım.” Et-Takrib’de: “Saduktur, ezberi kötüdür ve yanlışları
vardır” denilmiştir. Et-Telhis’te de (s.48) hadisin ardından şöyle denilmiştir:
“İsnadında Suveyd Ebu Hatim zayıftır. El-Hazimî isnadını hasen bulmuştur.”
Sonra en-Nevevi’nin el-Hulasa’da: “Hakim b. Hizam ile Amr b. Hazm hadisinin
ikisini da zayıf gördüğü zikredilmiştir.
İbn Ömer radıyallahu anhuma hadisine
gelince, Taberani Mu’cemu’s-Sagir’de (s.239) ve el-Kebir’de (3/194/2) Darekutni
ve O’ndan rivayetle Beyhaki (1/88), İbn Asakir (13/214/2); Said b. Muhammed b.
Sevab – Ebu Asım – İbn Cureyc – Suleyman b. Musa – Salim – babası yoluyla merfu
olarak rivayet ettiler. Taberani dedi ki: “Suleyman’dan bunu İbn Cureyc’den
başkası rivayet etmedi. Ondan’da Ebu Asım’dan başkası rivayet etmedi. Said b.
Muhammed bu tarikle rivayette teferrüd etti/tek kaldı”
Derim ki: Hatib, Tarihu Bağdad’da (9/94)
(Said b. Muhammed’i) cerh ve ta’dilde bulunmaksızın zikretti. Sanki o
meçhulu’l-hal’dir. Nitekim Darekutni Sunen’inde (242) seferde namazı tam
kılmaya dair bir hadisini sahih saymıştır. Bu hadise ileride (el-İrva 563)
gelecektir. Diğer ravileri sikadırlar. Ancak İbn Cureyc mudellis olup, an’ane
ile rivayet etmiştir. Bütün bunlara rağmen Hafız (İbn Hacer) bu hadis hakkında:
“İsnadında sakınca yoktur” demiş, El-Esram’dan Ahmed’in bu hadisle hüccet
getirdiğini zikretmiştir.
Nasıl olursa bunda sakınca olmaz! Hafız
(İbn Hacer)’in kendisi İbn Curayc’i tedlis yapmakla vasıflamıştır ve burada
an’ane yapmıştır!? İsnadınsa İbn Sevvab vardır ki, onun durumunu da öğrendin!
Lakin belki de İbn Hibban’ın sikatında yer aldığı içindir.[1] Nitekim
Heysemi, Mecma’da (1/276): “Bunu Taberani, Kebir’de ve Sagir’de rivayet
etmiştir. Ricali sika görülen kimselerdir” demiştir. Onun “sika görülen
kimseler” sözü, genelin sika görmesi değil, bazılarının zayıf bulduğu halde İbn
Hibban’ın sika saymakta tek kaldığına işarettir. Adı geçen kitap hakkında
vardığımız kanaat budur. Allah en iyi bilendir.
Osman b. Ebi’l-As hadisine gelince, bunu
Taberani, el-Kebir’de (3/5/2), İbn Ebi Davud el-Mesahif’te (5/12/2); İsmail b.
Rafi yoluyla rivayet etmişlerdir.
Birincisi: Muhammed b. Said b. Abdilmelik –
Mugire b. Şu’be’den demiş, diğeri, el-Kasım b. Ebi Ebze’den demiş, sonra ikisi
ittifak ederek Osman b. Ebi’l-As’tan tamamen Suveyd’in rivayetinde lafızla
rivayet etmişlerdir.
Hafız İbn Hacer dedi ki: “İbn Ebi Davud’un
isnadında inkıta/kopukluk vardır. Taberani’nin rivayetinde ise tanınmayan
kimseler vardır.”
Derim ki: Bilakis her iki isnadda da İsmail
b. Rafi vardır ki, bizzat Hafız İbn Hacer’in kendisine göre o zayıftır.
Et-Takrib’de onun zayıf olduğunu söylemiştir. Her ne kadar gördüğün gibi
ihtilaf edildiyse de, bu isnadın illeti budur. Heysemi de bununla
illetlendirerek şöyle demiştir: “İsnadında İsmail b. Rafi vardır. İbn Main ve
Nesai onun zayıf olduğunu söylediler. Buhari ise: “Sika, mukâribu’l-hadis”
dedi.
Özetle: Hadisin bütün rivayet yollarında zayıflık
vardır. Lakin bu zayıflık azdır. Çünkü bu rivayetlerde yalanla itham edilen
yoktur. İllet ancak Mürsel olması veya kötü ezber gibi şeylerdir. Mustalah
ilminde kararlaştırıldığı üzere; isnadında yalanla itham edilen raviler yoksa,
rivayet yolları birbirini kuvvetlendirir. Nitekim Nevevi et-Takrib’de, sonra
Suyuti bunun şerhinde bunu belirtmişlerdir. Gönül bu hadisin sıhhatine yatışır.
Özellikle de sünnet imamı Ahmed b. Hanbel bununla hüccet getirmiştir. Daha önce
geçmişti. Yine onun arkadaşı İmam İshak b. Rahuye sahih görmüştür. İshak
el-Mervezi, Mesailu’l-İmam Ahmed’de (s.5) şöyle demiştir: “Dedim ki – yani İmam
Ahmed’e-: “Kişi abdestsiz Kur’an okuyabilir mi?” şöyle dedi: “Evet. Lakin
abdestsiz iken mushaftan okumaz.” İshak dedi ki: “Dediği gibidir. Çünkü Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Kur’an’a ancak temiz olan dokunur” hadisi
sahihtir. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabı ve tabiin de böyle
yapmışlardır.
Derim ki: Sahabe’den sahih olarak
gelenlerden bazısı şunlardır: Musab b. Sa’d b. Ebi Vakkas dedi ki: “Sad b. Ebi
Vakkas’a Mushafı tutuyordum. Kaşındım. Sad dedi ki: “Galiba zekerine dokundun öyle
mi?” Ben: “Evet” dedim. “Kalk abdest al” dedi. Ben de kakıp abdest alarak
döndüm.”
Bunu Malik (1/42 no: 59) ve ondan da
Beyhaki rivayet etmişlerdir. İsnadı sahihtir.
Bu geçenleri yazdıktan uzun süre sonra[2] Amr b.
Hazm’ın hadisini, Fevaidu Ebi Şuayb kitabında, Ebu’l-Hasen Muhammed b. Ahmed
ez-Za’ferani rivayetiyle buldum. O daha önce bahsettiğim gibi Suleyman b.
Davud’un rivayeti olarak geçiyordu. Sonra Begavi’den şöyle rivayet ediyor:
“Ahmed b. Hanbel’den işittim: bu hadis ona sorulunca: “sahih olmasını umarım”
dedi.”
Bu babda yine Sevban radıyallahu anh’den de
rivayet vardır. Ancak isnadında hâlik (helak olmuş, çok zayıf) biri olan Habib
b. Cahder vardır. O yalancıdır ve şahit getirilemez. Nitekim bunu ez-Zeylai
(1/199) tahric etmiştir.
El-İrvau’l-Galil no: 123- Ali radıyallahu anh’den: Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem’i cünüp olmadığı sürece Kur’an okumaktan hiçbir şey
engellemezdi.” Bunu İbn Huzeyme, Hakim ve Darekutni rivayet etmişlerdir. İkisi
bunu sahih saymıştır. (s.37) Tahrici için bkz.: (no:485)
El-İrvau’l-Galil no: 124- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Hayızlı ve cünübe mescid helal değildir” buyurmuştur. Bunu Ebu Davud rivayet
etmiştir. (s.37) zayıftır.
Senedinde Cisre bt. Decace vardır. Buhari:
“Onun acaib (tuhaf) rivayetleri vardır” dedi. Bu hadisi Beyhaki, İbn Hazm,
Abdulhak el-İşbili’nin de aralarında bulunduğu bir topluluk zayıf saydılar.
Hatta ibn Hazm: “Şüphesiz bâtıldır” dedi. Bu konuda Daifu’s-Sunen’de (no:32)
ayrıntılı açıklama yaptım.
El-İrvau’l-Galil no: 485- “Ali radıyallahu anh’den: “Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem hacetini giderdi, sonra çıktı ve Kur’an okudu,
bizimle beraber et yedi. Cünüp olmak dışında hiçbir şey O’nu Kur’an okumaktan
engellemezdi.”
Beş muhaddis rivayet ettiler. (s.117) Zayıftır.
Bunu Ebû Dâvûd (229) Nesâî (1/52) Tirmizî
(1/273, 274) İbn Mâce (594) Ahmed (1/84, 124) bu beşi rivayet etmişlerdir. Yine
Tayalisi (101) Tahavi (1/52) İbnu’l-Carud el-Munteka’da (52, 53) Darekutni
(s.44) İbn Ebi Şeybe (1/36/1, 1/37) Hâkim (1/152, 4/107) İbn Adiy el-Kamil’de
(v.214/2) Beyhaki (1/88-89) hepsi de Amr b. Murre – Abdullah b. Seleme yoluyla rivayet ettiler
Ahmed’in lafzı “onu perdelemez/alıkoymazdı”
yerine “engellemezdi” şeklindedir.
Tirmizi özet lafızla: “Cünüp olmadığı
sürece her halinde bize Kur’an okurdu” şeklinde rivayet etti. Bu İbn Ebi Şeybe
ve başkalarının da rivayetidir. İbnu’l-Carud şunu ekledi: “Şu’be bu hadis
hakkında: “Kabul edebileceğimiz ve inkar edebileceğimiz kısmı var” derdi. Yani
Amr (b. Murre) Abdullah b. Seleme’ye yetiştiğinde o yaşlanmıştı.”
İşte burada İbn Seleme’nin ömrünün
sonlarında hafızasının değiştiğine işaret vardır. Amr b. Murre ondan ancak İbn
Seleme böyle bir hale geldiği zaman rivayette bulunmuştur. Bu hadisi
zayıflatmaktadır. Nitekim imamlardan bir cemaat bunu açıkça belirtmişlerdir.
El-Munziri Muhtasaru’s-Sunen’de (1/156) şöyle der: “Ebu Bekr el-Bezzar: “Bunu
ancak Amr b. Murre, Abdullah b. Seleme’den rivayet etmiştir” diye zikretti.
Buhari, Amr b. Murre hakkında: “Abdullah b.
Seleme’nin bize rivayetlerinden kabul ettiklerimiz ve karşı çıktıklarımız
vardır. Nitekim o yaşlanmıştı, hadisine tabi olunaz.” Dedi. İmam Şafii
radıyallahu anh de bu hadis hakkında: “Hadis ehli bunu sabit göremiyorlar”
demiştir.
Beyhaki dedi ki: “Şafii’nin bu hadisin
sabit oluşu hakkında duraklamasının sebebi, isnadının Abdullah b. Seleme
el-Kufi etrafında dönmesidir. Nitekim o yaşlanmıştı ve rivayetlerine karşı
çıkılmıştı. Aklında da bazı münkerlikler oluştu. Şu’be’nin dediği gibi bu
hadisi de ancak yaşlandıktan sonra rivayet etmiştir.”
Hattabi, İmam Ahmed b. Hanbel radıyallahu
anh’ın, Abdullah b. Seleme sebebiyle bu hadisi zayıf gördüğünü zikretmiştir.
Bu imamlara diğer bazı imamlar muhalefet
etmiş, Tirmizî: “Hasen, sahih” demiştir. Hakim: “İsnadı sahih” demiş, Zehebi de
doğrulamıştır. Yine İbnu’s-Seken, Abdulhak ve Şerhu’s-Sunne’de Begavi sahih
görmüşlerdir. Hafız İbn Hacer’in et-Telhis’te böyle zikredilmiştir.
Fethu’l-Bari’de (1/348) orta yolu tutarak
şöyle demiştir: “Sünen sahipleri rivayet etmiş, Tirmizî ve İbn Hibban sahih
saymışlardır. Bazıları ravilerinden birini zayıf görmüşlerdir. Doğrusu bu
hüccet getirmeye elverişli, hasen türündendir.”
Hafız İbn Hacer’in hadis hakkındaki bu
görüşünü onaylayamayız. Çünkü işaret edilen ravi Abdullah b. Seleme hakkında
Hafızın bizzat kendisi et-Takrib’de: “Saduk, hafızası değişmiştir” demiştir. Bu
hadisi de ancak hafızasının değişmesinden sonra rivayet ettiği yukarıda
geçtiğine göre, görünen o ki, Hafız İbn Hacer bu hadise hasen hükmü verirken bu
durumu hatırlayamamıştır. Allah en iyi bilendir.
Bu yüzden Nevevi, el-Mecmu’da: (2/159)
Tirmizi’den hadise sahih dediğini naklettikten sonra şöyle itiraz etmiştir:
“Muhakkik hafızlardan olan başkaları ise bu hadisin zayıf olduğunu
söylemişlerdir.” Sonra Şafii ve Beyhaki’nin sözlerini Münziri’nin naklettiği
gibi nakletmiştir.
Bu
muhakkik alimlerin söyledikleri bize göre tercih edilen görüştür. Çünkü
Abdullah b. Seleme bu rivayette tek kalmıştır ve bunu ancak hafızasının
bozulduğunda rivayet etmiştir.
Ama bazı muasır alimlerin şu iddiasına
gelince: “Ali radıyallahu anh’den gelen bu hadisin manası hakkında mutabaat
vardır ve böylece hata etme şüphesi ortadan kalkar. Ahmed (1/110) Aiz b. Habib
– Amir b. es-Sımt – Ebu’l-Gurayf isnadıyla rivayet etmiştir: “Ali Radıyallahu
anh’e geldim. Abdest aldı, üç defa mazmaza ve istinşak yaptı. Üç kere yüzünü
yıkadı. Ellerini ve kollarını üçere kere
yıkadı. Sonra başını mesh etti, sonra ayaklarını yıkadı ve sonra dedi ki:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bu şekilde abdest aldığını gördüm.
Sonra Kur’an’dan bir şey okudu ve dedi ki: “Bu cünüp olmayan kimse içindir.
Cünüp olan ise okuyamaz. Bir ayet bile (okuyamaz)” Sonra bu isnad sahih ve
ceyyiddir” diyor ve ricalinin sika kimseler olduğuna dair açıklamalar yapıyor.
Buna çeşitli açılardan cevap verilir:
Bir: Biz bu isnadın sahih olduğunu kabul
edemeyiz. Çünkü Ebu’l-Gurayf’ı İbn Hibban’dan başkası sika görmemiştir. İşaret
edilen şahıs sahih hükmünde buna dayanmaktadır. Defalarca zikrettiğimiz gibi
İbn Hibban tevsik (sika sayma) konusunda gevşektir. Buna itimad edilemez.
Özellikle de başka imamlara muhalefet ettiğinde itibar edilmez. Nitekim Ebu
Hatim er-Razi: “Meşhur değildir” demiştir. Ona: “Sen onu (Ebu’l-Gurayf’ı) mı
yoksa Haris el-A’ver’i mi daha çok beğenirsin?” dediler. Dedi ki: “Haris daha
meşhurdur. Onun hakkında da eleştiri yapmışlardır. Bu ise, Esbağ b. Nubate
ayarında bir şeyhtir.”
Derim ki: Esbağ, Ebu Hatim’e göre
leyyin/gevşek bir ravidir. Başkalarına göre ise metruktür. Böyle birinin
rivayeti sahih olmak bir yana hasen bile olamaz.
İki: Şayet bu sahih olsaydı bile şahit
getirilen merfu kısmı sarih değildir. “Sonra Kur’an’dan bir şey okudu…” kısmı
şahit getirilmektedir!
Üç: Şayet bu kısmın merfu olduğu sarih
olsaydı şaz veya münker olurdu. Çünkü Aiz b. Habib, sika olsa da, İbn Adiy onun
hakkında: “Münker bulunan hadisler rivayet etmiştir” demiştir.
Derim ki: Belki de bu hadis de
bunlardandır. Nitekim kendisinden daha güvenilir ve daha iyi ezberleyen kimse
bunu Ali radıyallahu anh’den mevkuf olarak rivayet etmiştir. Bunu Darekutni
(44) Yezid b. Harun – Amir b. es-Sımt – Ebu’l-Gurayf el-Hemedani yoluyla
rivayet etmiştir: “Biz Ali radıyallahu anh ile beraber Rahbe’de idik. Rahbe’nin
yukarı tarafına çıktı. Vallahi bilmiyorum küçük abdeste mi, büyük abdest
bozmaya mı gitti, sonra geldi ve bir tas su istedi. Ellerini yıkadı, sonra ellerini
yumdu, sonra Kur’an’dan bir kısım ezbere okudu. Sonra dedi ki: “Biriniz cünüp
olmadığı sürece Kur’an okusun. Eğer cünüp olursa, tek bir harf bile okumasın.”
Darekutni dedi ki: Bu Ali radıyallahu
anh’den sahihtir. Yani mevkuftur.
Derim ki: Yine İbn Ebi Şeybe’nin
rivayetinde (1/36/2) Kadı Şureyk b. Abdillah, mevkuf olarak rivayet etmiştir.
Beyhaki’nin (1/89, 90) rivayetinde Hasen b. Hay ve Halid b. Abdillah da, üçü
Amir b. es-Sımt’tan diyerek muhtasar ve (Ali radıyallahu anh’den) mevkuf
olarak, “Cünüp olan Kur’an’dan bir harf bile okuyamaz” lafzıyla rivayet
etmişlerdir.
Böylece bu tahkikten ortaya çıkıyor ki,
mutabi olarak getirilen bu hadiste racih olan Ali radıyallahu anh’den mevkuf
olmasıdır. Ali radıyallahu anh’den sahih olarak gelse de, merfu hadise şahit
olmaya elverişli değildir. Bilakis şöyle denilir: Bu merfu hadisi illetli
kılar. Bu, Abdullah b. Seleme’nin hata ederek mevkuf hadisi merfu olarak Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet etmiş olduğunu gösterir. Bu uzak bir
ihtimal değildir. Allah Teâlâ en iyi bilendir.
Faide: Hafız İbn Hacer, et-Telhis’te (s.51)
şöyle demiştir: “İbn Huzeyme dedi ki: “Bu hadiste cünüp olan kimseyi Kur’an
okumaktan yasaklamaya hüccet yoktur. Çünkü burada yasak söz konusu değildir. Ancak
fiilin anlatımı vardır. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in bundan çekinmesi
sırf cünüplükten dolayıdır. Buhârî İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan, cünüp
kimsenin Kur’an okumasında sakınca görmediğini zikretmiştir. Aynı babda Aişe radıyallahu
anha’nın: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Allah’ı her halinde zikrederdi”
dediği de zikredilmiştir.
Derim ki: Aişe radıyallahu anha hadisini
Muslim ve başkaları mevsul olarak rivayet etmişlerdir.
İbn Abbas radıyallahu anhuma’nın rivayetini
İbnu’l-Munzir şu lafızla mevsul olarak rivayet etti: “İbn Abbas radıyallahu anhuma
virdini cünüb iken okurdu.”
Nitekim Fethu’l-Bari’de Buhari, Taberi ve
İbnu’l-Munzir’in cünüp olarak Kur’an okunabileceği görüşünde oldukları ve Aişe radıyallahu
anha’dan gelen rivayetin umumi ifadesini delil getirdikleri zikredilmektedir.
Derim ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in: “Ben Allah Azze ve Celle’yi taharet hali üzere olmak haricinde
zikretmekten hoşlanmadım” hadisi, cünübün Kur’an okumasındaki kerahet hususunda
açıktır. Çünkü hadis, Ebû Dâvûd ve başkalarının sahih isnadla rivayet ettiklerine
göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e selam veren kimseye, selamını
almak üzere varid olmuştur. Kur’an’ın selam’dan daha öncelikli olduğu
ortadadır. Bilindiği gibi, bunun kerih olması, caiz olmasına mani değildir. Bu sahih
hadis hakkında bunu söylemek gerekir. Bu, görüşlerin en adilidir inşaallahu Teâlâ.