Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

26 Aralık 2019 Perşembe

Günahkârlara Muamele Şekli

Günahkârlara Muamele Şekli

Günahtan kurtulan beşer yoktur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
كلُّ بَنِي آدَمَ خَطَّاءٌ، وَخَيْرُ الْخَطَّائِينَ التَّوَّابُونَ
Her âdemoğlu hata edicidir ve hata edenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir.”[1]
Lakin bize gereken nasihatleşmektir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
وَالْعَصْرِ * إِنَّ الإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ * إِلاَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
And olsun asra, Gerçekten, insan kesin ziyandadır. İman edip salih amel işleyenler, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna.” (Asr suresi)

Günahkârlara Muamelenin Kuralları

1- Kıble ehlinden kimseyi helal saymadığı günah sebebiyle tekfir etmemek:

Tahavî şöyle demiştir: “Günahkâr kimse, büyük bir günah işlemiş olsa dahi tekfir edilmez, ona lanet edilmez, onun aleyhinde şeytana yardımcı olmayız. Bir adam Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e içki haddi olarak sopa vurulması için getirilmişti. O buna müptela olmuştu ve bu işi yineledi. Yine getirilince ona sopa vuruldu. Topluluktan bir adam:
“Allah’ım ona lanet et! Ne de çok getiriliyor” deyinde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Ona lanet etme. Vallahi ben onun ancak Allah’ı ve rasulünü sevdiğini biliyorum.”[2]
 Ebû Hureyre radıyallahu anh’den: Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
كَانَ فِي بَنِي إِسْرَائِيلَ رَجُلَانِ كَانَ أَحَدُهُمَا مُجْتَهِدًا فِي الْعِبَادَةِ وَكَانَ الْآخَرُ مُسْرِفًا عَلَى نَفْسِهِ فَكَانَا مُتَآخِيَيْنِ فَكَانَ الْمُجْتَهِدُ لَا يَزَالُ يَرَى الْآخَرَ عَلَى ذَنْبٍ فَيَقُولُ يَا هَذَا أَقْصِرْ فَيَقُولُ خَلِّنِي وَرَبِّي أَبُعِثْتَ عَلَيَّ رَقِيبًا؟ قَالَ إِلَى أَنْ رَآهُ يَوْمًا عَلَى ذَنْبٍ اسْتَعْظَمَهُ فَقَالَ لَهُ وَيْحَكَ أَقْصِرْ قَالَ خَلِّنِي وَرَبِّي أَبُعِثْتَ عَلَيَّ رَقِيبًا قَالَ فَقَالَ وَاللهِ لَا يَغْفِرُ اللهُ لَكَ أَوْ لَا يُدْخِلُكَ اللهُ الْجَنَّةَ أَبَدًا قَالَ أَحَدُهُمَا قَالَ فَبَعَثَ اللهُ إِلَيْهِمَا مَلَكًا فَقَبَضَ أَرْوَاحَهُمَا وَاجْتَمَعَا عِنْدَهُ فَقَالَ لِلْمُذْنِبِ اذْهَبْ فَادْخُلِ الْجَنَّةَ بِرَحْمَتِي وَقَالَ لِلْآخَرِ أَكُنْتَ بِي عَالِمًا أَكُنْتَ عَلَى مَا فِي يَدِي قَادِرًا اذْهَبُوا بِهِ إِلَى النَّارِ قَالَ فَوَالَّذِي نَفْسُ أَبِي الْقَاسِمِ بِيَدِهِ لَتَكَلَّمَ بِكَلِمَةٍ أَوْبَقَتْ دُنْيَاهُ وَآخِرَتَهُ
İsrailoğullarında iki adam vardı. Bunlardan birisi ibadette çok gayret gösterir, diğeri ise nefsine karşı israf ederdi (yani günahkâr idi.) Bu ikisi kardeş idiler. Abid olan, diğerini hep günah üzerinde görürdü ve şöyle derdi:
“Ey şuradaki! (günahtan) geri dur!” O da:
“Beni Rabbime bırak, bana bekçi olarak mı gönderildin?” derdi. Nihayet bir gün onu büyük saydığı bir günah üzerinde görünce:
“Sana yazıklar olsun! Geri dur” dedi. O da:
“Beni Rabbime bırak, üzerime bekçi mi gönderildin?” dedi. Adam:
“Vallahi Allah seni bağışlamaz” veya “Allah seni asla cennete sokmaz” dedi. Bu iki sözden birini söyledi. Allah onlara bir melek gönderdi. İkisinin de ruhlarını aldı ve Allah katında bir araya getirildiler. Günahkâr olana:
“Git, rahmetimle cennete gir” buyurdu. Diğerine de:
“Sen benim hakkımda âlim misin? Sen benim elimdekine kadir misin? Bunu cehenneme götürün” buyurdu. Ebu’l-Kasım’ın nefsi elinde olana yemin ederim ki muhakkak o dünyasını ve ahiretini mahveden bir söz söylemiştir.”[3]

2- Günahkârın şahsına değil çirkin fiiline buğz edilir:

Ebu’d-Derdâ radiyallahu anh’den: “Bir adam bir günaha düşmüştü. Ona sövüyorlardı. Bunun üzerine dedi ki:
أَرَأَيْتُم لَو وجدتموه فِي قليب ألم تَكُونُوا مستخرجيه؟ قَالُوا بلَى قَالَ فَلَا تسبوا أَخَاكُم واحمدوا اللَّه الَّذِي عافاكم قَالُوا أَفلا تبْغضهُ؟ قَالَ إِنَّمَا أبْغض عمله فَإِذا تَركه فَهُوَ أخي
“Ne dersiniz, şayet onu bir kuyuda bulsanız çıkarmaz mısınız?” Onlar da:
“Evet” dediler. Ebu’d-Derda radiyallahu anh dedi ki:
“Kardeşinize sövmeyin. Allah sizi bu günahtan afiyette kıldığı için hamd edin.” Dediler ki:
“Ona buğzetmiyor musun?” Dedi ki:
“Onun ancak ameline buğzederim. O günahı terk ettiğinde kardeşimdir.”[4]
* Sapık bir cehennem fırkası olan Mürcie’ye göre iman artmaz ve eksilmez. Bu yüzden mürcieye göre günahkar kimse kamil iman sahibidir ve ona buğz ve hecr uygulamazlar.
Ehl-i sünnete göre ise iman artar ve eksilir. Günahkar kimse eksik bir imana sahiptir. Onun günah olan fiilinden buğz edilir ve açıktan işlediği günahı terk edinceye kadar ona hecr uygulanır.
 Ebu Sa’lebe el-Huşenî radıyallahu anh’den: “Bir adam parmağında altından bir yüzük bulunduğu halde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına oturdu. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem elindeki değnekle adamın eline vurdu. Sonra da adama gereken önemi göstermedi. Adam da yüzüğünü çıkarıp attı…”[5]
Ebû Said el-Hudrî radıyallahu anh’den: “Bir adam parmağında altından bir yüzük olduğu halde Necran’dan Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına geldi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem yüzüğü görünce adamdan yüz çevirdi. Adam da Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e hiçbir şey soramadı. Bunun üzerine adam, hanımının yanına geri döndü ve ona durumu anlattı. Hanımı:
“Sende bir hal var. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına dön ve yüzüğü de at” dedi. Adam gelip Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına girmek için izin istedi. Ona izin verdi. Adam selam verdi, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de selamı aldı. Adam:
“Ey Allah’ın rasulü! Benden niçin yüz çevirdin?” diye sordu. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
Sen bana parmağında ateşten bir kor tanesi olduğun halde geldin.” Buyurdu. Adam:
“Ey Allah’ın rasulü! O halde ben şu anda size pekçok ateş koru getirdim” dedi. Zira adam bahreyn’den süslü eşyalar getirmişti. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
Getirdiğin şeyler bizden bir şeyi zenginleştirecek değildir ve bizim yanımızda Harre’nin taşlarından farksızdır. Fakat onlar dünya hayatının geçimliğidir” buyurdu. Adam:
“O halde ashabının içerisinde bana mazeret beyan et ki, senin herhangi bir şey sebebiyle bana kızdığını sanmasınlar” dedi. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ayağa kalkıp adama mazeret beyan etti ve aralarında geçen durumun yüzükle ilgili olduğunu bildirdi. Adam: “O halde yüzüğü neden yaptırayım?” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
Demir, gümüş veya tunçtan” buyurdu.”[6]
Aişe radıyallahu anha kendisinin yanında kalan bir ailenin evinde tavla olduğunu öğrenince: “Eğer o tavlayı çıkarmazsanız, ben sizi evimden kovacağım” demiştir.[7]
Ömer radıyallahu anh, Ebu Bekr radıyallahu anh’ın kızkardeşini ölü ardından feryatla ağladığı için yanından uzaklaştırmıştır.[8]

3- Günahını açıktan işlemeyen kimsenin günahlarını örtmek

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
وَلَا تَجَسَّسُوا
Birbirinizin gizli kusurlarını araştırmayın.” (Hucurat 12)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِمًا سَتَرَهُ اللَّهُ
Kim bir müslümanın (ayıbını, günahını) örterse Allah da onun (ayıbını, günahını) örter.”[9]
Muaviye radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
إِنَّكَ إِنِ اتَّبَعْتَ عَوْرَاتِ النَّاسِ أَفْسَدْتَهُمْ أَوْ كِدْتَ أَنْ تُفْسِدَهُمْ
Şayet sen müslümanların kusurlarını araştıracak olursan onları kötülüğe sevk etmiş olursun.”[10]
İbn Mes’ud radıyallahu anh’e bir adam getirildi ve: “Bu falancadır, sakalından şarap damlıyor” denildi. Bunun üzerine o şöyle dedi: “Bize gizli kusurları araştırmamız yasaklandı. Ancak aşikâr bir kusur görürsek o zaman gereğini yaparız.”[11]
Bera radıyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bize hutbe verdi hatta perde arkasında olan kızlar dahi işitti. Yüksek sesle seslenerek şöyle buyurdu:
خَطَبَنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حَتَّى أَسْمَعَ الْعَوَاتِقَ فِي خُدُورِهِنَّ فَنَادَى بِأَعْلَى صَوْتِهِ يَا مَعْشَرَ مَنْ آمَنَ بِلِسَانِهِ وَلَمْ يَخْلُصِ الإِيمَانُ إِلَى قَلْبِهِ لا تَغْتَابُوا الْمُسْلِمِينَ وَلا تَتَّبِعُوا عَوَرَاتِهِمْ فَإِنَّهُ مَنْ يَتَّبِعْ عَوْرَةَ أَخِيهِ اتَّبَعَ اللَّهُ عَوْرَتَهُ وَمَنِ اتَّبَعَ عَوْرَتَهُ فَضَحَهُ فِي جَوْفِ بَيْتِهِ
Ey diliyle iman etmiş fakat kalplerine iman ulaşmamış topluluk! Müslümanları gıybet etmeyin! Onların ayıplarını araştırmayın! Zira kim kardeşinin ayıbını araştırırsa Allah da onun ayıbını takip eder ve evinin ortasında dahi olsa onu rezil eder.”[12]

4- Günahkârın açıktan işlediği günaha güç yettiği kadar engel olunur:

Enes b. Mâlik radıyallahu anh’den: Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
انْصُرْ أَخَاكَ ظَالِمًا أَوْ مَظْلُومًا قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ هَذَا نَنْصُرُهُ مَظْلُومًا فَكَيْفَ نَنْصُرُهُ ظَالِمًا؟ قَالَ تَأْخُذُ فَوْقَ يَدَيْهِ
Zalim de olsa, mazlum da olsa kardeşine yardım et.” Dediler ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Mazluma yardım ederiz. Peki, zalime nasıl yardım ederiz?” Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Elinin üzerinden tutarsın.”[13]
Cabir radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
لْيَنْصُرِ الرَّجُلُ أَخَاهُ ظَالِمًا أَوْ مَظْلُومًا إِنْ كَانَ ظَالِمًا فَلْيَنْهَهُ فَإِنَّهُ لَهُ نَصْرٌ وَإِنْ كَانَ مَظْلُومًا فَلْيَنْصُرْهُ
Kişi kardeşine zalim de olsa, mazlum da olsa yardım etsin. Eğer zalim ise onu yasaklar. Şüphesiz bu ona yardımdır. Eğer mazlumsa da ona yardım eder.”[14]
En-Nu’man b. Beşîr radıyallahu anh’den: Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَثَلُ القَائِمِ عَلَى حُدُودِ اللَّهِ وَالوَاقِعِ فِيهَا كَمَثَلِ قَوْمٍ اسْتَهَمُوا عَلَى سَفِينَةٍ فَأَصَابَ بَعْضُهُمْ أَعْلاَهَا وَبَعْضُهُمْ أَسْفَلَهَا، فَكَانَ الَّذِينَ فِي أَسْفَلِهَا إِذَا اسْتَقَوْا مِنَ المَاءِ مَرُّوا عَلَى مَنْ فَوْقَهُمْ فَقَالُوا لَوْ أَنَّا خَرَقْنَا فِي نَصِيبِنَا خَرْقًا وَلَمْ نُؤْذِ مَنْ فَوْقَنَا فَإِنْ يَتْرُكُوهُمْ وَمَا أَرَادُوا هَلَكُوا جَمِيعًا وَإِنْ أَخَذُوا عَلَى أَيْدِيهِمْ نَجَوْا وَنَجَوْا جَمِيعًا
Allah’ın sınırlarında duran kimse ile ona düşen kimsenin misâli, denizdeki bir geminin alt ve üst katını kur’a çekerek paylaşan insanların durumuna benzer. Bunlardan kimisine geminin alt kısmı kimine de üst kısmı düşer. Aşağıdakiler su almak için yukarı inip-çıkarlarken yukarıdakilerin yanlarından geçerler. Derler ki: “Biz geminin alt kısmından bir delik açarak suyumuzu oradan alırız, yukarıdakilere eziyet vermemiş oluruz.” Eğer onları istedikleri işi yapmak için bırakırlarsa hepsi birden boğulup ölürler, onlara engel olurlarsa hepsi birden kurtulurlar.[15]
Huzeyfe radıyallahu anh’den: Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَتَأْمُرُنَّ بِالمَعْرُوفِ وَلَتَنْهَوُنَّ عَنِ المُنْكَرِ أَوْ لَيُوشِكَنَّ اللَّهُ أَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عِقَابًا مِنْهُ ثُمَّ تَدْعُونَهُ فَلَا يُسْتَجَابُ لَكُمْ
Nefsim elinde olana yemin ederim ki elbette ya iyiliği emredecek, kötülüğü yasaklayacaksınız ya da Allah üzerinize kendisinden bir ceza gönderecek de sonra dua edeceksiniz, fakat size icabet edilmeyecek.”[16]
Mu’âz b. Cebel radıyallahu anh’den: Rasûlüllâh sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 
إِنَّكُمْ عَلَى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ مَا لَمْ تَظْهَرْ فِيكُمْ سَكْرَتَانِ، سَكْرَةُ الْجَهْلِ، وَسَكْرَةُ حُبِّ الْعَيْشِ، وَأَنْتُمْ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ، وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ، وَتُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَإِذَا ظَهَرَ فِيكُمْ حُبُّ الدُّنْيَا فَلَا تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ، وَلَا تَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ، وَلَا تُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ، الْقَائِلُونَ يَوْمَئِذٍ بِالْكِتَابِ، وَالسُّنَّةِ كَالسَّابِقِينَ الْأَوَّلِينَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ، وَالْأَنْصَارِ  
Şüphesiz sizler aranızda iki sarhoşluk ortaya çıkmadığı sürece Rabbinizin açık delili üzere olacaksınız; Cehalet sarhoşluğu ve yaşama sevgisi sarhoşluğu! Sizler iyiliği emreder ve kötülüğü yasaklarsınız. Allah yolunda da cihad edersiniz. Aranızda dünya sevgisi ortaya çıkarsa ne iyiliği emredip kötülükten yasaklarsınız ve ne de Allah yolunda cihad edersiniz! İşte o gün Kitap ve Sünnet ile konuşanlar, Ensâr ve Muhacirlerden öne geçenler gibidirler!”[17]

5- Uyarıdan sonra açıktan işlediği günahında ısrar eden kişiye, akraba dahi olsa hecr uygulanır

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ
Cahillerden yüz çevir” (A’raf 199)
Salim b. Abdillah Şam’lılardan, yanlarında çıngırak bulunan bir topluluğa uğradı ve:
إِنَّ هَذَا يُنْهَى عَنْهُ فَقَالُوا نَحْنُ أَعْلَمُ بِهَذَا مِنْكَ إِنَّمَا يُكْرَهُ الْجُلْجُلُ الْكَبِيرُ فَأَمَّا مِثْلُ هَذَا فَلا بَأْسَ بِهِ فَسَكَتَ سَالِمٌ وَقَالَ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ
“Bu yasaklanmıştır” dedi. Onlar da:
“Biz bunu senden daha iyi biliriz. Çirkin görülen ancak büyük çanlardır. Bu gibi şeylerde ise sakınca yoktur” dediler. Bunun üzerine Salim sustu ve
“Cahillerden yüz çeviriyorum” dedi.[18]
لُعِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَى لِسَانِ دَاوُودَ وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ ذَلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ * كَانُوا لَا يَتَنَاهَوْنَ عَنْ مُنْكَرٍ فَعَلُوهُ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ
“İsrail oğullarından kâfir olanlar Davud’un ve Meryem oğlu İsa’nın lisanıyla lanetlenmişlerdir. İşte bu isyan etmeleri ve haddi aşmaları sebebiyledir. Onlar birbirlerini yaptıkları kötülükten vazgeçirmeye çalışmazlardı. Yapmakta oldukları şey gerçekten ne kötüydü.” (Maide 78-79)
Ebu Musâ el-Eşari radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
إِنَّهُ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ إِذَا عَمِلَ فِيهِمُ الْعَامِلُ الْخَطِيئَةَ فَنَهَاهُ النَّاهِي تَعْذِيرًا فَإِذَا كَانَ مِنَ الْغَدِ جَالَسَهُ وَوَاكَلَهُ وَشَارَبَهُ كَأَنَّهُ لَمْ يَرَهُ عَلَى خَطِيئَةٍ بِالْأَمْسِ فَلَمَّا رَأَى اللَّهُ - تَعَالَى - ذَلِكَ مِنْهُمْ ضَرَبَ قُلُوبَ بَعْضِهِمْ عَلَى بَعْضٍ عَلَى لِسَانِ دَاوُدَ وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ ذَلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَتَأْمُرُنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلْتَنْهُنَّ عَنِ الْمُنْكَرِ وَلَتَأْخُذُنَّ عَلَى أَيْدِي الْمُسِيءِ وَلَتَأْطُرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ أَطْرًا أَوْ لَيَضْرِبَنَّ اللَّهُ بِقُلُوبِ بَعْضِكُمْ عَلَى بَعْضٍ وَيَلْعَنُكُمْ كَمَا لَعَنَهُمْ
Sizden önce İsrailoğulları günah işleyen birini gördükleri zaman onu ayıplayarak o günahtan yasaklarlardı. İkinci gün de sanki bir gün önce onun günah işlediğini görmemiş gibi onunla oturur, yer ve içerlerdi. Allah onların öyle yaptığını görünce onların kalplerini birbirine karıştırdı ve onları Davud aleyhi's-selâm ve İsa b. Meryem aleyhi's-selâm’ın diliyle lanetledi. Bu onların isyan etmeleri ve haddi aşmaları sebebiyledir. Nefsim elinde olana yemin olsun ki siz iyiliği emredip kötülükten nehyedeceksiniz ve günah işleyenin elinden tutarak onu zorla hak yola getireceksiniz. Ya da Allah kalplerinizi birbirinize benzetip İsrailoğullarını lanetlediği gibi sizi de lanetleyecektir.”[19]
Ebu Bekre radıyallahu anh Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in taş atmayı yasakladığına dair hadisi anlatırken amcasının oğlu taşı almış ve:
“Bunu mu yasakladı?” diyerek atmış, Ebu Bekre radıyallahu anh de bunun üzerine:
“Dikkat et! Ben sana Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den haber veriyor ve yasakladığını söylüyorum, sen ise hala atıyorsun. Vallahi yaşadığım sürece artık seninle konuşmam” demiştir.[20]
Said b. Cubeyr rahimehullah dedi ki:
أَنَّ قَرِيبًا لِعَبْدِ اللهِ بْنِ مُغَفَّلٍ خَذَفَ قَالَ فَنَهَاهُ وَقَالَ إِنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَهَى عَنِ الْخَذْفِ وَقَالَ إِنَّهَا لَا تَصِيدُ صَيْدًا وَلَا تَنْكَأُ عَدُوًّا وَلَكِنَّهَا تَكْسِرُ السِّنَّ وَتَفْقَأُ الْعَيْنَ قَالَ فَعَادَ فَقَالَ أُحَدِّثُكَ أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَهَى عَنْهُ ثُمَّ تَخْذِفُ لَا أُكَلِّمُكَ أَبَدًا
“Abdullah b. Mugaffel radiyallahu anh’ın bir akrabası fiske taşı atıyordu. Onu bundan yasakladı ve dedi ki:
“Muhakkak ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem fiske taşı atmaktan yasakladı ve buyurdu ki:
Şüphesiz bu av avlamaz, düşmanı yaralamaz. Lakin diş kırar ve göz çıkarır.” O akrabası yine fiske taşı atınca Abdullah b. Mugaffel radiyallahu anh dedi ki:
“Sana Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bundan yasakladığını söylüyorum, sen yine fiske taşı atıyorsun. Senin asla konuşmayacağım.”[21]
Nevevî, Muslim şerhinde şöyle demiştir: “Bu hadiste, bid’at ehlinden, günahkârlardan ve bildiği halde sünnete karşı çekişenlerden ilişki kesmeye ve bu hecrin (ilişkiyi kesmenin) devamlı olmasının caiz olduğuna delil vardır. Üç günden fazla küs durmak hakkındaki yasak ancak kişinin nefsinin hazzı için olan ve dünya geçimi ile ilgili konulardadır. Bid’at ehli ve benzerlerine gelince, onlardan sürekli olarak alaka kesilir. Bu hadis ve Ka’b b. Malik radiyallahu anh hadisi gibi buna benzer diğer hadisler bu hususu pekiştirmektedir.”[22]
El-Hattabî, Mealimu’s-Sunen’de, Ka’b b. Malik radiyallahu anh’ın Tebük harbinden geri kalan üç kişi hakkındaki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bizimle konuşulmasını yasakladı” hadisini açıklarken şöyle demiştir:
“Müslümanlar arasında üç günden fazla küs durmanın haramlığı bilinmesine rağmen, bu ancak öfke veya geçim haklarında kusur etmek ve din hakkı dışında kalan benzerleri sebebiyledir. Şüphesiz hevâ ve bid’at ehline karşı, onlar tevbeyi ve hakka dönüşü açıkça ortaya koyuncaya kadar zamanlar boyunca sürekli olarak alaka kesilir.”[23]
Başka bir yerde de şöyle der: “Üç günden az olan küskünlüğe gelince, bu ancak kişinin bir kardeşine kızgınlığından dolayı caizdir. Bu konuda üç güne kadar küskünlüğe ruhsat verilmiştir. Bundan fazlası ise tehlikelidir. Babanın çocuğuna, kişinin hanımına ve bu manada olanların küslüğüne gelince, bunun üç günden fazla olmasında sıkıntı yoktur. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hanımlarını bir ay boyunca terk etmiştir.”[24]
Avf b. Tufeyl rahimehullah’tan:
أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ الزُّبَيْرِ قَالَ فِي بَيْعٍ أَوْ عَطَاءٍ أَعْطَتْهُ عَائِشَةُ وَاللَّهِ لَتَنْتَهِيَنَّ عَائِشَةُ أَوْ لَأَحْجُرَنَّ عَلَيْهَا فَقَالَتْ أَهُوَ قَالَ هَذَا؟ قَالُوا نَعَمْ قَالَتْ هُوَ لِلَّهِ عَلَيَّ نَذْرٌ أَنْ لاَ أُكَلِّمَ ابْنَ الزُّبَيْرِ أَبَدًا فَاسْتَشْفَعَ ابْنُ الزُّبَيْرِ إِلَيْهَا حِينَ طَالَتِ الهِجْرَةُ فَقَالَتْ لاَ وَاللَّهِ لاَ أُشَفِّعُ فِيهِ أَبَدًا وَلاَ أَتَحَنَّثُ إِلَى نَذْرِي
“Abdullah b. ez-Zubeyr radiyallahu anhuma Âişe radiyallahu anha’nın bir satışına yahut bir bağışına:
“Allah'a yemin ede­rim ya Aişe bundan vazgeçer yahut onun tasarrufuna engel olurum” dedi Âişe radiyallahu anha:
“Bu sözü o mu söyledi?” dedi.
“Evet!” dediler. Âişe radiyallahu anha dedi ki:
“Onun bu hareketinden dolayı Allah için büyük adak olsun; ebediyyen İbnu’z-Zubeyr'le tek kelime konuşmayacağım.” Âişe radiyallahu anha'nın İbnu’z-Zubeyr'e dargınlığı uzayınca, İbnu’z-Zubeyr radiyallahu anhuma (dargınlığı gidermek için) aracılık istedi. Âişe radiyallahu anha dedi ki:
“Vallahi bunun hakkında asla kimseyi şefaatçi kabul etmem ve asla adağımı da bozmam.”[25]
Hafız İbn Hacer dedi ki: “Buhârî, Aişe radiyallahu anha’nın bu rivayetini burada kaydetmekle, dargınlık hakkındaki yasağın umumi olmadığını, bilakis kendisine hecr uygulanacak kimsenin durumuyla tahsis edilmiş olduğunu açıklamak istemiştir.”[26]
Atâ b. Yesâr rahimehullah’tan: 
أَنَّ مُعَاوِيةَ بْنَ أَبِي سُفْيَانَ بَاعَ سِقَايَةً مِنْ ذَهَبٍ أَوْ وَرِقٍ بِأَكْثَرَ مِنْ وَزْنِهَا فَقَالَ لَهُ أَبُو الدَّرْدَاءَ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَهَى عَنْ مِثْلِ هَذَا إِلا مِثْلا بِمِثْلٍ فَقَالَ لَهُ مُعَاوِيَةُ مَا أَرَى بِهَذَا بَأْسًا فَقَالَ أَبُو الدَّرْدَاءِ مَنْ يَعْذُرُنِي مِنْ مُعَاوِيَةَ؟ أَخْبَرْتُهُ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ويُخْبِرُنِي عَنْ رَأْيِهِ لا أُسَاكِنُكَ بِأَرْضٍ أَنْتَ بِهَا ثُمَّ قَدِمَ أَبُو الدَّرْدَاءِ عَلَى عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ فَذَكَرَ لَهُ فَكَتَبَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ إِلَى مُعَاوِيَةَ أَلا تَبِيعُ ذَلِكَ إِلا مِثْلا بِمِثْلٍ وَزْنًا بِوَزْنٍ 
“Muâviye b. Ebi Sufyan, altın veya gümüş su kabını ağırlığından fazla bir fiyatla sattı. Ebu'd-Derdâ radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in, bu gibi alışverişleri misli misline olmadığı için yasaklarken işittim.” Buna karşılık Muâviye radiyallahu anh şu cevabı verdi:
“Bu gibi şeylerde ben bir sakınca görmüyorum.” Bunun üzerine Ebu'd-Derdâ radiyallahu anh dedi ki:
“Muâviye'ye karşı beni savunacak kimse yok mu? Ben ona Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den haber veriyorum, o bana kendi görüşünü söylüyor.” Sonra Muâviye'ye şöyle çıkıştı:
“Senin bulunduğun yerde oturmam!” Sonra Ebu'd-Derdâ radiyallahu anh, Ömer b. el-Hattab radiyallahu anh'e gelip bu olayı anlattı. Ömer b. el-Hattab radiyallahu anh de Muâviye'ye:
“Bunu ancak tartıda misli misline olacak şekilde sat. Başka türlü satma!" diye yazdı.”[27]


[1] Hasen. İbn Mâce (4251)
[2] Sahih. Buhârî (6780)
[3] Sahih. Ahmed (3/323) İbn Hibbân (13/21) Ebû Dâvûd (4901) Begavi Şerhu’s-Sunne (4187) İbnu’l-Mubarek Musned (36) İbnu’l-Mubarek Zühd (900) Bezzar (16/244) İbn Ebi'd-Dunyâ Huznu’z-Zan (45) Mukbil b. Hadi Camiu’s-Sahih (156, 378, 631, 3061, 4496)
[4] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Ma’mer Cami (880) Begavi Şerhu’s-Sunne (13/137) Ebû Dâvûd Zühd (232) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (1/225) Beyhakî Şuab (5/289) İbn Asakir Tarih (47/177)
[5] Hasen. İbn Hibban (1/410) Tahavi (4/261) Ahmed (4/195) Nesai (8/171)
[6] Sahih. İbn Hibban (7/411) Ahmed (3/14) Nesai (8/170)
[7] Hasen. Malik (Ru’ya 6) Şerhu’s-Sunne (12/385) Buhari Edebu’l-Mufred (1274)
[8] Sahih. Buhari (husumat 5)
[9] Sahih. Buhârî (2442) Muslim (6743)
[10] Sahih. Ebu Davud (4888) İbn Hibban (13/72) Ebu Ya’la (13/382)
[11] Sahih. Ebu Davud (4890) Abdurrazzak (10/232) Taberani (9/350)
[12] Sahih. Ebu Ya’la (3/237) Ebu Nuaym Sıfatu’n-Nifak (2) Ebu Nuaym Delail (356) Temmam, Fevaid (242) Şecerî, Emali (2510-2511) Abdulhalık eş-Şehami, Erbain (39) Ru’yani, Musned (305) İbn Ebi’d-Dunya el-Gıybet (28) İbn Ebi’d-Dunya es-Samt (167) Ebu’ş-Şeyh, et-Tevbih (87) Beyhakî, Şuab (7/108, 521)
[13] Sahih. Buhârî (2444)
[14] Sahih. Muslim (2584)
[15] Sahih. Buhari (2493)
[16] Hasen. Tirmizî (2169)
[17] Sahih ligayrihi. Bezzâr, (7/80) el-Esbehani et-Tergib ve’t-Terhib (290) İbn Vaddah el-Bid’a (220) Mizzî Tehzîbu’l-Kemâl (3/221) 
* Enes radiyallahu anh’den: Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (8/49) Ebu’ş-Şeyh el-Emsal (233) İbn Vaddah el-Bid’a (190) İbn Ebi’d-Dunya Zemmu’d-Dunya (462) İbn Ebi’d-Dunya ez-Zuhd (533) İbn Ebi’d-Dunya el-Emru bi’l-Ma’ruf (30)
* Aişe radiyallahu anha’dan: Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (8/48) Deylemi (4293) İbn Ebi’d-Dunya el-Ukubât (79)
* Medain’li bir şeyten: İbn Ebi’d-Dunya el-Emru bi’l-Ma’ruf (94) Hakîm et-Tirmizî Nevadiru’l-Usul (1016) Takiyuddin el-Makdisi el-Emru bi’l-Ma’ruf (85)
[18] Sahih. İbn Ebî Hâtim Tefsir (8688)
[19] Sahih. Tahavî Şerhu Muşkili’l-Asar (1163) Heysemî Mecmau’z-Zevaid (7/269) Taberani sahihin ravileri ile rivayet etmiştir.
İbn Mes’ud radıyallahu anh’den şahidi için bkz.: Abdurrazzak Tesfir, (1/194) Ahmed (3713) Ebû Dâvûd (4336) Tirmizî (3048) İbn Mâce (4006) Taberî (8/589) İbn Ebî Hâtim (6661)  Taberânî (10264)
[20] Sahih. Ahmed (5/46)
[21] Sahih. Muslim (1954)
[22] Nevevi Şerhu Muslim (4/622)
[23] Mealimu’s-Sunen (7/5, 4432 nolu hadisin açıklaması)
[24] Mealimu’s-Sunen (7/231, 4742 nolu hadisin açıklaması)
[25] Sahih. Buhârî (6073)
[26] Fethu’l-Bari (10/492)
[27] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. El-Cevherî Musnedu’l-Muvatta (348) Malik Muvatta (2/634) Şafii Sunen (223) Şafii Musned (s.242) Nesâî (4572) İbn Batta el-İbane (1/257) Begavi Şerhu’s-Sunne (1060) Herevi Zemmu’l-Kelam (294) İbnu’l-Munzir el-Evsat (8041) Beyhakî (5/280)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)