Abdullah b. Ahmed es-Sunne’de isnadıyla
rivayet ediyor:
(( … معقل بن عبيد الله العبسيّ قال قدم علينا سالم
الأفطس بالإرجاء فعرضه . قال : فنفر منه أصحابنا نفاراً شديداً …قال فجلست إلى نافع فقلت له … إِنَّهم يقولون : نحن
نقرُّ بأَنَّ الصّلاة فريضةٌ و لا نصلي ، وأَنَّ الخمر حرامٌ ونحن نشربها وأن نكاح
الأمهات حرامٌ ونحن نفعل. قال : فنتر يده من يدي ثم قال : من فعل هذا فهو كافر
“Ma’kıl b. Abdillah el-Absî dedi ki:
“Yanımıza Salim el-Eftas irca ile geldi ve arz etti. Arkadaşlarımız ondan
şiddetle nefret ettiler... Dedi ki: Nafi’nin yanına oturdum ve ona dedim ki:
“Onlar şöyle diyorlar: “Biz namazın farz
olduğunu kabul ederiz, namaz kılmayız. İçkinin haram olduğunu kabul eder,
içeriz. Anneleri nikâhlamanın haram olduğunu kabul eder, bunu yaparız.” Bunun
üzerine hemen elini çekti ve şöyle dedi:
“Bunu yapan kâfirdir.”[1]
Bu yüz çevirme küfrüdür.
İmam Sufyan b. Uyeyne (vefatı 198 hicri)
Abdullah b. Ahmed dedi ki: bize Suveyd b.
Said el-Herevî rivayet etti, dedi ki: Sufyan b. Uyeyne’ye irca hakkında sorduk.
Dedi ki:
يقولون الإيمان قولٌ وعملٌ ،
والمرجئة أوجبوا الجنَّة لمن شهد أَنَّ لا إله إلا الله مصـرَّاً بقلبه على ترك
الفرائض وسمُّوا ترك الفرائض ذنباً بمنزلة ركوب المحارم ، وليس بسواء لأَنَّ ركوب المحارم من غير استحلالٍ
معصية، وترك الفرائض متعمِّداً من غير جهل ولا عذر هو كفر
“ İman söz ve ameldir. Mürcie ise kalbinde
farzları terk etmeye ısrar ettiği halde Allah’tan başka ibadete layık hak ilah
olmadığına şehadet eden için cenneti vacip görür, farzları terk etmeyi
haramları işlemek gibi günah olarak isimlendirirler. Hâlbuki bunlar aynı
değildir, helal saymaksızın haramları işlemek masiyettir (günahtır) Farzları
ise cehlalet veya herhangi bir özür olmadan kasıtlı olarak terk etmek ise
küfürdür.”[2]
Yine bu da yüz çevirme küfrüdür.
İmam Abdullah b. Ez-Zubeyr el-Humeydî (vefatı 219
hicri)
İmam Humeydi şöyle demiştir:
(( أُخْبِرت أَنَّ
قوماً يقولون : إِنَّ من أقرَّ بالصَّلاة ، والزَّكاة، والصَّوم ، والحجَّ ، ولم
يفعل من ذلك شيئاً حتىّ يموت، أو يصلِّي مستدبر القبلة حتى يموت، فهو مؤمن ما لم
يكن جاحداً … إذا كان يقرُّ بالفرائض واستقبال القبلة ؛ فقلت : هذا الكفر الصُّراح
وخلاف كتاب الله وسنَّة رسوله r وفعل المسلمين
“Bana bir topluluğun şöyle dedikleri ulaştı:
“Namazı, zekatı, orucu, haccı ikrar ettiği halde ölünceye kadar bunlardan bir
şeyi yapmayan veya ölünceye kadar kıbleye arkasını dönerek namaz kılan, inkar
etmedikçe mümindir.” Şayet farzları ikrar edip de kıbleye arkasını dönse bile
bunun açık bir küfür olduğunu söylerim. Zira bu Allah’ın kitabına, rasulün
sünnetine ve müslümanların fiiline muhalefettir.”[3]
Yine Humeydi, Usulu’s-Sunne’de şöyle
demiştir:
وأن لا نقول كما قالت
الخوارج: ((من أصاب كبيرةً فقد كفر)). ولا تكفير
بشيء من الذُّنوب ، إنَّما الكفر في ترك
الخمس التي قال رسول الله r : (بُنِيَ الإسلام على خمس: شهادة أن لا إله إلاَّ الله، وأنَّ
محمَّداً رسول الله، وإقام الصَّلاة، وإيتاء الزكاة، وصوم رمضان، وحجُّ البيت
“Haricilerin dediği gibi büyük günah
işleyenin kafir olduğunu söylemeyiz. Günahlardan bir şey sebebiyle tekfir
yoktur. Ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadisinde söylediği
beş şeyin terki küfürdür: “İslam beş şey üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka
ibadete layık hak ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın rasulü olduğuna
şahitlik etmek, namazı kılmak, zekatı vermek, ramazan orucunu tutmak, beyti
haccetmek.”[4]
İmam İshak b. Rahuye el-Mervezi (vefatı 238 hicri)
İshak b. Rahuye rahimehullah şöyle demiştir:
((وممَّا أجمعوا على تكفيره ، وحكموا عليه كما حكموا
على الجاحد ، فالمؤمن الذي آمن بالله تعالى ، ومما جاء من عنده ، ثم قتل نبيَّاً، أو أعان على قتله ، وإن كان مُقِرَّاً ،
ويقول : قتل الأنبياء محرَّمٌ ، فهو كافرٌ ، وكذلك من شتَمَ نبيَّاً ، أو ردَّ
عليه قولَه من غير تقيَّةٍ ولا خوفٍ
“Tekfirinde icma edilen ve kendisine tıpkı
inkar eden kimse gibi hükmedilen kimselerden birisi de şu kimsedir; Allah Teâlâ’ya
ve O’nun katından gelenlere iman ettiği halde bir nebiyi öldüren veya öldürülmesine
yardım eden kimsedir. Bu kişi nebileri öldürmek haramdır diyerek ikrar ediyor
olsa bile kâfirdir. Yine bir nebiye söven veya sakınma (ikrah) yahut korku söz
konusu olmaksızın onun sözünü reddeden kimse de böyledir.”[5]
İmam Ebu Sevr İbrahim b. Halid (vefatı 240 hicri)
İmam Ebu Sevr rahimehullah şöyle demiştir:
(( فاعْلَمْ يرحمنا
الله وإيَّاك أَنَّ الإيمان تصديقٌ بالقلب وقولٌ باللسان وعملٌ بالجوارح . وذلك
أَنَّه ليس بين أهل العلم خلافٌ في رجلٍ لو قال: أشهد أَنَّ الله عزَّ وجلَّ واحدٌ
وأَنَّ ما جاءت به الرُّسل حقٌّ وأقرَّ بجميع الشَّرائع ثم قال : ما عقد قلبي على
شيئٍ مـن هذا ولا أصدِّق به أَنَّه ليس بمسلم . ولو قال :
المسيح هو الله وجحد أمرَ الإسلام وقال لم يعتقد قلبي على شيئٍٍ من ذلك أَنَّه كافرٌ
بإظهار ذلك وليس بمؤمنٍ
“Şunu iyi bil ki Allah bize de, sana da
rahmet etsin: İman; kalp ile tasdik, dil ile söylemek ve azalarla amel
etmektir. İlim ehli arasında şu konuda ihtilaf yoktur: Şayet bir kimse “Şehadet
ederim ki Allah Azze ve Celle birdir, rasullerin getirdikleri hakdır” dese ve
bütün din kurallarını kabul etse, sonra da: “Kalbim bunlardan bir şeye itikad
etmiyor ve tasdik etmiyorum” dese müslüman değildir. Şayet “Mesih Allah’ın
kendisidir” dese ve İslam’ın emrini inkâr etse ve: “Kalbim bu sözüme itikad
etmiyor” dese o kâfirdir. Çünkü mü’min olmadığını ortaya koymuştur.”[6]
Ebu’l-Hasen Ali b. İsmail el-Eş’ari (vefatı 324
hicri)
Ebu’l-Hasen el-Eşari dedi ki:
إرادة الكفر كفرٌ ، وبنـاء
كنيسةٍ يُكفر فيها بالله كفرٌ ، لأنه إرادة الكفر
“Küfrü irade etmek küfürdür. Kilise yapan
kimse Allah’a kafir olmuştur. Çünkü bu küfrü irade etmektir.”[7]
İmam el-Hasen b. Ali el-Berbehari (vefatı 329 hicri)
İmam Berbehari şöyle demiştir:
ولا يخرج أحد من أهل القبلة
من الإسلام حتى يردَّ آيةً من كتاب الله عزَّ وجلَّ ، أو يردَّ شيئاً من آثار رسول
الله r، أو يصلّي لغير الله أو
يذبح لغير الله ، وإذا فعل شيئاً من ذلك فقد
وجب عليك أن تخرِجَه من الإسلام فإذا لم يفعل شيئاً من ذلك فهو مؤمنٌ
ومسلمٌ بالاسم لا بالحقيقة
“Ehl-i kıbleden hiçkimse Allah Azze ve Celle’nin
kitabından bir ayeti veya Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
rivayetlerinden bir şeyi reddetmedikçe veya Allah’tan başkasına namaz
kılmadıkça veya Allah’tan başkası için kurban kesmedikçe İslam’dan çıkmaz. Eğer
bunlardan bir şeyi yaparsa İslam’dan çıkarılması gerekir. Şayet bunlardan bir
şeyi yapmazsa hakikat olarak değil, isim olarak mü’min ve müslümandır.”[8]
[1]İsnadı hasendir. Abdullah b. Ahmed es-Sunne (1/382-383) Hallal es-Sunne
(4/29-31) Lalkai İtikad (5/953-954)