Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

13 Şubat 2015 Cuma

Şeytanın Bâtılı Süslemesi ve Hakkı Çirkin Göstermesi


İbnu’l-Kayyim rahimehullah şöyle der:
"Şeytanın hilelerinden biri de şudur: İnsanı tuzağa düşürmek için, aklı daima büyülemesidir. Onun büyüsünden ancak Allah’ın dilediği kişiler kurtulabilir.
* Şeytan ona, zararlı fiili süslü gösterir. Hatta ona, kendisine en faydalı şey olduğu zannını verir.
* En faydalı olan fiilden nefret ettirir ve ona bunu zararlıymış gibi gösterir.
La ilahe illallah! Nice insan bu büyüyle fitnelere düşmüştür!
* Nice kalp ile; islam, iman ve ihsan arasına girmiştir!
* Nice bâtılı cilalamış ve onu güzel surette göstermiştir!
* Nice hakkı lekeleyip onu müstehcen şekle sokmuştur!
* Nice titiz kimselere sahte şeyleri donatıp süslemiştir.
* Nice değersiz şeyleri ârif geçinenlere yutturmuştur.
* Akılları büyüleyip, çeşitli hevâlar ve değersiz fikirler üzerinde ısrarla durmaya teşvik eden, onlara her sapıklığın yollarını tutturan, helakten sonra helake sürükleyen odur.
* İnsanlara, putlara tapmayı, akrabalık bağını kesmeyi, kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeyi ve anneyle nikâhlanmayı güzel gösteren odur.
* Onlara, küfür, günah ve isyana rağmen cenneti elde etmeyi vaad eder.
* Şirki onlara; ta’zim/saygı şeklinde sunar,
* Rab Teâlâ’nın yukarıda oluşu, kitaplarındaki kelamını ve diğer sıfatlarını inkâr etmeyi, tenzih etmek şeklinde sunar.
* İyiliği emredip kötülükten yasaklamayı terk etmeyi; insanlara sevgi göstermek ve onlara güzel ahlakla muamele etmek olarak sunar. Bu hususta: “Siz kendinize bakın” (Maide, 105) ayetini kullanır.
* Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in getirdiklerinden yüz çevirmeyi; daha iyi bileni taklid etmek sözüyle süsler.
* Allah’ın dininde nifak ve yağcılığı; akıllılık ve kul ile insanlar arasında yaygın olan geçim olarak süsler.”[1] 

Bu süsleme şekillerinden biri de, çirkinliğini ve kötülüğünü gizlemek için, kötülük ve günahlara, nefislere hoş gelen isimler vermektir. Çünkü o, ağaca “Ebedilik ağacı” adını verendir. “Sana ebedilik ağacını ve eskimeyen bir saltanatı göstereyim mi?” (Taha 120)
İbnu’l-Kayyim rahimehullah şöyle der: “O (şeytan) kendisine tabi olanlara haram olan şeyleri, nefislerine hoş gelen isimler vermeyi öğretmiştir. Bu yüzden onlar içkiye “Ummu’l-Efrah=sevinç ve neşelerin kaynağı” demişlerdir…” İğasetu’l-Lehfan, (1/112) 
Onlar, ribâya; faide (faiz), açılıp saçılmaya, “kadına özgürlük”, şuursuzca kadın erkek bir arada bulunmaya “ilericilik ve medeniyet”, günahkâr bir şarkıcı kadına “sanatçı” adını verirler. Bütün bu günah ve isyanları, sanat adı altında bir araya getiriyorlar. Bunların hepsi, insanların kalplerini, kötülük ve çirkinliklerine çekmek içindir.
Hakkın üzerinde, nurdan bir belirti vardır. Ondan bir parlaklık yükselir. Eğer o, çirkinleştirilmeden olduğu gibi kalırsa, gönüller ona meyleder, kulaklar onu dinler ve kalpler ona yönelir. Bu sebeple, şeytanın ilk görevi, hakkın şeklini çirkinleştirmek ve ona nahoş adlar takmaktır. Âd kavmindeki kâfir dostlarına, peygamberleri Hud aleyhi's-selâm’a: “Biz seni bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve gerçekten seni yalancılardan sanıyoruz.” (A’raf, 66.) demelerini söyleyen odur.
Medyen kâfirlerinden olan dostlarına vahyederek insanlara: “Eğer Şuayb’a tâbi olursanız muhakkak sizler zarara uğrarsınız” (A’raf 90) demelerini söyleyen de odur.
Firavun’un milletinin kâfirlerinden olan dostlarına, Musa ile Harun aleyhime's-selâm’a büyücü adını takmalarını söyleyen odur: “Şöyle dediler: "Bu ikisi, muhakkak ki, sihirleriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak ve sizin örnek yolunuzu ortadan kaldırmak isteyen iki sihirbazdırlar sadece." (Taha, 63)
Kureyş kâfirlerinden olan dostlarına, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e büyücü, kâhin, şâir, büyülenmiş, mecnun (deli) ve başka nahoş isimler verilmesini söyleyen odur. “(Ayrıca) o zalimler (müminlere): “Siz, ancak büyüye tutulmuş bir adama uymaktasınız!” dediler “ (Furkan 8)
Fakat Allah Teâlâ, Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’e isnad edilen her türlü yalan ve iftirayı reddetmiştir: “Sen öğüt ver. Rabbinin lütfuyla sen ne bir kâhinsin, ne de bir deli.” (Tur 29)
“Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz! Bir kâhin sözü de değildir o. Ne de az düşünüyorsunuz! O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir” (Hakka 41-43)
Kureyş kâfirlerinden olan dostlarına, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e uyanlara, sabîi adını vermelerini söyleyen odur.
Şeytan, daima aynı plan içinde ve hatta günümüzde bile bu vasıtalarla hareket etmektedir. Dostlarına, açık açık ve gizlice, Peygamber’in yoluna uyanlara “aşırı” ve “fanatik” diye adlandırmalarını söyleyen de odur.
Nitekim onlar, günahlarda ve günah işleme evlerinden uzak durmaya “kapalılık” derler. Dinî tesettüre “çadır” derler. Rabinin emrini tutup evinde oturan kadına “gerici” derler. Bunların hepsi, şeytanın onlara fısıldadığı seylerdendir.
Fakat ben hak ve hakikatten ayrılmayanlara şöyle sesleniyorum: Bu sizin azminizi kırmasın. Nebiniz sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinden vazgeçmeyin. Hatta daha da çok sarılın.






[1] İğasetu’l-Lehfan, (1/110)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)