Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

6 Şubat 2015 Cuma

Küfrün Altında Bir Küfür Ayrımı Hakkında Kaide

Tercüme: Ebu Muaz
Soru: İbn Abbas radıyallahu anhuma’nın Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyenler hakkında söylediği “Küfrün altında bir küfür” sözü hakkında bu ayrımın kuralı nedir?
Şeyh Muhammed Nasıruddin el-Elbânî rahimehullah dedi ki: “Bu itikadî küfür ile (onun altında olan) amelî küfür ayrımıdır. Kimin kalbinde itikadi küfür varsa bu kimse dinden çıkar. Kim de itikadına muhalif olan amelî küfür işlerse, bu da küfrün altında bir küfürdür, o kişi bununla kafir olmaz.
Burada dinleyicilerin bilmeleri gereken ince bir nokta vardır: Küfür iki çeşit olduğu gibi, nifak da iki çeşittir. Bugün insanlar arasında iki çeşit küfürden bahsediliyor da, nifakın da iki çeşit olduğundan bahsedilmiyor. Halbuki bu da önemli bir meseledir. Kim gönlünde küfrü gizliyorsa o itikadi bir küfürle kafirdir öyle değil mi?”
Birisi: “Evet” dedi.
Şeyh şöyle devam etti: “Lakin bu kimse “Şehadet ederim ki Allah’tan başka ibadete layık hak ilah yoktur ve Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah’ın rasulüdür” diyor. Müslümanlarla beraber oruç tutmaya devam ediyor. Bu onun nifakını tamamlıyor! O iç aleminde kafirdir, dıştan Müslümandır. Buraya kadar anlaşıldığını sanıyorum. Bu, itikadi küfürle beraber ameli küfrün tam aksidir. Amelî küfür işleyen kimse itikadına göre sahih bir imana sahiptir. Lakin ameli kafirin amelidir. Münafık ise tam aksidir, ameli Müslümanların amelidir, fakat itikadı kafirlerin itikadıdır. Müslümanların itikadına sahip olan velakin aamelinde kafirlerin amelini işleyen kimse tekfir edilmez. Çünkü o müslümanların itikadında olup, ameli kafirlerin amelidir. Bunu anladıysak, bu açıklama ile milyonlarca Müslümanı tekfir etme problemini sonlandırmalıyız. 
İşte o zaman Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Kul ile küfür arasında veya kul ile şirk arasında namazın terki vardır” hadisini de anlamış oluruz. Namazı terk eden küfür işlemiştir. Bu küfür itikadi de olabilir, amelî bir küfür de olabilir. Peki bu veya diğeri ne zaman söz konusu olur? Eğer herhangi bir yol ile onun namazın meşru (din kılınmış) olduğuna iman ettiğini ve kendisinin Allah’a karşı günah işlediğini itiraf edip: “Allah bizim tevbemizi kabul etsin” dediğini bilirsek bu kişi kalbinde Müslümanlarla beraber iman eden biridir. Lakin o ameliyle kafirlerle beraberdir. Çünkü kafirler namaz kılmazlar. İşte bu, itikadî küfür ile amelî küfür arasındaki farktır.”
El-Hedyu ve’n-Nur (547/58 :17:00 – Tariku’l-İslam)
Ebu Muaz’ın notu: Bu açıklamada Selef’ten gelen tanımlamalara muhalefet söz konusudur. Nitekim Huzeyfe radıyallahu anh nifak hakkında şöyle tarifte bulunmuştur: “Münafık İslam’ı dile getiren, lakin onunla amel etmeyendir.” Sahih mevkuf. Ebu Nuaym, Sıfatu’n-Nifak (126) İbn Ebi Şeybe (15/115) İbn Ebî Hâtim Tefsir (10508)

Hasen el-Basri de şöyle demiştir: “Nifak iki kısımdır. Biri Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i yalanlamaktır ki bu tür nifak küfürdür. Diğeri de kişinin hata ve günahlarından dolayı içine düştüğü durumdur. Böylesi bir kişinin de bağışlanması umulur “Sahih maktu. İbn Batta el-İbane (939) Taberî Tehzibu’l-Asar (1953) Ebu Nuaym Sıfatu’n-Nifak (127) Tirmizi Sunen'de (2632) nolu rivayetten sonra isnadsız olarak zikretmiştir.

* Buna göre Müslüman olduğunu iddia ettiği halde İslam şartlarından olan namazı terk eden kimse nifak üzeredir.
* Bu nifak ise büyük nifaktır. Zira namazın terkinin büyük küfür olduğu üzerinde sahabenin icmaı sabit olmuştur.
* Büyük küfür yani dinden çıkaran küfür, itikadi küfürle beraber amelî küfürün bulunması halinde söz konusu olur.
* Namazı terk etmenin küfür olduğunu bildiği halde, kasıtlı olarak, geçerli bir te’vil söz konusu olmaksızın ve ikrah altında olmaksızın namazı terk eden kimse namazı terk etmekle aslında itikadi bir küfür de işlemiş olmaktadır.
* Bununla beraber Müslüman olduğunu da iddia etmekte, şehadet kelimelerini ikrar etmektedir. Şayet hüccet ikamesini yapacak ve gerekli yaptırımı uygulayacak bir İslam kadısı olsa idi, böyle bir kimse ya tevbe edip namaza dönmeye mecbur kalır, yahut küfründe ısrar ederek mürted olduğu halde öldürülürdü.
* Lakin bu zamanda İslam devleti mevcut olmadığı için namazın terkinin hükmünü öğrendiği halde, ikrah altında olmaksızın ve kasten namazı terk edip, Müslümanlık iddiasında devam edenler ancak münafık konumunda bulunmaktadırlar.
* Dünya hükümleri bakımından pek çok konuda fasık Müslüman gibi muamele görürler, onlara karşı dikkatli olunur ve öldüklerinde cenaze namazlarını kılmak gerekmez.
* Bununla beraber Müslüman mezarlığına gömülürler.
Allah en iyi bilendir.

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)