İbnu’l-Kayyim rahimehullah şöyle der:
"Şeytanın hilelerinden
biri de şudur: İnsanı tuzağa düşürmek için, aklı daima büyülemesidir. Onun
büyüsünden ancak Allah’ın dilediği kişiler kurtulabilir.
* Şeytan ona, zararlı
fiili süslü gösterir. Hatta ona, kendisine en faydalı şey olduğu zannını verir.
* En faydalı olan fiilden nefret ettirir ve ona bunu zararlıymış gibi gösterir.
La
ilahe illallah! Nice insan bu büyüyle fitnelere düşmüştür!
* Nice kalp ile; islam,
iman ve ihsan arasına girmiştir!
* Nice bâtılı cilalamış ve onu güzel surette
göstermiştir!
* Nice hakkı lekeleyip onu müstehcen şekle sokmuştur!
* Nice titiz
kimselere sahte şeyleri donatıp süslemiştir.
* Nice değersiz şeyleri ârif
geçinenlere yutturmuştur.
* Akılları büyüleyip, çeşitli hevâlar ve değersiz fikirler
üzerinde ısrarla durmaya teşvik eden, onlara her sapıklığın yollarını tutturan,
helakten sonra helake sürükleyen odur.
* İnsanlara, putlara tapmayı, akrabalık
bağını kesmeyi, kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeyi ve anneyle nikâhlanmayı
güzel gösteren odur.
* Onlara, küfür, günah ve isyana rağmen cenneti elde etmeyi
vaad eder.
* Şirki onlara; ta’zim/saygı şeklinde sunar,
* Rab Teâlâ’nın yukarıda
oluşu, kitaplarındaki kelamını ve diğer sıfatlarını inkâr etmeyi, tenzih etmek
şeklinde sunar.
* İyiliği emredip kötülükten yasaklamayı terk etmeyi; insanlara
sevgi göstermek ve onlara güzel ahlakla muamele etmek olarak sunar. Bu hususta:
“Siz kendinize bakın” (Maide, 105) ayetini kullanır.
* Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in getirdiklerinden yüz çevirmeyi; daha iyi bileni
taklid etmek sözüyle süsler.
* Allah’ın dininde nifak ve yağcılığı; akıllılık ve kul
ile insanlar arasında yaygın olan geçim olarak süsler.”[1]
Bu süsleme şekillerinden biri de, çirkinliğini ve kötülüğünü
gizlemek için, kötülük ve günahlara, nefislere hoş gelen isimler vermektir.
Çünkü o, ağaca “Ebedilik ağacı” adını verendir. “Sana ebedilik ağacını ve
eskimeyen bir saltanatı göstereyim mi?” (Taha 120)
İbnu’l-Kayyim rahimehullah şöyle der: “O (şeytan) kendisine
tabi olanlara haram olan şeyleri, nefislerine hoş gelen isimler vermeyi
öğretmiştir. Bu yüzden onlar içkiye “Ummu’l-Efrah=sevinç ve neşelerin kaynağı”
demişlerdir…” İğasetu’l-Lehfan, (1/112)
Onlar, ribâya; faide (faiz), açılıp saçılmaya, “kadına özgürlük”,
şuursuzca kadın erkek bir arada bulunmaya “ilericilik ve medeniyet”, günahkâr
bir şarkıcı kadına “sanatçı” adını verirler. Bütün bu günah ve isyanları, sanat
adı altında bir araya getiriyorlar. Bunların hepsi, insanların kalplerini,
kötülük ve çirkinliklerine çekmek içindir.
Hakkın üzerinde, nurdan bir belirti vardır. Ondan bir
parlaklık yükselir. Eğer o, çirkinleştirilmeden olduğu gibi kalırsa, gönüller
ona meyleder, kulaklar onu dinler ve kalpler ona yönelir. Bu sebeple, şeytanın
ilk görevi, hakkın şeklini çirkinleştirmek ve ona nahoş adlar takmaktır. Âd
kavmindeki kâfir dostlarına, peygamberleri Hud aleyhi's-selâm’a: “Biz seni
bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve gerçekten seni yalancılardan sanıyoruz.” (A’raf,
66.) demelerini söyleyen odur.
Medyen kâfirlerinden
olan dostlarına vahyederek insanlara: “Eğer Şuayb’a tâbi olursanız muhakkak
sizler zarara uğrarsınız” (A’raf 90) demelerini söyleyen de odur.
Firavun’un
milletinin kâfirlerinden olan dostlarına, Musa ile Harun aleyhime's-selâm’a
büyücü adını takmalarını söyleyen odur: “Şöyle dediler: "Bu
ikisi, muhakkak ki, sihirleriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak ve sizin örnek
yolunuzu ortadan kaldırmak isteyen iki sihirbazdırlar sadece." (Taha, 63)
Kureyş kâfirlerinden
olan dostlarına, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e büyücü, kâhin, şâir,
büyülenmiş, mecnun (deli) ve başka nahoş isimler verilmesini söyleyen odur. “(Ayrıca)
o zalimler (müminlere): “Siz, ancak büyüye tutulmuş bir adama uymaktasınız!”
dediler “ (Furkan 8)
Fakat Allah Teâlâ,
Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’e isnad edilen her türlü yalan ve iftirayı
reddetmiştir: “Sen öğüt ver. Rabbinin lütfuyla sen ne bir kâhinsin, ne de
bir deli.” (Tur 29)
“Ve o, bir şair
sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz! Bir kâhin sözü de değildir o. Ne de
az düşünüyorsunuz! O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir” (Hakka 41-43)
Kureyş kâfirlerinden
olan dostlarına, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e uyanlara, sabîi adını
vermelerini söyleyen odur.
Şeytan, daima aynı
plan içinde ve hatta günümüzde bile bu vasıtalarla hareket etmektedir.
Dostlarına, açık açık ve gizlice, Peygamber’in yoluna uyanlara “aşırı” ve
“fanatik” diye adlandırmalarını söyleyen de odur.
Nitekim onlar,
günahlarda ve günah işleme evlerinden uzak durmaya “kapalılık” derler. Dinî
tesettüre “çadır” derler. Rabinin emrini tutup evinde oturan kadına “gerici”
derler. Bunların hepsi, şeytanın onlara fısıldadığı seylerdendir.
Fakat ben hak ve
hakikatten ayrılmayanlara şöyle sesleniyorum: Bu sizin azminizi kırmasın. Nebiniz
sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinden vazgeçmeyin. Hatta daha da çok
sarılın.
[1]
İğasetu’l-Lehfan, (1/110)