İslam’ın özü ve hakikati
Kur’an ve Sünnet’e uymaktır. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bundan başka bir
sebeb için gelmemiştir. Âlimler ve (müçtehit) imamlar da bundan başka bir şeyle
emrolunmamışlardır. Bu durumu baş aşağı ters çevirmek caiz
midir? Falan ve filanı taklit etmeyi ve bu yolda kitap ve sünnete muhalefet
etmeyi dinin özü ve esası haline getirmek caiz midir?
Bugün mezhep âlimlerinin
gerçeği malesef budur. Onlar mezhebin görüşlerini temel ve asıl olarak kabul
edip, kitap ve sünneti buna tabi kılmaktadırlar. Kitap ve sünnetin görüşlerine uygun
olduğunu görürlerse sevinip büyüklenirler. Eğer kitap ve sünnetin, görüşlerine
muhalif olduğunu görürlerse daralıp şaşırırlar.
“Mezhebimizin bu ayet
ve hadise bakışı sorunludur” demeleri gerekirken onun yerine
“Bu ayet ve bu hadis
mezhebimize göre problemlidir” derler. Sonra onların naslar üzerine hile
yapmaya kendilerini zorladıklarını, kendilerinin koydukları usul kaidelerine
muhalefet ettiklerini, delilleri tevil ettiklerini ve delillleri olmaksızın
bunların nesh olduğunu iddia ettiklerini görürsün.
Bütün bunları,
mezheplerinin görüşlerine karşı çıkanlardan kurtulmak için yapmaktadırlar. Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in hadislerine karşı çıkmalarında ve onu
karalamalarında onlar için ne bir engel, ne bir zorluk ve ne de bir daralma vardır.
Kendileri de bilirler ki, yaptıkları karalama, ilim ve insaf açısından doğru
değildir.
Bazen de mezhep imamının
görüşü hadise uygun olur, bununla beraber mezhep âlimlerinin, sonraki âlimlerden
birinin görüşü sebebiyle hadisi ve imamın sözünü terk ettiklerini görürsün.
Hatta bazen kim olduğu
bilmedikleri birinin görüşü sebebiyle de bunu yapabilmektedirler. Nitekim el-Ma’sûmî
rahimehullah, Türkistan ve Buhara halkından olan hanefîlerin şu kıssasını
anlatmıştır:
“Onlar namazdaki teşehhüt
oturuşunda işaret parmağıyla işaret etmiyorlardı. Çünkü el-Keydânî ve el-Mes’udî
gibi son dönem hanefilerinden bazıları işaret parmağıya işaret etmeyi namazın
yasaklarından saymışlardır. Hâlbuki bu fiil, bizzat Ebu Hanife’den ve onun bütün
öğrencilerinden sabit olmuştur. İmam Muhammed b. el-Hasen bunu “Muvatta”’ında
belirtmiştir. Tahâvî, “Meâni’l-Âsâr” isimli kitabında, İbnu’l-Humâm “Fethu’l-Kadir”’de
ve daha başkaları bunu zikretmişlerdir. Yine bu fiil, bütün imamlardan ve müçtehitlerden
sabit olmuş, onlar, namazda işaret parmağıyla işaret etmenin sünnet olduğunu
söylemişlerdir. Zira bu fiil, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den ve bütün
sahabelerinden sabit olmuştur.
Kültürlü Bir Müslüman,
Mezhebinin Kur’an ve Sünnet’e Muhalif Olduğunu Gördüğünde Ne Yapmalıdır?
Edepler veya din
hakkındaki İslâmî kitapları inceleyerek yirmi yılını geçirmiş, Hanefî mezhebine
mensup bir müslümanın, Kur’ân’ı okurken şu ayetle karşılaştığını varsayalım:
“Yoksa, iman edenleri
ve salih amel işleyenleri, yeryüzünde fesat çıkaranlar gibi mi tutacağız? Yahut
da Allah’tan korkanları, kötülük işleyenler gibi mi tutacağız.” (Sad 28) Yine
şu sahih hadisi okur:
“Müslüman, bir kafire karşılık olarak
öldürülemez.”[1] Bu şahıs, Hanefî mezhebinde, bir kâfire karşılık, müslümanın öldürülebileceğini
öğrenmişti. Ondan ne yapmasını istersin?
Kur’an ve hadis’ten yüz mü çevirsin?
Halbuki bu ikisini reddeden kafir olur! Allah Teâlâ, bizleri kitap ve sünnete
muhalefet etmekten sakındırmış, ihtilaf ettiğimiz her şeyi kitap ve sünnete götürmemizi
emretmiş ve bunu imanın şartı kılmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz;
Allah’a ve ahiret gününe inandığınız taktirde onu, Allah’a ve peygambere arz
edin.” (Nisa 59)
Yoksa ona, Kur’an’a ve Sünnet’e uymasını ve
mezhebine muhalefet etmesini mi emredersin?
Eğer: “Mezhebini terk etsin, âyet ve
hadise uysun” dersen, davetimize uymuş olursun. Böylece bizimle münakaşan
ve davetimize karşı çıkışın iptal olur. Çünkü bizim davetmizin özü budur. Şayet:
“Mezhebini taklit etsin, ayet ve
hadisten yüz çevirsin” dersen, o zaman apaçık bir şekilde sapıtmış olursun.
Hatta dinden çıkarak kafir de olabilirsin!
Şafiiler İçin Diğer Bir Örnek:
Sahihu Muslim’i açtığını ve şu hadisi
okuduğunu düşün: “Câbir b. Semura radıyallahu anh'den:
“Birisi Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem'e:
“Koyun eti yedikten sonra
abdest alayım mı?” diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“İstersen al, istersen
alma” buyurdu. Adam:
“Deve eti yedikten sonra
abdest alayım mı?” diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Evet, deve eti
yedikten sonra abdest al” buyurdu...”[2]
Şafiî mezhebinde deve eti
yemekten dolayı abdestin bozulmadığını biliyoruz. Bu hadis ise, deve etinin
abdesti bozduğuna açık ve net bir delildir.
Şimdi ne yapacaksın?
Hadisi duymamak için kulaklarını tıkayıp gözlerini mi kapatacaksın? Dikkate
almayıp, red mi edeceksin?
Bu, Allah’ın, ihtilaf
anında muhakeme olmak için, kendisine başvurmanı emrettiği ve muhalefet
etmekten sakındırdığı peygamberinin sözüdür!
Şüphesiz bu hadis sahih
olup, sıhhatinde eleştirilecek bir yönü yoktur. Sahihu Müslim hadisidir ve
delalet ettiği şey bakımından da tartışılmayacak şekilde açıktır. Deve eti
yenmesinden dolayı abdest almanın farz olduğunu açıkça ifade etmektedir.
Hatta İmam Nevevi,
Müslim’in Şerhinde (4/94) herhangi bir kapalılık olmaksızın bunu açıkça ilan
etmekten başka bir şey yapamamış ve:
“Delili en kuvvetli olan
görüş budur” demiştir. Sen bunu sırf mezhebine aykırı olduğu için red mi
edeceksin?
Size göre asıl olan;
Allah’ın ve rasulünün kelamı mı, yoksa mezhep mi? Biz kesin olarak biliyoruz ki
mezhebinizin imamı, bu hadis kendisine göre hüccet olan bir rivayet yolundan
ulaşmış olsaydı, onu alıp kabul etmekte bir an tereddüt etmezdi. Ne o, ne de
diğer imamlar (Allah onlardan razı olsun) hadisi reddetmezlerdi.
Mezheplerin Son Asırlardaki Hataları:
Son asırlarda mezheplerin
maruz kaldığı, karşı çıktığımız ve ıslah edilmesine davet ettiğimiz; bozulma,
kusur ve yanlışlıkların en önemlileri şunlardır:
1- Mezhep taassubu sebebiyle
Kitap ve Sünnetin sabit naslarına muhalefet etmek, bazen kişisel görüşten
ibaret olan sözleri Kitap ve sünnetin önüne geçirmek.
2- Mezhepleri zayıf ve
uydurma hadislerle doldurmak, bunları delil almak ve bunlardan hüküm çıkarmak.
3- Sonraki âlimlerin
görüşlerini, önceki müçtehit imamların sözlerinin önüne geçirmektir.
4- Bir mezhebe
hapsolarak, mezhep taassubu sebebiyle diğer mezheplerin ilminden, âlimlerinin
çabalarından ve kitaplarından faydalanmamak.
5- Mezhep kitaplarının birçoğunun
şer’i delillerden yoksun olması ve birçok kimsenin Kitap ve Sünnet araştırmalarından
yüz çevirmesi.
6- Taklit ve katılığın
yaygınlaşması, içtihat kapısının kapanması.
7- Hayâlî meselelere dalmak, saçma varsayımlarla
meşgul olmak.
8- Dini yükümlülüklerden kurtulmak için,
haram olan hile yollarına başvurmak.
9- Müslümanların arasında ihtilaf ve
bölünmenin yayılması, bunun fitnelerin ve âfetlerin meydana gelmesine sebep
olması.
10- Şartlar ve siyasi menfaatler
gerekçesiyle yapılan müdahaleler, mezheplerden birinin yayılmasına ve
diğerlerinin gerilemesine sebep olmuştur.
11- Delilin bir kısmını alıp diğer bir
kısmını terk etmek.
12- Bizzat Kabul ettikleri usûle, fıkhî
ayrıntılarda muhalefet etmeleri
13- İçtihatlarında çirkin hatalara
düşmeleri
14- İnsanlara sıkıntı veren bazı
meselelerde sert ve katı davranmaları.
15- Kitap yazma metodunda bozukluk ve
anlaşılmaz üslup kullanılması.
16- Mezhep taklitçilerinin, kendi
mezheplerine ait kitaplarında geçenlere aykırı davranmaları
[1] Buhârî:
(3047)
[2] (Müslim:360)