Urve b. ez-Zubeyr rahimehumallah’tan: Aişe radiyallahu
anha dedi ki:
قَدِمَتْ أُمُّ سُنْبُلَةَ الْأَسْلَمِيَّةُ
وَمَعَهَا وَطْبٌ مِنْ لَبَنٍ تُهْدِيهِ لِرَسُولِ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
فَوَضَعَتْهُ عِنْدِي وَمَعَهَا قَدَحٌ
لَهَا فَدَخَلَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ مَرْحَبًا وَأَهْلًا
يَا أُمَّ سُنْبُلَةَ فَقَالَتْ بِأَبِي أَنْتَ وَأُمِّي أَهْدَيْتُ لَكَ هَذَا الْوَطْبَ
قَالَ بَارَكَ اللهُ عَلَيْكَ صُبِّي لِي فِي هَذَا الْقَدَحِ فَصَبَّتْ لَهُ فِي الْقَدَحِ
فَلَمَّا أَخَذَهُ قُلْتُ قَدْ قُلْتَ لَا أَقْبَلُ هَدِيَّةً مِنْ أَعْرَابِيٍّ قَالَ
أَعْرَابُ أَسْلَمَ يَا عَائِشَةُ إنَّهُمْ لَيْسُوا بِأَعْرَابٍ وَلَكِنَّهُمْ أَهْلُ
بَادِيَتِنَا وَنَحْنُ أَهْلُ
حَاضِرَتِهِمْ إذَا دَعَوْنَاهُمْ أَجَابُوا وَإِذَا دَعُونَا أَجَبْنَاهُمْ ثُمَّ
شَرِبَ
“Um Sunbule el-Eslemiyye yanında bir kırba sütü Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’e hediye etmek için getirip yanıma koydu. Yanında
bir de bardak vardı. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem girdi ve:
“Merhaba, hoş geldin ey Umm Sunbule!” buyurdu. O
da dedi ki:
“Babam ve annem sana feda olsun. Sana şu kırbayı
hediye getirdim.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Allah sana mubarek kılsın. Şu bardağa benim için
ondan doldur.” O da bardağa sütü doldurdu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem onu alınca dedim ki:
“Sen bir bedevîden hediyye kabul etmeyeceğini
söylemiştin.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Eslem (kabilesinin) bedevîleri ey Aişe!
Şüphesiz onlar bedeviler değiller, lakin köylülerimizdirler. Biz de onların
şehirlileriyiz. Onları davet ettiğimiz zaman icabet ediyorlar, bizi davet
ettikleri zaman biz de onlara icabet ederiz.” Sonra sütü içti.”[1]
* Tahavî hadisi rivayet ettikten sonra şöyle demiştir:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Eslem kabilesinin kırsalda yerleşmiş
olsalar da, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in murad ettiği şeye davet
edildiklerinde icabet ettiklerini haber vermiştir. Nitekim onlar kırsala
yerleşmemiş olsalar da aynı şekilde icacet eden kimselerdir. Böyle oldukları
için onlar hiç kırsala yerleşmemiş gibidirler. Bu da gösteriyor ki kınanmış
bedevîlik; davet edildiklerinde icabet etmeyenlerin kırsala yerleşmeleridir.
Ama bunun aksine olan bedevîlik, şehirde ikamet edenler gibi davrananlardır.
Nitekim Allah Azze ve Celle bedevîleri kitabında bir yerde kınayarak zikretmiş,
onların küfürde ve münafıklıkta en şiddetli kimseler olduklarını, Allah’ın
rasulüne indirdiği sınırları bilmeyen kimseler olduklarını haber vermiş, başka
bir yerde de onları iman ile nitelemiş ve şöyle buyurmuştur: “Bedevilerden öyleleri de vardır ki, Allah’a
ve ahiret gününe iman eder, infak ettiğini Allah katında bir yakınlaşmaya ve
Rasulün dua ve bağışlanma dileklerine vesile edinir. İyi bilin ki bu, onlar için gerçekten
bir yakınlaşmadır.” (Tevbe 99) Kınanmış olan bedeviler, Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’den uzak kalarak Allah’ın indirdiği hükümleri,
Rasulü diliyle uyguladığı farzları öğrenmeyen kimselerdir. Böyle olmayanları
ise Allah Azze ve Celle övmüştür. Eslem kabilesi de (Allah onlardan razı olsun)
bu kapsamda olanlardandır. Onlar, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den
uzaklaşmayanlar gibiydiler.”
Ebu Ubeyd el-Kasım b. Sellam rahimehullah da hadisi şöyle açıklamıştır: “Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem, vatanlarında kalsalar dahi imanı hicret olarak
isimlendirmiştir. Ancak sana anlattığım gibi şehirliler daha üstündür. Bu
hadis açıklıyor ki ihtiyaç olduğu zaman onların (bedevîlerin) müslümanlarla beraber
olmaları bir haktır. Bu hak, imamın takdirine göre az ya da çok olur.”
[1]
Muslim'in şartına göre sahih. Tahavî
Şerhu Muşkili'l-Âsâr (1734-35) Tahavî Şerhu Meâni'l-Âsâr (4/167) Ahmed (6/133) Ebu
Ubeyd el-Emval (539) İbn Zencuye el-Emval (779) Ebu Arube el-Harrani el-Muteka
Min Tabakat (1) Bezzar (Keşfu’l-Estar 1940) Hâkim (4/142) Ebû Ya'lâ (8/209) İbn
Sa’d Tabakat (8/294) Ebu Nuaym Marife (7945) Beyhakî Şuab (6/480) el-Elbani
es-Sahiha (2985)