Son günlerde sitemde yazdığım
bazı yazılardan dolayı itirazlara şahit olmaktayım. Yıllardır gerek şifahen,
gerekse sitemde isimsiz uyarılarda ve reddiyelerde bulunmama rağmen, bid’ate,
fıska, hataya bulaşmış bazı konularda ısrar eden bazı kimselerin ismen
reddedilmesi ve uyarılması üzerine bu itirazlar gündeme gelmektedir. Hatta
bazıları daha da ileri giderek: “Bunları neden sitede yazıyorsunuz?”, “Böyle
yapınca Allah daha fazla mı razı olacak?” “hakkı söyle geç, herkes
alacağını alsın”, “Bu şahıslar kâfir mi, hain mi, belam mı, tagut mu?”
gibi sözler etmektedirler.
Şüphesiz bu itirazlar, selefin
menheci hakkında bilgisizlikten dolayıdır ve ismi geçen şahıslara taassup
alametidir.
Aslında selefin menheciyle hiç
tanışmadıkları halde selefîlik iddiasında bulunanların, - sonraki ilim ehlinden
ve muasır davetçilerden değil, bilakis selefi kaynaklardan - önce bir
araştırmaları, bakmaları, okumaları, selefin akidesi nedir, menheci nedir göz
atmaları gerekir.
Haris b. Havt el-Leysî, Ali radıyallahu
anh’e gelir ve der ki: “Sen müminlerin annesi Aişe’nin, cennetle müjdelenmiş
olan Talha ve Zübeyr’in bâtıl üzerinde bir araya geleceklerini mi sanıyorsun?”
Ali radıyallahu anh de ona asırlarca dillerde meşhur olan şu cevabı verir: “Meseleler
sana karışık gelmiş! Yukarıdan bakarsan aşağıyı göremezsin! Hak kişilerle
bilinmez! Bilakis kişiler hakka göre tanınır. Sen önce hakkı tanı, hakkın
tarafında olanları da öğrenirsin. Önce kişileri tanıyarak işe başlarsan hakka
asla ulaşamazsın.”
Evet, selefin menheci
öğrenildiği zaman kimler selefin akide ve menhecine davet ediyor, kimler
muhalefet ediyor açıkça ortaya çıkar.
Selefi’lik iddia ettikleri
halde selefin menhecine düşmanlık ettiklerini söyleyerek isimlerini zikrettiğim
şahıslardan herhangi birini tekfir etmekten Allah’a sığınırım. Ancak onların
bid’at ehli oldukları, hatta bazılarının nifak üzere oldukları su götürmez bir
gerçektir. “Kitap, sünnet ve salih selefin menheci” sloganı dillerinde olduğu
halde, uygulamada taban tabana zıt hareket etmeleri nifak göstergesidir.
Onlar sorgulanamaz,
eleştirilemez kimseler değildir.
“İmanın şubesi; yolda eziyet
veren şey hakkında uyarıda bulunup geçmek değil, ezayı kaldırıp atmaktır.” Bid’at,
şirk, fısk gibi unsurlar alenen işlendiği zaman bunlara ikaz etmek, bunlarda
ısrar eden masiyet sahiplerine karşı da tavır almak, imanın gereğidir.
Bid’at sahiplerini reddetmek,
ilim sahipleri üzerine bir farzdır. Bu kimselerin yapmakta oldukları
çirkinlikler hakkında sükût etmem halinde, hem o kardeşlere karşı hakkı eda
etmediğimden ve hem de Müslümanları aldanmaya maruz bırakmaktan dolayı lanete
uğramaktan korkarım. Nitekim bu konuda gerek Kur’ân ve sünnet naslarından,
gerekse selefin eserlerinden bir çok nakilleri daha önce defalarca aktarmış
bulunuyorum. Eski yazılara bakabilirsiniz.
Adı geçen kardeşlere bazen
ifadelerin ağırlaşması, işlenen cürmün şiddetlenmesinden dolayıdır. Bu tavır, haşa
şahıslarından nefret ettiğimden değil, fiillerinin, kendilerini ateşe götürmekte
olduğunu gördüğümden dolayıdır. Münkere karşı dil ile karşı çıkabilecekken bunu
terk etmem, hatta bilakis hakka muhalefetlerinde onlara hiçbir şey yokmuş gibi
davranmaya devam etmem, bâtılda destek olmam, takdir edersiniz ki imana
aykırıdır, mudahenedir, münafıklıktır.
İtiraz edenlere gelince,
elbette ben dahi eleştirilmez, hatasız bir kimse değilim.
Lakin bid’at ehline ve bâtıl
amellere karşı tavır göstereceğiniz yere sünnete göre amel edildiğinde itiraz
ediyorsunuz. Neden böyle bir tavır alındığını, üzerine basa basa ifade etmeme
rağmen, hala “neden?” diye soruyorsunuz. Olayı kişisel bir mesele mi
zannediyorsunuz? Bid’at ehline reddiye vermeyi; Ebu Emre’nin şahsi
ihtiraslarıyla ve hak hukuk tanımayan yalanlarıyla yaptığı çıkışlarla ne hakla benzetirsiniz?!
Reddiyelerde adı geçen kimseler;
* İslam’a davette suret
kullanma bid’atini çıkardılar, karşı çıkmadınız bilakis iştirak ettiniz,
* Kadınların huzuruna çıkıp
ders verdiler, karşı çıkmadınız bilakis iştirak ettiniz.
* Hatta kadın davetçi bid’atini
çıkarıp erkeklerin dahi huzurunda kadınların ders verebileceğini söylediler,
itiraz etmediniz, desteklediniz,
* Fasit te’villerle kadınların
mahremleri bir erkek bulunmadan yolculuğa çıkabileceğine fetva verdiler, itiraz
etmediniz, desteklediniz.
* Demokrasi küfrünün bir ameli
olduğu için ilim ehlinin haram gördükleri, oy kullanma fiiline cevaz
verdiler, vacip dediler, Akp’ye oy
vermeyi imanın gereği saydılar, itiraz etmediniz, savundunuz, bu düşünceye
de karşı çıktığımız için haricilikle itham edildik, siz de öylece
kabul ettiniz, itiraz etmediniz.
* Tayyip hakkında “Necaşi’den
bile daha salih lideri desteklemek zorundasınız” iftirasını attılar, itiraz
etmediniz, desteklediniz.
* Munafık Esed’i mürtet ilan
ettiler, ona karşı ayaklanmaya çağırdılar, fitneye; cihad, haricilere mucahid dediler itiraz etmediniz, desteklediniz.
* Fıtır zekatı parayla da
verilir dediler, itiraz etmediniz, desteklediniz
* Kulağı küpeli hayvan da
kurban olur dediler, itiraz etmediniz, desteklediniz.
* Bid’at ehlinin batıl oluşu
apaçık ortada olan şahitlikleriyle, apaçık delillere aykırı olmasına rağmen
bayram ilan ettiler, itiraz etmediniz, desteklediniz,
* Bid’at ehline şirin görünmek
için “bid’at önderlerine yapılan reddiye onların ilahlarına sövmektir. Onlara
ilmî reddiye verenlerle şeytan oynuyor” dediler, itiraz etmediniz,
desteklediniz.
* İftar ve sahur vakitleri
hakkındaki hata ortaya konulup, sünnetteki emirlerin gereği açıklanınca: “Fitne
çıkarmayın” dediler, itiraz etmediniz, desteklediniz.
* Derneklerin bid’at olduğu ve
hizipçiliğe götürdüğüne dair uyarılar yapıp, mescidlerin ihya edilmesine
çağırdığımızda ve bu konuda muasır menhec imamlarının fetvalarını
yayınladığımızda: “bu tekfirciliktir” iftirasını attılar, karşı
çıkmadınız, desteklediniz.
* Bid’atlere karşı çıkılmasına
itiraz ettiler, selefî menhecin ayrılmaz bir parçası olan “bid’at ehline karşı
berâ” uygulanmasını tekfircilik olarak lanse ettiler, “önce tevhid” sloganını
amelî mevzuları savsaklamak için kullandılar, itiraz etmediniz desteklediniz.
* “Said Nursi imamdır,
müçtehittir, Usame b. Ladin imamdır, müçtehittir” diyen, bununla beraber “Şeyh
Mukbil, Elbani ve Şeyh Rebi fitnecidir, Şeyh Fevzan vakıayı iyi bilmez
cahildir, Bin Baz etrafından gelen telkine aldanır” diyen, “dört mezhep levhi
mahfuzda haktır” diyen, “kıyası kabul etmeyen sapıktır” diyen Abdullah Yolcu
ile ondan hiç aşağı kalmayan Ebu Zerka gibi bozuk meşrep sahibi kimseler
hakkında “Tevhid ehli kardeşlerimiz” iftirasında bulundular, itiraz etmediniz,
desteklediniz.
* Selefin menheciyle samimi
davranılıp kardeşliğin hakkı yerine getirildiğinde, zalim olan kardeşimizi
zulmünden alıkoymak için ifadeleri sertleştirmek zorunda kaldığımızda “üslupsuzluk”
yakıştırması yapılarak vakıadan uzaklaşmak ve uzaklaştırmak istediler, siz de “Evet,
çok üslupsuz” dediniz, hakikatten uzaklaştınız, selefin menheci nasıldı,
onların üslubu neydi, alimler bu meseleye nasıl bakıyor diye hiç
sorgulamadınız, araştırmadınız.
* Bâtıl üzerinde toplanıldığına
uyarıp, yanlışların düzeltilmesine uyardığımızda “fitneci, bölücü” olmakla
itham edildik, “evet, fitneci” dediniz, dolduruşlara uygun adım ilerlediniz.
Bu sayılanlar ve benzeri meselelerde Allah ve rasulü’nün tarafında
yer alabilmek, selefin menheci üzerinde kalabilmek için, ilmî deliller ortaya
konulup, sünnete muhalefet edilen konular açıklandığında, söz konusu
muhalefetlere sevdiğiniz, hatta bizim de sevdiğimiz – lakin fiillerinden nefret
ettiğimiz - kimselerin bulaşmış olduğu gerçeği ortaya çıkınca neden itiraz
ediyorsunuz?
Hak hoşumuza gitmediğinde önceki kitap ehlinin yaptığı gibi mi
yapacağız?
Allah ve rasulünün sözlerini bir tarafa atıp, Allah için
sevdiğimizi iddia ettiğimiz bu şahıslara bağlılıkta devam mı edeceğiz!
Allah şahittir ki, biz onları sevsek de Allah’ı sever gibi
sevmiyoruz! Rasulünü sever gibi sevmiyoruz! Allah ve rasulünün karşısında
olduklarında kim olurlarsa olsunlar, şöyle kenarda kalırlar. Onlar bid’at ve
masiyetlerinden tevbe edip, ıslah etmedikleri sürece de, bizim için kenarda
kalmaya devam ederler.
Şüphesiz sizlerin takındığı bu tavır, münkeri yasaklamak ve marufa
karşı çıkmaktır ve bu münafıkların özelliklerindendir. Sevdiklerimizin,
yakınlarımızın, tarafımızdakilerin aleyhine dahi olsa, Allah için adaletle
şahitliği ikame etmediğimiz sürece, dostluklarımızı, akrabalıklarımızı,
arkadaşlık ve kardeşliklerimizi yeniden gözden geçirip, sadece Allah için
olanla, Allah’tan başkasının payı karışanları ayırt etmediğimiz sürece Allah’ın
yardımına asla nail olamayız.
Bu yazı, kendimi nifaktan temize çektiğime yorulmamalıdır! Bilakis
nifaktan Allah’a sığınmakta, kusurlarımdan Allah’a tevbe etmekte, Allah’tan kendisinin
sevmediği hasletleri benden ve bütün Müslümanlardan uzaklaştırması, bizlere de
sevdirmemesi için dua etmekteyim. Hidayet ve sebat ancak Allah’tandır.