Bid’at Ehliyle Muvalat Şüphesine Reddiye
Yazan: Ebu Malik el-Cuhenî er-Rıfâî
Tercüme: Ebu Muaz
Bismillahirrahmanirrahim
Hamd, alemlerin rabbi Allah içindir. Salat ve
selam el-Emin olan rasulu, nebimiz Muhammed’e, âline ve bütün ashabı üzerine
olsun.
Bundan sonra.
Bahsi geçen bu şüpheye cevap, Salih selefin
yoluna muhalefet ederek sorun çıkaranlara reddiyedir. Bu en kuvvetli şüphedir
ve Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah’ın Mecmuu’l-Fetava’da (28/209) geçen
şu sözünden alınarak karıştırma yapılmıştır:
“Bir kimsede hayır, şer, fücur, taat, ma’siyet,
sünnet ve bid’at bir araya gelmişse, kendisinde bulunan hayır miktarında
dostluk edilmeyi ve ödüllendirilmeyi, kendisinde bulunan şer miktarında düşmanlık
ve cezalandırılmayı hak eder. Bir şahısta ikram edilmeyi ve aşağılanmayı
gerektiren haller bir araya gelmiş olur. Mesela fakir hırsızın, hırsızlıktan
dolayı eli kesilir ve ona beytu’l-mal’den ihtiyacını giderecek bağış verilir.”
Selefin menhecine muhalefet eden bu
kimseler, bu sözü varacağı tehlikeye aldırmayan bir anlayışla anlıyorlar ve
Şeyhulislam’ın sözünü şöyle açıklıyorlar:
“Bid’atçide hayır ve şer, taat ve
masiyet bir araya gelmiştir. O halde onda bulunan hayır kadar sevilir ve dostluk
edilir. Bunun gereği olarak da bid’atçiye darılman, onunla bağları kesmen,
buğzetmen ve mutlak buğzu izhar etmen caiz değildir. Çünkü o hayrı ve şerri,
taat ve masiyeti bir araya getirmiştir.”
Şeyhulislam İbn Teymiyye’nin sözü hakkında
yaptıkları bu açıklamadaki tuhaf maksatları çok açıktır.
Bunlar, kalabalıklaşma ve yığılma ehlidir. Üzerinde
salih selefin ve onlardan sonraki imamların icma ettikleri “Bid’atçiye hecr
(darılma) kaidesine itiraz etmekte, bu ümmetin samimi mensuplarını onların
yolundan engellemektedirler: Sünnet ehli olanla bid’at ehli olanı, selefi ile
tekfirci olanı nasıl tek çatı altında toplayabilirsiniz?!
Nitekim Salih selefimiz bid’atçiden hecr
uyguluyor (onlardan bağları kesiyor), buğzu ve öfkeyi izhar ediyor ve insanları
onlardan sakındırıyorlardı.
Nitekim Fudayl b. Iyad rahimehullah şöyle
demiştir:
صاحب البدعة لا تأمنه على دينك ولا تشاوره في أمرك
ولا تجلس إليه فمن جلس إلى صاحب بدعة ورثه الله العمى
“Bid’at sahibine dinin hakkında güvenme! İşin
hakkında onunla istişare etme! Onun yanında oturma! Kim bid’at sahibinin yanına
oturursa Allah ona körlük bulaştırır.”
* mütercimin notu: "Allah Fudayl b. Iyad'a rahmet etsin. İnegöl, Yenice, Ankara, İzmir, Konya, Bursa, Antep, İstanbul, Maraş, Adana ve başka yerlerde dernekçi bid'atçilerle oturup konuşma meselesinde yapılan uyarıları ciddiye almayan nice kimselerin kalpleri, hakkı gördükten sonra, bid'atçilerle teşriki mesai yapmaları sebebiyle kör olmuştur. Allah'tan şifa dileriz. Durum o hale geldi ki, Allah ve rasulünden başkası için, kitap ve sünnete aykırı unsurlar için dostluk ve düşmanlık belirleyerek bid'atın daniskasına düşen, şeytanın adımlarını takip eden kimseleri "onlar bid'atçi değil, anlamayan, tevil eden, mazeret sahibi kimseler" olarak nitelemeye, selefin icma ettikleri menheci ise "üslupsuzluk" görmeye başlamışlardır. Hatta bazı Şeytanlar: "Merhametsizlik" diyor! Anlamak'tan mahrum edilmenin Allah'ın bid'atçilere verdiği bir ceza olduğunu unutuyorlar! Hidayetten sonra sapıklığı satın almak ne kötü!"
O kalabalıkçı ve yığılmacılar nasıl
yapıyorlar? İbn Teymiyye rahimehullah’ın bu sözüyle oynayarak her tarafa
çekiyorlar, hevalarına göre açıklıyorlar, salih selefin bid’atçiye dargınlık
hakkındaki icma’ına direşiyorlar. Gençler de onların Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah’ın
sözü hakkında söyledikleri bu yalan ve saptırmayı tasdikliyorlar!
Şayet İbn Teymiyye rahimehullah’ın sözünün
anlamı, onların söyledikleri ve anladıkları gibi olsaydı, istisnasız olarak
bütün bid’at ehli bu sözün kapsamına girerdi. Bu topluluk, Seyyid Kutupçular’ı
ve benzerleri kastediyorlar, bu sözü bu kapsamda değerlendirmiyorlar. Onlar
Rafızilere muvalat (yakınlık) gösteren İhvanu’l-Muslimin’e karşı çıkarlar.
Sufilere muvalat eden Tebliğ cemaatine karşı çıkarlar. Şayet İhvanu’l-Musliminciler
ve Tebliğ cemaati onlara İbn Teymiyye’nin bu sözünü delil getirirlerse
cevapları ne olurdu? Bu delil getirmeye karşı konumları ne olurdu?
Eğer Şeyh’in bu sözü ile getirilen delili
reddeder ve kabul etmezlerse çelişmiş olurlar. İhvancılar ve Tebliğ cemaatinin
şöyle demeleri hak olur: “Size helal de bize haram mı? Biz, İbn Teymiyye’nin
sözünü, bid’atçiye muvalat, sevgi ve destek hususunda sizin delil getirdiğiniz
manaya yakın olarak delil getiriyoruz. Şayet İbn Teymiyye’nin sözü sizin
açıkladığınız ve şerh ettiğiniz gibiyse, size de uyar, bize de uyar.” Böylece
bütün bid’at ve heva ehli bu kapsama girer. Sadece İhvancılar ve Tebliğ cemaati
değil, dikkat et!
O zaman Şia, Sufiyye, Eşariyye,
Maturidiyye, Mu’tezile, İbadiyye ve diğer sapıklık fırkalarına dostluk edenler
sizi ilzam ederler. Ancak siz, Şeyhulislam’ın sözünü bir yerde delil olarak
kullanıp, bir yerde reddetmekle çelişkiye düşersiniz.
Onların hepsinde, başta Şia’da, sonra
İbadiyye’de hayır ve şer, sünnet ve bid’at, taat ve masiyet bulunmaktadır. İbn
Teymiyye’nin sözünden onları nasıl çıkaracaksınız? Ya bu sözü, bütün bid’atçileri
dikkate alarak anlayacaksınız ve böylece bütün bid’at ehliyle aynı safta ittifak
edeceğiz, ya da selefe tabi olanlar gibi yapacaksınız! Selefe tabi olanlar İbn
Teymiyye’nin sözünü sizin anladığınız gibi anlamıyor, sizin açıkladığınız gibi
açıklamıyorlar. Bu sözü bid’atçilerle muvalat etmeye delil getirmiyorlar.
Onlar, bir yerde bunu delil getirirken diğer bir yerde reddetmiyorlar. Bu,
sizin oynamanızdır. Bize gelince, meselenin aslı indimizde sabittir. Sizin gibi
çelişkiye düşmüyoruz.
Derim ki: Şayet düşünürsen, şu Seyyid Kutupçuların
hali tek başına, Şeyhulislam rahimehullah’ın bu sözünü doğru anlamadıklarını ve
yanlış yükleme yapmalarını açıklamaya yeter.
Eğer: “Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah’ın
sözünün düzgün ve doğru açıklaması nedir?” dersen;
Derim ki: Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah
sünnette bir imamdır. O, sonraki sünnet ehlinin selefi akideyi anlayış ve
takrirlerinde dayanağıdır. Buna göre, şu muhaliflerin İbn Teymiyye’nin sözünü
az önce geçtiği şekilde salih selefin bid’atçiye hecr, buğz ve düşmanlığa dair
icmalarını iptal edip çelişerek açıklamaları gibi, O’nun sözünün bir kısmını
alıp, selefi icmalara ve eserî (rivayetlere dayalı) akidelere karşı çıkmamız
yaraşmaz.
İmam Begavî rahimehullah Şerhu’s-Sunne’de
(1/227) şöyle der: “Sahabe, tabiin ve onlara tabi olanlar ile sünnet imamları
bid’at ehline düşmanlık ve onlara hecr (dargınlık) uygulama hususunda icma ve
ittifak üzere devam etmişlerdir.”
Durum böyle olduğuna göre yürürlükte olan
esaslar, selefin icma’ını koruyarak devam etmeyi gerektirir. İbn Teymiyye rahimehullah
bile olsa, sonrakilerden herhangi bir alimin sözü, ilk asırlardaki icmayı
delemez. Sonra, bu alimin sözünü, sahih ve açık icmaya zıt düşmeyecek şekilde
yönlendirmek gerekir.
Bizler Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah’ı,
kendisinin sözüne şu muhaliflerin salih selefin bid’atçiden ayrılmaya dair icma’ına
aykırı kılarak yaptıkları tuhaf açıklamadan tenzih ederiz. İbn Teymiyye’nin bir vadide, bunların ise
başka bir vadide olmaları sana yeter.
Şayet onlar İbn Teymiyye rahimehullah’ın
sözünün akışını düşünselerdi elbette maksadını öğrenir, meramını anlarlardı.
Lakin onlar O’nun sözünün bir kısmını alarak sözün akışından ayırıyorlar, sonra
diledikleri şekilde açıklıyorlar. Onların durumu: “Namaz kılanlara veyl
olsun” kısmını alıp da ayetin devamındaki: “Onlar ki, namazlarından
gafildirler” kısmını okumayan kimseye benzer.
Kıymetli
kardeşim, işte sana Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah’ın Mecmuu’l-Fetava’daki
(28/209) sözünün tamamı! Bu sözleri okuduğunda Şeyhulislam rahimehullah’ın
maksadının şu muhaliflerin zannettikleri gibi olmadığını öğreneceksin. Allah
ona rahmet etsin, İbn Teymiyye şöyle diyor: “Bir kimsede hayır ve şer, fücur,
taat ve masiyet, sünnet ile bid’at bir araya gelirse, onda bulunan hayır oranında
muvalatı ve ödüllendirilmeyi hak eder. yine kendisinde bulunan şey oranında
düşmanlık ve cezalandırılmayı hak eder. Bir şahısta ikram ve aşağılamayı
gerektiren hallerle şu ve şu haller bulunabilir. Mesela fakir hırsızın
çalmasından dolayı eli kesilir, lakin Beytu’l-mal’den onun ihtiyacını giderecek
bağış yapılır. Ehl-i sünnet ve’l-cemaatin üzerinde ittifak ettiği asıl budur.
Hariciler, mutezile ve onlara uyum gösterenler buna muhalefet ederek,
ödüllendirilmeyi hak eden insanın cezayı hak etmeyeceğini söylemişlerdir. Ehli
sünnet ise şöyle der: “Muhakkak ki Allah, büyük günah sahiplerine cehennemde
azap eder, azap ettiği bu kimseleri lütfu ve rahmetinden dolayı sonra
kendilerine izin verilenlerin şefaatiyle çıkarır. Nitekim Nebî sallallâhu
aleyhi ve sellem’den gelen sünnet bu şekilde belirtmiştir.”
Şeyh rahimehullah’ın sözü gördüğün gibi,
ehli sünnet ve’l-cemaatin ittifak ettiği esas ile onlara muhalefet eden Harici
ve Mutezile’nin sözleri hakkındadır. Onun sözünün bu esas çerçevesinde
açıklanması gerekir. Ehl-i sünnet ve’l-cemaat, büyük günah sahibine veya bid’at
sahibi olan fasığa kafir muamelesi yapmaz. Onların katında zina eden kimse bir Yahudi
gibi değildir. Onların katında hırsız, puta tapan bir müşrik gibi değildir.
Hariciler ve Mutezile ise böyle görmezler. Hariciler bunların hepsini bir
sayarlar. Mutezile ise ilk kısımdakileri (büyük günah işleyenleri) dünyada iki
menzile arasında bir menzilede sayarlar, sonra ahiretteki durumları hakkında
Haricilerle ittifak ederek onların cehennemde ebedî kalacaklarını söylerler.
Şeyhulislam rahimehullah’ın sözleri bu
şekilde düzgünce açıklandığı zaman, selefin sözleri ile ittifak etmiş olur.
Selefin bid’atçiye hecr uygulanması hususundaki icma’ı ile bu söz arasında bir
çelişki yoktur. Ama Kutupçuların ve benzerlerinin açıkladığı gibi batıl şekilde
açıklanırsa selefin icma’ına aykırı düşer. İbn Teymiyye rahimehullah ise bundan
berîdir.
Bu muhaliflerin Şeyhulislam rahimehullah’ın
sözünü bu şekilde batıl olarak açıklayıp, sonra bid’at ehline muvalat için
delil getirmeleri şaşırtıcıdır. İbn Teymiyye’nin kendisi, “Bu, ehl-i sünnet ve’l-cemaatin
üzerinde ittifak ettikleri bir esastır” diyor. Allah’ım! Hayret doğrusu! Ehl-i
sünnet ve’l-cemaat, bid’atçiye muvalat edip, - iddia ettikleri gibi - onda
bulunan hayır ve taatten dolayı sevilmesinde ittifak mı etmişlerdir? Ya İbn
Teymiyye rahimehullah bu ittifakı aktarmada yanlış yapıyor, ya da salih selefin
yolunu delmeye çalışan bu kimseler İbn Teymiyye’nin sözünü açıklamada yanlış
yapıyorlar! Şüphesiz ortadaki durum ikincisidir. İbn Teymiyye’nin söylediği de
doğrudur, aktardığı ittifak da doğrudur. Lakin bâtıl olsan, şu bâtıl ehlinin
getirdikleri açıklamalardır.
Sonra, herhangi bir alimin sözü
açıklanırken kendisinin menheci ve akidesi gözetilmelidir. Bid’atçiye muvalat
için sözünü delil getirdikleri İbn Teymiyye rahimehullah’ın, bid’at ehline
karşı dikilmede, onlara karşı çıkmada insanların en şiddetlilerinden olduğu,
onun siyretinden malum ve meşhurdur. Allah ona rahmet etsin.
Hafız İbn Hacer rahimehullah, er-Reddu’l-Vafir’e
takrizinde şöyle diyor: “Şu adamın (yani İbn Teymiyye) Rafızilerden, Hulul ve
ittihatçılardan olan bid’at ehline karşı en büyük direnişi yapan insan olması
hayret vericidir. Bu konuda pek çok ve meşhur eserleri ve hasır altı
edilemeyecek fetvaları vardır…”
Şayet Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah
şu kimselerin menhecinde olduğu gibi; bid’atçiye kendisinde bulunan – iddia ettikleri
- hayır ve taat oranında sevgi ve yakınlık gösterileceği menhecinde olsaydı,
bid’atçilerin alimleri ve sapıklık kadıları kendisinin asrında onu defalarca
öldürmeye kalkmazlardı. Allah onu, onlardan korudu.
Hafız Zehebî rahimehullah, Şeyhulislam İbn
Teymiyye hakkında şöyle diyor: “Sağlam sünnete ve selefi yola destek oldu, kendisinden
önce çıkmamış meselelerde deliller ve mukaddimelerle sünnete delil getirdi,
öncekilerin ve sonrakilerin hücum edecekleri ibareleri kullandı, ondan
ürktüler, o da cesaretle üzerine gitti, hatta Mısır ve Şam alimlerinden bir
topluluk üzerine kıyam ettiler, bid’atçilikle suçladılar, tartıştılar, ona
büyüklendiler, İbn Teymiyye ise ne korktu, ne yağcılık yaptı, sebat etti.
Bilakis, içtihadının, zihninin keskinliğinin, sünnetler ve görüşler hususundaki
geniş kapasitesinin, kendisini götürdüğü sonuç olan acı gelen hakkı söyledi. Bununla
beraber verâ, mükemmel tefekkür, kavrama çabukluğu, Allah’tan korkma ve Allah’ın
haramlarına tazim ile meşhur oldu. Kendisiyle rakipleri arasında hamle
savaşları oldu, Şam ve Mısır olayları meydana geldi. Tek bir yaydan dönüşümlü
olarak nice atışlar yaptılar, Allah onu kurtardı. Kendisi daima Allah’a
yalvarır, yardım isterdi. Tevekkülü kuvvetli idi. Sarsıntılara karşı sebatkar
idi. Devam ettiği virdleri ve zikirleri vardı. Diğer taraftan alimler ve Salihler,
askerler ve komutanlar, tüccarlar ve ileri gelenler ile kendisini seven halk
tarafından sevilirdi. Çünkü o, gece gündüz dili ve kalemiyle onlara faydalı
olmaya kendisini adamıştı.” (ez-Zeyl Ala Tabakati’l-Hanabile 4/394)
Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah ve
sünnete, selefi akideye destek olma yolunca üstün cihadı hakkındaki bu parlak
tablo, Şam’da ve Mısır’da nebevî sünnetin ve eserî akidenin düşmanları
tarafından yapılan saldırılar nerede, bid’at ehline muvalat ve muhabbetten
bahseden şu muhalifler nerede? Sonra da tutup bid’at ve heva ehline karşı
böylesine cihad ve mücadele etmiş bir kimsenin sözünü kendilerine delil
getiriyorlar!
İbn Teymiyye üzerine yalan söylüyor ve onun
sözünü açıklarken saptırıyorsunuz! Onun menhecine ve itikadına muhalefet
ediyorsunuz. Kendi nefislerinize acıyın. Zira İbn Teymiyye adına yalan
söyleyen, güneş hakkında yalan söyleyen gibidir.
Şeyhulislam rahimehullah’ın akidesi,
menheci, siyreti ve cihadı, parlaklık ve açıklık bakımından güneş gibidir.
İnsanlardan birinin sözünü delil getirmeden
edemiyorsanız, işte size (muasır sünnet inkarcısı) Muhammed el-Gazalî’nin kitapları,
yahut Fehmi Huveydi, yahut Said Havva, Hasen el-Benna’nın ashabı! Onları takip
edin, orada hevanıza uyacak, bid’at ehline karşı dostluk ve sevgi duyup aynı
safa geçebileceğiniz, cesaretlenebileceğiniz pek çok şey bulursunuz!
Belki de bu sizin için, sünnet imamları
adına yalan söylemenizden, onların sözünü olmadık yerlere çekmenizden daha
hayırlıdır.
Makalemi, Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah’ın
rakiplerine yaptığı duasıyla bitiriyorum:
“Allah’ım! Onlara kendisiyle hakka hidayet
bulacakları bir nur bağışla”
Ebu Malik Abdulhamid b. Huleyvi er-Rıfâî
el-Cuhenî
12.7.1429 Salı sabahı
Tercüme: Ebu Muaz el-Çubukabadî