Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

9 Ağustos 2016 Salı

İntihar Eylemleri "İstişhad" Olarak İsimlendirilemez

 Diyorlar ki: “Eğer düşmana zarar verecekse kişinin kendisini dinamitle veya bomba yüklü araçlarla öldürmesi caizdir ve bu Allah yolunda şehit olma isteği sayılır
Bu şüphenin cevabı: Müslümanlarla harp ehli kafirlerin topluca katliyamının; teterrus (kalkan edinme) ve benzeri şekilde meydana gelmesi ile dinamitler veya bomba yüklü araçla meydana gelmesi arasında fark yoktur.
Cevaz veren alimler, Müslümanın, düşmanların arasına dalıp kendisini ölüme arz etmesine cevaz vermişlerdir. Galip zanna göre kurtulacağını zannetmesi ile tehlike sebebiyle kendisinin öleceğini kesin olarak bilmesi arasında fark yoktur.
Şüphesiz bazı muasırların; dinamitle veya başka bir şeyle intihar eylemlerinin caiz olduğuna dair görüşü çeşitli açılardan zayıf olan, itibar edilmeyecek bir görüştür:
Birincisi: Muhakkak ki kendini öldürmek en büyük günahlardandır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
﴿ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلاَّ أَن تَكُونَ تِجَارَةً عَن تَرَاضٍ مِّنكُمْ وَلاَ تَقْتُلُواْ أَنفُسَكُمْ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا ﴾
Ey iman edenler! Karşılıklı gönül rızasına dayanan ticaret malı müstesna, mallarınızı aranızda bâtıl yollarla yemeyin ve birbirinizi öldürmeyin. Şüphe yoktur ki Allah, size karşı çok merhametlidir” (Nisa 29) Buhari ve Muslim’in Sahih’lerinde gelen hadiste Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
(مَنْ قَتَلَ نَفْسَهُ بِحَدِيدَةٍ فَحَدِيدَتُهُ فِي يَدِهِ يَتَوَجَّأُ بِهَا فِي بَطْنِهِ فِي نَارِ جَهَنَّمَ خَالِداً مُخَلَّداً فِيهَا أَبَداً، وَمَنْ شَرِبَ سَمّاً فَقَتَلَ نَفْسَهُ فَهُوَ يَتَحَسَّاهُ فِي نَارِ جَهَنَّمَ خَالِداً مُخَلَّداً فِيهَا أَبَداً، وَمَنْ تَرَدَّى مِنْ جَبَلٍ فَقَتَلَ نَفْسَهُ فَهُوَ يَتَحَسَّاهُ فِي نَارِ جَهَنَّمَ خَالِداً فِيهَا أَبَداً، وَمَنْ تَرَدَّى مِنْ جَبَلٍ فَقَتَلَ نَفْسَهُ فَهُوَ يَتَرَدَّى فِي نَارِ جَهَنَّمَ خَالِداً مُخَلَّداً فِيهَا أَبَداً )
Her kim kendisini bir demir parçası ile öldürürse, demiri elinde, onu karnına saplar bir hâlde cehennem ateşinde ebedî ve dâîmi olarak kalacak­tır. Her kim kendisini zehir içerek öldürürse o kimse de zehirini cehennem ateşinde ebedî ve daimi kalarak içecektir. Kim kendisini yüksek bir yerden atarak öldürürse o cehennem ateşinde ebedi ve kalıcı olarak kendini yükten atmaya devam edecektir. Buhari (5778) Müslim (109)
Yine Buhârî ve Muslim rivayet ediyorlar:
(كَانَ فِيمَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ رَجُلٌ بِهِ جُرْحٌ فَجَزعَ فَأَخَذَ سِكِّيناً فَخَرَّ بِهَا يَدَهُ فَمَا رَقَأَ الدَّمُ حَتَّى مَاتَ، قَالَ اللَّهُ تَعَالَى : بَادَرَنِي عَبْدِي بِنَفْسِهِ حَرَّمْتُ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ)
Sizden öncekiler içinde bir adamda yara çıktı. Yara ken­disini rahatsız etmeğe başlayınca bir bıçak alarak onu yar­dı. Derken kan dinmedi. Nihayet adam öldü. Bunun üzerine Allah Teala: “Kulum canı hakkında beni geçti, Ben de ona cenneti haram ettim” buyurmuştur.”  Buhari (3463) Müslim (113)
Muslim, Tufeyl b. Amr ed-Devsî ile beraber hicret edip de bir hastalığa yakalanan ve dayanamayarak parmaklarını makasla kesen böylece kendisinin ölümüne sebep olan kişi hakkındaki kıssayı rivayet etmiştir. Bu adam rüyada görülüp kendisine:
“Rabbin sana ne yaptı?” denilir. O da:
“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına hicret etmem sebebiyle beni bağışladı” der. Ona:
“Ellerini neden sargılı görüyorum?” diye sorulur. O da şöyle cevap verir:
“Bana: “Senin bozduğun şeyi düzeltecek değiliz” denildi.” Böylece Tufeyl radiyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e onun kıssasını anlatır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
“Allah’ım! Onun ellerini de bağışla!”
Kişinin kendisini öldürmesi hakkında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den gelenler bunun haram olduğunu göstermektedir. İlletine bakılmaksızın bunun her şekli suçtur. Bilakis illet, kendisini öldüren kimseye cennetin haram olduğunu göstermektedir. Zira o rabbinin izni olmadan, kendisini öldürmekle Rabbinden önce davranmıştır. Hicret eden kimse için herşey bağışlanmış, fakat ölümüne sebep olacak şekilde ifsatta bulunduğu şey ıslah edilmemiştir.
İkincisi: Geçmiş İslam alimleri aralarından ihtilaf olmaksızın, bu muhkem nasların zahirinin, kişinin kendisini öldürmesini haram kıldığı hususunda ittifak etmişler, herhangi bir şekli bundan istisna etmemişlerdir. Hafız Ebu Cafer et-Taberi, Tefsir’inde (2/88) zaruretin haram yemeyi mubah kılmasına dair: “Bununla beraber, kim mecbur kalırsa, haris olmamak ve haddi aşmamak üzere (bunlardan yemesinde) herhangi bir günâh yoktur.” (Bakara 173) ayetinin tefsirinde şöyle zikreder: “Allah Teâlâ hiçkimsenin hiçbir şekilde kendisini öldürmesine ruhsat vermemiştir.”
Şeyhulislam İbn Teymiyye Mecmuu’l-Fetava’da (25/280) geçen hadisleri zikrettikten sonra şöyle der: “İnsanın kendisini öldürmesi kitap, sünnet ve icma ile haramdır.” Bu kesin icmanın dışına ancak kişinin kendisine yaptığı bir şeyin mubah olduğunu gösteren başka bir kesin delil ile çıkılabilir.
Üçüncüsü: Müslümanın, kafirleri öldürme gerekçesiyle kendisini öldürmesini temize çeken sahih ve açık bir delil bulunmamaktadır. Bilakis hata ile de olsa, kasıtlı da olsa, sahabelerin nefislerinde bunun bütün şekillerinin haram olarak kararlaştırılmış olduğunu gösteren deliller vardır.
Hata ile kendini öldüren hakkında Buhârî ve Muslim şöyle rivayet ediyorlar: “Amir b. El-Ekva radiyallahu anh bir Yahudiyle teketek savaştı ve kılıcının ucu kendisine dönerek isabet etti ve öldü. Sahabeden bazısı:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber yaptığı cihad boşa gitti” dedi. Onun kardeşi Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e:
“Amir’in amelinin boşa gittiğini iddia ediyorlar” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Bunun diyen yanıldı. Muhakkak ona iki ecir vardır.” Sahabe, kendi isteği dışında kendi kılıcıyla ölen kimsenin cihadının boşa gittiğini zannedecek şekilde bu durumu sorunlu görmüşken, kendisini patlatarak öldürenin durumu nasıl olur? Hafız İbn Hacer şöyle demiştir: “İbn İshak’ın rivayetinde: “Müslümanlar bu konuda tereddüte düştüler ve “Onu ancak silahı öldürdü” dediler” şeklinde geçer.” (Fethu’l-Bari 7/467)
Doğrudan kendi ölümüne sebep olma şekline gelince, Ahmed ve Ebû Dâvûd rivayet ediyorlar: “Amr b. El-As radiyallahu anh soğuk bir gecede ihtilam oldu ve teyemmüm etti. Sonra Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e mazeretini şöyle diyerek açıkladı: “Ben Allah Teâlâ’nın: “Kendinizi öldürmeyin. Muhakkak Allah size karşı merhametlidir” buyurduğunu işittim.” Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem güldü ve bir şey söylemedi.” Bu, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in, kişinin kendisini öldürmesini temize çekmeme hususunda, niyet ve güzel maksada dair ikrarıdır. Zira abdest (gusül abdesti) almak, kâfirleri öldürmedeki maslahattan daha çok gerekli bir maslahattır. Bununla beraber, dolaylı olarak kendini öldürme riski veya ihtimali bulunmasından dolayı bunun terk edilmesi ikrar edilmiştir. Peki ya kâfirleri öldürme maksadıyla intihar nasıl olur?
Dördüncüsü: İntihar eylemlerini mubah sayanların hepsi kâfirleri öldürme niyetiyle mi bunu mubah sayar?
* Birinci delil: Bu meselede seleften kaynaklanan bazı fiiller insanın kendisini öldürmesiyle alakalı değildir. Bu, Enes b. Nasr radiyallahu anh’ın Uhud savaşında yaptığı gibi, savaş esnasında müslümanın, kâfirlerin safları arasına dalması hakkındadır.  Hafız İbn Hacer, el-Muhelleb’den cihadda helak olma pahasına saflar arasına dalmanın caiz olduğuna dair icma nakletmiştir. (Fethu’l-Bari 12/316) Lakin bu delilde, caiz olan dalışa delalet ile intihar eylemlerine delalet arasında iki açıdan büyük fark vardır:
a- Kafirlerin arasına dalan kişi kendisini değil, kâfirleri öldürmektedir. Nitekim onların arasına girer, yaralanır, öldürür ve sağlam olarak çıkabilir. Kıyas asla sahih değildir.
b- Onun kafirlerin arasına girmesi ancak savaş anında, sıcak vuruşma esnasında olur. Kendini patlatan ise genellikle eman/güvence altındaki topluluğa, savaş vakti haricinde dalar. Vakıada olduğu gibi, burada sıcak savaş hali yoktur.
* İkinci delil: Muslim’in rivayet ettiği kıssada, kral, genci öldürmekten aciz kalınca genç:
“Muhakkak sen beni, sana söylediğim şeyi yapmadıkça öldüremeyeceksin” dedi. Kral:
“O nedir?” dedi. Genç dedi ki:
“İnsanları yüksek bir yerde topla ve beni bir hurma dalına bağla. Sonra sadağından bir ok al, onu yayına koy ve: “Bu gencin rabbi olan Allah’ın adıyla” diyerek bana at. Muhakkak ki bunu yaptığında beni öldürürsün.” Bu kıssa, kişinin kendisini öldürmesine delil getirmeye, şu açılardan dolayı uygun değildir:
a- Delil iddia edilen şeyden daha özeldir. Zira genç, kendisini doğrudan öldürmemiştir ki bu kıssa intiharın caiz olmasına delil olsun! Ancak onlara kendisini öldürmelerinin yolunun; insanların müslüman olmaları maslahatı için, “Gencin rabbinin adıyla” diyerek ok atmaları şeklinde göstermiştir. Bu, düşmana zarar vermek için onların arasına dalan kimse için delil olur. Doğrudan olarak kendisini öldürene delil olmaz. Alimlerin bu kıssadan anlayarak yorumladıkları da bu şekildedir. Şeyhulislam İbn Teymiyye dedi ki: “Burada gencin kendisini öldürmelerini söylemesi, dinin galip gelmesi maslahatı içindir. Bu yüzden dört imam, müslümanın, zannı galibine göre onları öldüreceğini düşünürse ve bunda müslümanların maslahatı varsa, kafirlerin saflarına dalmasını caiz görmüşlerdir.” (Mecmuu’l-Fetava 28/40)
Allame İbnu’l-Kayyım, şehit olmayı isteyerek düşmanların arasına dalmayı şöyle zikretmiştir: “Bu övülür. Çünkü bunda, krala kendisini öldürmesinin yolunu söyleyen ve böylece insanlara islamın ulaşmasına vesile olan gencin durumunda olduğu gibi, ordunun ve islam’ın maslahatı vardır.” (el-Furusiye 324)
b- Şayet bu delil, gencin doğrudan kendisini öldürmesi şeklinde sabit olsaydı dahi, bizden önceki şeriat olmadığından yine hüccet olmazdı. Çünkü genç, kendisine vahyedilen bir nebi veya rasul değildir. Şöyle denilebilir: “Bu vakadan bizim dinimizde hüküm çıkarılmaz. Tıpkı Hızır’ın, büyüdüğünde ana babasına zararlı olmasından korktuğu çocuğu öldürmesinde olduğu gibi. Sonra, farzı muhal, bunun bizden önceki şeriatlerden olduğu sabit olursa, bizden önceki şeriatler ancak bizim dinimizdeki bir nassa aykırı olmadığı zaman hüccet olurdu. Halbuki bizim dinimizde, Taberi’nin de dediği gibi; müslümanın kendisini herhangi bir şekilde öldürmesinin haram olduğunu gösteren kesin naslar gelmiştir.
Özetle: Dinde zorunlu olarak haram olduğu bilinen konuda, onu mubah saymak için müteşabih meseleleri delil getirmek caiz değildir. Bu yüzden Şeyh allame Muhammed b. Salih el-Useymin bu delilleri getirerek fetva verenlerin yanlış yaptığını zikretmiş ve şöyle demiştir: “Bunun caiz olduğunu söyleyen bir esasa dayanmamıştır. Ancak vakıa hakkında bozuk bir görüşe dayanmaktadır.” (Likau’l-Babi’l-Meftuh 164)
Eğer bunda müslümanlar için büyük bir maslahat olsaydı, bu maslahatın getirisi daha büyük kötülükler olmazdı. Zaruret hali; düşmanın şerrinin başka türlü püskürtülememesi halidir.
Ama toplu katliyam için patlayıcı madde veya bomba yüklü arabalar kullanmak, müslümanları tehlikeye atmak ve sağda solda toplulukları yok etmek cihadın şartlarından uzaktır. Bunun cihadın suretini çirkin bir şekilde sunmak olduğunda şüphe yoktur. Bu sebeple nice kötülükler, zulüm ve cinayetler meydana gelmiş, ta ki cihadın ancak teröre sebebiyet verdiği düşüncesi yaygınlaşmış, müslümanların teröristlere nispet edilmelerine sebep olmuştur.
Bundan daha tehlikelisi ve daha şiddetlisi; dindeki aşırılık sebebiyle bu üslubun müslümanlar arasında ve müslüman toplumlarında kullanılmasıdır.
Bu aşırıların dinde aşırılıktan ve masum canları öldürmekten uzak durmaları, müslümanların güvenliğini bozup aralarında korku yaymaktan ve bu şüphelerden sakınmaları, Allah’ın kelamını, rasulünün kelamını ve fakihlerin sözlerini, fıkıh kitaplarında doğru yerlerine koyan ilim ehline müracaat etmeleri gerekir. Nitekim bu şüphelerin ve bu üslüpların sonucu tehlikeli olmuştur. Küfürle ve savaşla alakası olmayan hatta ya müslüman olması sebebiyle, ya da eman altında olması sebebiyle canı koruma altında olan nice canlar helak edilmiştir. Allah’tan afiyet ve selamet dileriz.

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)