Soru:
“Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle davet et
ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.” Sizden bu ümmetin selefine göre
daveti açıklamanızı umuyoruz. Hikmetin manası nedir?”
Şeyh
Muqbil b. Hâdî el-Vadî’î’nin cevabı: “Bizler Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in siyretine ve davetine baktığımız zaman O’nu şefkatli ve merhametli
olarak buluruz:
“Size, kendi içinizden, sıkıntıya uğramanız kendisine
ağır gelen, size düşkün, mü'minlere karşı müşfik, merhametli bir rasul
gönderilmiştir” (Tevbe 128)
“Allah’tan bir rahmet sayesinde onlara yumuşak davrandın.
Şayet kaba ve katı kalpli olsaydın elbette etrafından dağılır giderlerdi. Bu
itibarla onları bağışla ve onlar için Allah'tan bağışlanma dile; işlerinde de
onlara danış.” (Al-i İmran 159)
“Muhakkak ki sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.”
(Kalem 4)
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem insanlarla ülfet eder,
ısındırırdı. Bazen onları güzel ahlak ile, eğer malı varsa bazılarını mal
vermek suretiyle ısındırırdı. Kendisi şöyle buyururdu:
“Sizler insanlara mallarınızla genişlik gösteremezsiniz,
lakin onlara ahlakınız ile genişlik gösterin.” Bazen de onları, işittiğiniz gibi, güzel sözle ısındırırdı.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem onları ısındırdığı zaman
bazen sertlik kullanırdı:
“Ey nebi! Kâfirlerle ve münafıklarla cihad et ve onlara
karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir ve ne kötü bir gidiştir”
(Tevbe 73)
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bazen sert davranır ve öfkelenirdi.
Lakin biz O’nun genellikle imanı kuvvetli olan, tahammül edebilecek kimselere
öfkelendiğini görürüz. Muaz b. Cebel radiyallahu anh ve rahimehullah namazı
uzattığı zaman bir adam namazdan çıkıp tek başına kılmıştı. Bu durum Muaz radiyallahu
anh’e haber verilince Muaz radiyallahu anh:
“O bir münafıktır” dedi. Adam, Muaz radiyallahu anh’ı Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında şikayet edince Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem öfkelendi ve:
“Sen fitneci misin ey Muaz?” buyurdu. Nebî sallallahu aleyhi
ve sellem işte böyle söyledi!
Yine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem buluntu bir koyun
hakkında soran adama şöyle demiştir:
“O ya senin, ya kardeşinin, ya da kurdundur” Sonra adam
kayıp deveyi bulmak hakkında sorunca Nebî sallallahu aleyhi ve sellem öfkelendi
şöyle buyurdu:
“Ondan sana ne? Onun yiyeceği ve suyu yanındadır.” Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem öfkelenmişti.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Ebu Musa el-Eşari ve Muaz
b. Cebel radiyallahu anhuma’yı Yemen’e gönderirken ikisine şöyle demişti:
“Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Kolaylaştırın,
zorlaştırmayın. Birbirinize uyum sağlayın, ihtilaf etmeyin.”
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, mescide bevleden bir
bedeviyi dövmeyi düşünen ashabına şöyle buyurdu: “Sizler ancak kolaylaştırıcı
olarak gönderildiniz. Nefret ettirici olarak değil!” Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem işte böyle buyurmuştu.
Rıfk ve yumuşaklığı yerinde kullanmak gerektiği gibi,
sertlik ve şiddeti de yerinde kullanmak gerekir ki, müteşeddidlerden
(sertlerden) de olmayalım, gevşeklerden de olmayalım. Yolların en hayırlısı
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur.
Bu zamanda Allah’a davet edenin ahlakını güzelleştirmesi
yeter. İnsanlar için mal saçmasına ihtiyaç yoktur. Çünkü insanlar tehlikeyi anlamışlardır.
İslami ülkelerde insanların birçoğu tehlikenin farkındadırlar. Hatta bazı
devletler, davetler ile harp etmesine rağmen davet ilerlemektedir. Allaha yemin
olsun İslami ülkelerden birinden gelen birisi bana şöyle anlattı:
“Hapishaneler
dopdolu, fakat diğer taraftan İslamî bir ilerleme patladı.” Bu rabbani bir
rahmettir. Davetçilerin fasih olması veya davetçilerin gayreti ya da
davetçilerin çokluğu sebebiyle değil! Lakin bu zamanda insanlarda acayip bir
yöneliş vardır.
Allah’a davet eden kimsenin ahlakını güzelleştirmesi, Allah’tan
gelenleri ve Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’den gelenleri tebliğ etmesi
yeterlidir.
Sert davranan müteşeddid, bu meselelerde kendi nefsine
kötülük etmiş olur, kardeşlerine kötülük etmiş olur ve İslam’a kötülük etmiş
olur.
Kardeşlerine nasıl kötülük eder? Onları hayırdan mahrum ederek.
Kendisine
nasıl kötülük eder? Kendisini ecirden mahrum ederek.
İslam’a nasıl kötülük
eder? Bizler İslam’ı insanlara sevdirmekle emrolunduk, nefret ettirmekle değil!
Lakin Allah için kardeşlerim! Sert davranan, kendisi aleyhine sertlik yapmış
olur. Sen kendine bak! Senin kıymetli kitapları edinmeye hırslı olman gerekir.
Sert davrananları ve sertliklerini bırak. Zira Nebî sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurmuştur:
“Bu dinde sertlik yapan hiçkimse yoktur ki ona yenik
düşmesin.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ibadeti hakkında sormaya
gelen üç kişi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ibadetini azımsar gibi
oldular. Onlardan biri:
“Ben dinlenmeden gece namazı kılacağım” dedi. İkincisi:
“Ben iftar etmeden oruç tutacağım” dedi. Üçüncüsü de:
“Ben kadınlarla evlenmeyeceğim” dedi. Nebî sallallahu aleyhi
ve sellem ise şöyle buyurdu:
“Sizler şöyle ve şöyle diyenler misiniz? Bana gelince,
Vallahi ben Allah’tan en çok korkanınızım ve O’nu en iyi bileninizim. Lakin ben
gece kalkarım ve bir kısmında uyurum. Bazen oruç tutarım ve bazen tutmam.
Kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.”
Rabbu’l-İzzet, Kerim Kitab’ında şöyle buyurur: “Ey kitap
ehli! Dininizde aşırılık yapmayın!” (Nisa 171)
Lakin burada uyarıda bulunmak istediğim bir şey var. “Sakalı
kesmek haramdır” demem şiddet/sertlik değildir.
Bu sertlik değildir ey Allah
için kardeşlerim! Sakalı kesme sebebiyle senden alaka kesmem ve seni düşman
saymam ise sertliktendir. Ama ben seni Allah için bir kardeşim sayıyorum ve
seni bir âsî (günahkâr) sayıyorum. Allah’tan sana hidayet ve başarı dilerim. Bu
sana şefkatten sayılır.
Allah için kardeşlerimi, bazı kimselerin sertlik
zannettikleri fakat sertlik olmayan şeyler hakkında uyarmak istiyorum:
Maksat: Sünnete sarılmak sertlik sayılmaz. Sünnetin üzerine
fazlalık yapmak aşırılık sayılır.
Yine sana: “Ruh taşıyan canlıların resimleri
haramdır” demem de sertlik değildir. Sen Allah için kardeşimsin ve bunun helal
olduğuna inanıyorsun. Eğer bu seninle Allah arasında bir inanç ise ben seni
yalnızca hatalı sayarım. Eğer tartışıyor ve inat ediyorsan senin durumun Allah’a
kalmıştır.
Kastettiğim şey; hakkı açıkça söylemek sertlikten değildir. Zira
Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurur:
“Söylediğinizde adil olun.” (En’am 152)
Ebu Zerr radiyallahu anh şöyle demiştir: “Acı da olsa hakkı
söylemekle emrolundum.”
Hakkı söylediğin halde kardeşlerine güzel davranıp aranızın
iyi olması mümkündür. Zira insanlar şu an Allaha hamd olsun, haramlardan pek
çok şeyi biliyorlar. Şirk olan bir çok şeyleri biliyorlar. Bid’at olan bir çok
şeyi biliyorlar. Bunda Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın lütfu vardır. Hatta bazı
haramları işleyen insanların çoğu bunu itiraf ediyorlar ve:
“Allah’tan tevbe
nasip etmesini dileriz” diyorlar. Yine biz de Allah’tan onlara tevbe nasip
etmesini ve başarılı kılmasını, hepimizin kalplerini ıslah etmesini diliyoruz. Allah’tan
başarı ve doğruluk dileriz.
Şunun bilinmesi gerekir ey Allah için kardeşlerim! Allah’a
davet eden kişi isabet de eder, hata da eder. Cahillik de yapabilir, ilimle de
hareket eder. Öyleyse o masum değildir! Bilmiyor musunuz?
Ben Allah’a hamd
olsun bir zamandan beri Mescid kapısında söylenecek zikri biliyorum ve bazen
mescide giriyor ve bunu söylemeyi unutuyorum. Bu, taklidin haram olduğunu
göstermektedir.
Müslümanın kimseyi taklid etmesi caiz olmaz. Dinini delil ile
al! Nitekim bedevi: “Ey Muhammed! Benim sana sorularım var” demiştir.
Sana bir
mesele zor geldiği zaman nefsindeki şeyi bende bulma. Eğer kanaat ettiğin bir
delil bulursan, dinini delil ile al. Zira sen bu zamanda bazen seni delil ile
ikna edecek kimse bulamayabilirsin. Ancak iki faziletli alim biliyorum; Şeyh
Abdulaziz b. Baz ile Şeyh Nasiruddin el-Elbani!
Size bir örnek vereyim: Kur’ân ezberlemiş bir genç bana
geldi ve benim taklide karşı çıktığımı biliyordu. Bana Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in şehri Medine’den gelmişti. Bu genç hanbeli mezhebinden idi.
Dedi ki:
“Ey Kardeşim! Seninle bu meselede münakaşa etmek istiyorum”
İkimiz münakaşa ettik ve onu ikna edemedim. Zira zeki ve bilgili birisiydi.
Lakin o, kendisi gitmiş araştırmış ve bana Hafız İbnu’l-Kayyım’ın İ’lamu’l-Muvakkiin
kitabını satın aldığını ve Allah’ın dininde taklidin caiz olmadığına ikna
olduğunu kendisi haber verdi.
Allah için kardeşlerime nasihat ediyorum: eğer sizi ikna
eden, açık delillerle hüccet ikame edebilen âlimler bulamazsanız suyu
kaynağından ve hakkı asıl yerinden almanız için size ilim kitaplarına müracaat
etmenizi tavsiye ederim.”
Kaynak: es-Salatu Ale’n-Nebî adlı kaset
Tercüme: Ebu Muaz