Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

18 Aralık 2019 Çarşamba

Mezhepçiler, Kitap ve Sünneti Mezhep Süzgecinden Geçiriyorlar!


İslam’ın özü ve hakikati Kur’an ve Sünnet’e uymaktır. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bundan başka bir sebeb için gelmemiştir. Âlimler ve (müçtehit) imamlar da bundan başka bir şeyle emrolunmamışlardır. Bu durumu baş aşağı ters çevirmek caiz midir? Falan ve filanı taklit etmeyi ve bu yolda kitap ve sünnete muhalefet etmeyi dinin özü ve esası haline getirmek caiz midir?
Bugün mezhep âlimlerinin gerçeği malesef budur. Onlar mezhebin görüşlerini temel ve asıl olarak kabul edip, kitap ve sünneti buna tabi kılmaktadırlar. Kitap ve sünnetin görüşlerine uygun olduğunu görürlerse sevinip büyüklenirler. Eğer kitap ve sünnetin, görüşlerine muhalif olduğunu görürlerse daralıp şaşırırlar.
Mezhebimizin bu ayet ve hadise bakışı sorunludur” demeleri gerekirken onun yerine
Bu ayet ve bu hadis mezhebimize göre problemlidir” derler. Sonra onların naslar üzerine hile yapmaya kendilerini zorladıklarını, kendilerinin koydukları usul kaidelerine muhalefet ettiklerini, delilleri tevil ettiklerini ve delillleri olmaksızın bunların nesh olduğunu iddia ettiklerini görürsün.
Bütün bunları, mezheplerinin görüşlerine karşı çıkanlardan kurtulmak için yapmaktadırlar. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadislerine karşı çıkmalarında ve onu karalamalarında onlar için ne bir engel, ne bir zorluk ve ne de bir daralma vardır. Kendileri de bilirler ki, yaptıkları karalama, ilim ve insaf açısından doğru değildir.
Bazen de mezhep imamının görüşü hadise uygun olur, bununla beraber mezhep âlimlerinin, sonraki âlimlerden birinin görüşü sebebiyle hadisi ve imamın sözünü terk ettiklerini görürsün.
Hatta bazen kim olduğu bilmedikleri birinin görüşü sebebiyle de bunu yapabilmektedirler. Nitekim el-Ma’sûmî rahimehullah, Türkistan ve Buhara halkından olan hanefîlerin şu kıssasını anlatmıştır:
“Onlar namazdaki teşehhüt oturuşunda işaret parmağıyla işaret etmiyorlardı. Çünkü el-Keydânî ve el-Mes’udî gibi son dönem hanefilerinden bazıları işaret parmağıya işaret etmeyi namazın yasaklarından saymışlardır. Hâlbuki bu fiil, bizzat Ebu Hanife’den ve onun bütün öğrencilerinden sabit olmuştur. İmam Muhammed b. el-Hasen bunu “Muvatta”’ında belirtmiştir. Tahâvî, “Meâni’l-Âsâr” isimli kitabında, İbnu’l-Humâm “Fethu’l-Kadir”’de ve daha başkaları bunu zikretmişlerdir. Yine bu fiil, bütün imamlardan ve müçtehitlerden sabit olmuş, onlar, namazda işaret parmağıyla işaret etmenin sünnet olduğunu söylemişlerdir. Zira bu fiil, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den ve bütün sahabelerinden sabit olmuştur.
Kültürlü Bir Müslüman, Mezhebinin Kur’an ve Sünnet’e Muhalif Olduğunu Gördüğünde Ne Yapmalıdır?
Edepler veya din hakkındaki İslâmî kitapları inceleyerek yirmi yılını geçirmiş, Hanefî mezhebine mensup bir müslümanın, Kur’ân’ı okurken şu ayetle karşılaştığını varsayalım:
Yoksa, iman edenleri ve salih amel işleyenleri, yeryüzünde fesat çıkaranlar gibi mi tutacağız? Yahut da Allah’tan korkanları, kötülük işleyenler gibi mi tutacağız.” (Sad 28) Yine şu sahih hadisi okur:
Müslüman, bir kafire karşılık olarak öldürülemez.”[1] Bu şahıs, Hanefî mezhebinde, bir kâfire karşılık, müslümanın öldürülebileceğini öğrenmişti. Ondan ne yapmasını istersin?
Kur’an ve hadis’ten yüz mü çevirsin? Halbuki bu ikisini reddeden kafir olur! Allah Teâlâ, bizleri kitap ve sünnete muhalefet etmekten sakındırmış, ihtilaf ettiğimiz her şeyi kitap ve sünnete götürmemizi emretmiş ve bunu imanın şartı kılmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah’a ve ahiret gününe inandığınız taktirde onu, Allah’a ve peygambere arz edin.” (Nisa 59)
Yoksa ona, Kur’an’a ve Sünnet’e uymasını ve mezhebine muhalefet etmesini mi emredersin?
Eğer: “Mezhebini terk etsin, âyet ve hadise uysun” dersen, davetimize uymuş olursun. Böylece bizimle münakaşan ve davetimize karşı çıkışın iptal olur. Çünkü bizim davetmizin özü budur. Şayet:
Mezhebini taklit etsin, ayet ve hadisten yüz çevirsin” dersen, o zaman apaçık bir şekilde sapıtmış olursun. Hatta dinden çıkarak kafir de olabilirsin!
Şafiiler İçin Diğer Bir Örnek:
Sahihu Muslim’i açtığını ve şu hadisi okuduğunu düşün: “Câbir b. Semura radıyallahu anh'den:
“Birisi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e:
“Koyun eti yedikten sonra abdest alayım mı?” diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
İstersen al, istersen alma” buyurdu. Adam:
“Deve eti yedikten sonra abdest alayım mı?” diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: 
Evet, deve eti yedikten sonra abdest al” buyurdu...”[2]
Şafiî mezhebinde deve eti yemekten dolayı abdestin bozulmadığını biliyoruz. Bu hadis ise, deve etinin abdesti bozduğuna açık ve net bir delildir.
Şimdi ne yapacaksın? Hadisi duymamak için kulaklarını tıkayıp gözlerini mi kapatacaksın? Dikkate almayıp, red mi edeceksin?
Bu, Allah’ın, ihtilaf anında muhakeme olmak için, kendisine başvurmanı emrettiği ve muhalefet etmekten sakındırdığı peygamberinin sözüdür!
Şüphesiz bu hadis sahih olup, sıhhatinde eleştirilecek bir yönü yoktur. Sahihu Müslim hadisidir ve delalet ettiği şey bakımından da tartışılmayacak şekilde açıktır. Deve eti yenmesinden dolayı abdest almanın farz olduğunu açıkça ifade etmektedir.
Hatta İmam Nevevi, Müslim’in Şerhinde (4/94) herhangi bir kapalılık olmaksızın bunu açıkça ilan etmekten başka bir şey yapamamış ve:
“Delili en kuvvetli olan görüş budur” demiştir. Sen bunu sırf mezhebine aykırı olduğu için red mi edeceksin?
Size göre asıl olan; Allah’ın ve rasulünün kelamı mı, yoksa mezhep mi? Biz kesin olarak biliyoruz ki mezhebinizin imamı, bu hadis kendisine göre hüccet olan bir rivayet yolundan ulaşmış olsaydı, onu alıp kabul etmekte bir an tereddüt etmezdi. Ne o, ne de diğer imamlar (Allah onlardan razı olsun) hadisi reddetmezlerdi.
Mezheplerin Son Asırlardaki Hataları:
Son asırlarda mezheplerin maruz kaldığı, karşı çıktığımız ve ıslah edilmesine davet ettiğimiz; bozulma, kusur ve yanlışlıkların en önemlileri şunlardır:
1- Mezhep taassubu sebebiyle Kitap ve Sünnetin sabit naslarına muhalefet etmek, bazen kişisel görüşten ibaret olan sözleri Kitap ve sünnetin önüne geçirmek.
2- Mezhepleri zayıf ve uydurma hadislerle doldurmak, bunları delil almak ve bunlardan hüküm çıkarmak.
3- Sonraki âlimlerin görüşlerini, önceki müçtehit imamların sözlerinin önüne geçirmektir.
4- Bir mezhebe hapsolarak, mezhep taassubu sebebiyle diğer mezheplerin ilminden, âlimlerinin çabalarından ve kitaplarından faydalanmamak.
5- Mezhep kitaplarının birçoğunun şer’i delillerden yoksun olması ve birçok kimsenin Kitap ve Sünnet araştırmalarından yüz çevirmesi.
6- Taklit ve katılığın yaygınlaşması, içtihat kapısının kapanması.
7- Hayâlî meselelere dalmak, saçma varsayımlarla meşgul olmak.
8- Dini yükümlülüklerden kurtulmak için, haram olan hile yollarına başvurmak.
9- Müslümanların arasında ihtilaf ve bölünmenin yayılması, bunun fitnelerin ve âfetlerin meydana gelmesine sebep olması.
10- Şartlar ve siyasi menfaatler gerekçesiyle yapılan müdahaleler, mezheplerden birinin yayılmasına ve diğerlerinin gerilemesine sebep olmuştur.
11- Delilin bir kısmını alıp diğer bir kısmını terk etmek.
12- Bizzat Kabul ettikleri usûle, fıkhî ayrıntılarda muhalefet etmeleri
13- İçtihatlarında çirkin hatalara düşmeleri
14- İnsanlara sıkıntı veren bazı meselelerde sert ve katı davranmaları.
15- Kitap yazma metodunda bozukluk ve anlaşılmaz üslup kullanılması.
16- Mezhep taklitçilerinin, kendi mezheplerine ait kitaplarında geçenlere aykırı davranmaları


[1] Buhârî: (3047)

[2] (Müslim:360)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)