Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

23 Aralık 2019 Pazartesi

Münafıklara Muamele Şekli 3

8- Münafıklara yöneticilik vermemek

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا بِطَانَةً مِنْ دُونِكُمْ لَا يَأْلُونَكُمْ خَبَالًا وَدُّوا مَاعَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاءُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ * هَاأَنْتُمْ أُولَاءِ تُحِبُّونَهُمْ وَلَا يُحِبُّونَكُمْ وَتُؤْمِنُونَ بِالْكِتَابِ كُلِّهِ وَإِذَا لَقُوكُمْ قَالُوا آمَنَّا وَإِذَا خَلَوْا عَضُّوا عَلَيْكُمُ الْأَنَامِلَ مِنَ الْغَيْظِ قُلْ مُوتُوا بِغَيْظِكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Ey iman edenler! Sizden olmayanları sırdaş edinmeyin ki, sizi ifsat etmekten geri durmazlar ve sizin sıkıntıda olmanızı arzu ederler. Doğrusu ağızlarından kin taşmaktadır. Sinelerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Aklederseniz sizin için elbette ki ayetleri iyice açıkladık. İşte siz öyle kimselersiniz ki sizi sevmedikleri halde onları seversiniz ve kitabın hepsine inanırsınız. Sizinle karşılaştıkları zaman: “İman ettik.” derler; baş başa kaldıklarında ise size olan kinlerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: “Kininizle ölün! Şüphesiz ki Allah sinelerde olanı hakkıyla bilendir!” (Al-i İmran 118-119)
Mucahid b. Cebr rahimehullah dedi ki: “Bu ayetler münafıkları veli edinmekten ve onlara meyletmekten yasaklamak üzere nazil olmuştur.”[1]
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الَّذِينَ اتَّخَذُوا دِينَكُمْ هُزُوًا وَلَعِبًا مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَالْكُفَّارَ أَوْلِيَاءَ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ
Ey iman edenler, sizden önce kitap verilenlerden dininizi eğlence ve oyun edinenleri ve kâfirleri veliler edinmeyin. Mü’minler iseniz Allah’tan sakının!” (Maide 57)
Bu ayet, müslüman olduklarını izhar edip kalplerinde küfrü gizleyen kitap ehli münafıkları veli edinmekten yasaklamaktadır. Onlar da münafıkların genel kapsamı içindedir. Onlar birbirlerinin velileridirler. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ بَعْضُهُمْ مِنْ بَعْضٍ
Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerinin velileridirler.” (Tevbe 67) Onları veli edinmek bir nifaktır.
Bu yüzden Allah Teâlâ onlardan razı olmayı yasaklamış ve şöyle buyurmuştur:
يَحْلِفُونَ لَكُمْ لِتَرْضَوْا عَنْهُمْ فَإِنْ تَرْضَوْا عَنْهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ لَا يَرْضَى عَنِ الْقَوْمِ الْفَاسِقِينَ
Kendilerinden hoşnut olmanız için size yemin ederler. Siz onlardan hoşnut olsanız da, şüphesiz Allah, fasıklar topluluğundan hoşnut olmaz.” (Tevbe 96)
Mü’min bir kulun, Allah Teâlâ’nın kendilerinden razı olmadığını haber verdiği bir topluluktan razı olması dindarlığa uymaz. Böyle bir amel ancak imanı az ve kalbi zayıf bir kimseden sadır olur. Çünkü mü’min; Allah Azze ve Celle’nin sevdiğini sever, Allah Azze ve Celle’nin buğz ettiğine buğz eder. Allah için nefret eder, Allah’ın razı olduğundan razı olur ve Allah’ın kızdığına kızar.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in dünya hükümlerinde münafıklara, Müslümanlara davrandığı gibi davrandığı geçmişti. Lakin onlardan hiçbirine ümmetin maslahatları için güvenip de genel vazifeler vermemiş, onlara malların bekçiliği, savaş komutanlığı, insanlar arasında yargı, namazda imamlık ve Müslümanların meselelerinde tedbiri gerektiren diğer görevleri vermemiştir.
Bunun sebebi onların Allah ve rasulüne kâfir olmaları, Allah’a, rasulüne ve mü’minlere harb etmeleridir. Buna bir de Müslümanların yönetimlerinin esası olan güvenilirlik vasfına sahip olmamaları da eklenir.
Güvenilirlik Müslümanlar ve gayri müslimler indinde temel esastır. Nitekim Medyen’in kızları Sâlih babalarından Musa aleyhi's-selâm’ı işçi tutmasını isterken bütün insanlar için toplumlarında önemli olan iki özelliğini zikretmişlerdir:
Birincisi: Güvenilirlik
İkincisi: Kuvvet.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
قَالَتْ إِحْدَاهُمَا يَا أَبَتِ اسْتَأْجِرْهُ إِنَّ خَيْرَ مَنْ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الأَمِينُ
Kadınlardan biri de şöyle demişti: "Ey babacığım! Onu ücretli tut; ücretli tuttuğun kimselerin en hayırlısı, kuvvetli ve güvenilir olandır” (Kasas 26)
Güvenilirlik, gayri muslim olmasına rağmen Mısır kralının aradığı en üstün özellik idi. Yusuf aleyhi's-selâm kendi zamanında en önemli yönetim vazifesi olan yeryüzü hazinelerine atanmıştı. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُونِي بِهِ أَسْتَخْلِصْهُ لِنَفْسِي فَلَمَّا كَلَّمَهُ قَالَ إِنَّكَ الْيَوْمَ لَدَيْنَا مَكِينٌ أَمِينٌ * قَالَ اجْعَلْنِي عَلَى خَزَائِنِ الأَرْضِ إِنِّي حَفِيظٌ عَلِيمٌ
Kral şöyle demişti: "Onu bana getirin de kendime has (müşavir) yapayım.” Onunla konuşunca da demişti ki: “Bugün artık sen, nezdimde güvenilir bir mevki sahibisin.” Yûsuf da demişti ki: “Beni, ülkenin hububat anbarının bakımına memur et. Zira ben çok iyi bir koruyucu ve bilgili bir idareciyim.” (Yusuf 54-55)
Allah Subhanehu ve Teâlâ emanetleri sahiplerine vermeyi farz kılarak şöyle buyurmuştur:
إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تُؤَدُّوا الأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ أَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ إِنَّ اللَّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمْ بِهِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ سَمِيعاً بَصِيراً
Allah size emanetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman da adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphe yoktur ki Allah, her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla görendir” (Nisa 58)
Kurtubi rahimehullah şöyle demiştir: “Bu ayet, dinin bütününü içeren ana hükümlerdendir.” Sonra bu ayetin muhatapları hakkındaki ihtilafı zikredip, hitabın genel olduğunu tercih eder ve şöyle der:
Âyette daha zahir olan, onun bütün insanlar hakkında umumi ol­duğudur. Bu âyet bir taraftan yönetici ve kamu görevlilerini, elle­rinde bulunan malları paylaştırıp, haksızlıkları gidermek, hüküm vermek ha­linde adaleti gözetmek gibi emanet olan bütün hususları kapsamaktadır.”[2]
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem emanetin zayi edilmesinin kıyamet alametlerinden olduğunu haber vermiştir. Emanetin zayi edilmesinin en bariz şekli ise işlerin ehli olmayanlara verilmesidir. Nitekim Ebu Hureyre radıyallahu anh’ın rivayet ettiği hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
Emanet zayi edildiği zaman kıyameti bekle!” Ebu Hureyre radıyallahu anh dedi ki:
“Onun zayi edilmesi nasıl olur ey Allah’ın rasulü!” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
İşler ehli olmayanlara verildiği zaman kıyameti bekle” buyurdu.”[3]
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ebu Ubeyde b. el-Cerrah radıyallahu anh’ı güvenilirliğinden dolayı övmüştür. Enes b. Malik radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Her ümmetin bir emîni vardır. Bizim eminimiz de ey ümmet! Ebu Ubeyde b. el-Cerrah’tır.”[4]
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ebu Ubeyde radıyallahu anh’ı Necran’a göndermek istediği zaman onu seçmesindeki en bariz liyakat özelliği olarak güvenilirliğini zikretmiştir. Ashabı radıyallahu anhum bu şerefe nail olmak istemişlerdi.
Huzeyfe radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Necran halkına şöyle buyurdu:
Muhakkak ki size hakkıyla emin olan bir kimseyi göndereceğim.” Ashabı bu şerefe nail olmak istediler, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ebu Ubeyde radıyallahu anh’ı gönderdi.”[5]
Güvenilirlikle nitelenmeyen kimse bunun zıddı olan hıyanet ile nitelenir ki hıyanet nifak alametlerindendir. Münafık, Müslümanların işlerinde yöneticiliğe layık değildir.
Bu yüzden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem münafıklara dış görünüşlerine göre diğer Müslümanlara davrandığı gibi muamele yapardı. Lakin ümmetinin işlerinde onlara yönetim görevi vermezdi. Çünkü onları hıyanet ile vasıfladığı için onlara güvenilmez.
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Münafığın üç alameti vardır…” Bunlar arasında şunu da zikretmiştir: “Kendisine güvenildiği zaman ihanet eder.[6]
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mümini insanları kanları ve malları konusunda kendisinden emin kılan kimse olarak tarif etmiş, emanete ihanet eden kimseden vacip olan imanın kemalini nefyetmiştir. Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
 Müslüman; Müslümanları dilinden ve elinden selamette kılan kimsedir. Mu’min ise kanları ve malları konusunda insanları güvende kılan kimsedir.”[7]
Enes b. Mâlik radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Mü’min; insanları güvende kılan kimsedir. Müslüman; Müslümanları dilinden ve elinden selamette kılan kimsedir. Muhacir; kötülükleri terk eden kimsedir. Nefsim elinde olana yemin ederim ki bir kul, komşusunu kötülüklerinden güvende kılmadıkça cennete giremez.”[8]
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem komşusuna hainlik eden, kötülüklerinden onu güvende kılmayan kimseden imanı nefyederek yemin etmiştir.
Ebu Şureyh ve Ebu Hureyre radıyallahu anhuma’dan: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Vallahi iman etmemiştir, vallahi iman etmemiştir, vallahi iman etmemiştir!” Denildi ki:
“Kim ey Allah’ın rasulü?” Şöyle buyurdu:
Komşusunu kötülüklerinden emin kılmayan kimse[9]
Bu hadislerin manası, samimi iman sahibinde ancak insanlara iman amellerini izhar ettirir. İmanının samimiyetinin en bariz göstergelerinden birisi de insanları kanları, malları ve sırları konusunda güvencede kılmak ve emanete ihanet etmemektir. Kişinin imanının samimi olduğunu iddia etmesi yeterli değildir.
Münafıklar güvenilirliği kaybettikleri gibi samimiyeti de kaybetmişlerdir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
أَلَمْ تَرى إِلَى الَّذِينَ نَافَقُوا يَقُولُونَ لإِخْوَانِهِمْ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَئِنْ أُخْرِجْتُمْ لَنَخْرُجَنَّ مَعَكُمْ وَلا نُطِيعُ فِيكُمْ أَحَداً أَبَداً وَإِنْ قُوتِلْتُمْ لَنَنْصُرَنَّكُمْ وَاللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
Şu münafıklık edenleri görmüyor musun? Kitap ehlinden inkâr eden Yahudilere diyorlar ki: “Eğer siz yurdunuzdan çıkarılacak olursanız, muhakkak biz de sizinle beraber çıkarız. Size karşı hiç kimseye itaat etmeyiz. Sizinle savaşırlarsa mutlaka size yardım ederiz.” Allah şâhitlik eder ki onlar muhakkak yalancıdırlar.” (Haşr 11)
إِذَا جَاءَكَ الْمُنَافِقُونَ قَالُوا نَشْهَدُ إِنَّكَ لَرَسُولُ اللَّهِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّكَ لَرَسُولُهُ وَاللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَكَاذِبُونَ * اتَّخَذُوا أَيْمَانَهُمْ جُنَّةً فَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ إِنَّهُمْ سَاءَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Münafıklar sana gelince, "şâhitlik ederiz ki sen, Allah'ın Rasûlüsün" derler. Allah da senin kendi Rasûlü olduğunu elbette bilmektedir. Ve şuna da şâhitlik etmektedir ki, münafıklar muhakkak yalancıdırlar. Onlar, yeminlerini bir kalkan edinmişler ve Allah'ın yolundan başkalarını da çevirmişlerdir. Onların yapmış oldukları bu şey ne kötüdür.” (Munafikun 1-2)
Hain, yalancı ve aldatıcı kimsenin insanların maslahatlarının idaresi ve sırları konusunda güvenecekleri makama getirilmesi caiz değildir. Çünkü daha önce geçtiği gibi onlar Müslümanlara karşı ancak kötülük ve tuzak gizlerler. Onlar kâfir kardeşlerinin dostlarıdırlar, Müslümanlara karşı kâfirlere yardım ederler. Onlar adına casusluk yaparlar. Müslüman yöneticinin münafıklara herhangi bir yönetim sorumluluğu vermesi helal olmaz. Çünkü onlar Müslümanlara zarar verirler.

Münâfık Yöneticilere Ayaklanmaksızın Karşı Çıkmak

Müslümanların işlerinde münafıkları görevlendirmemek esastır. Çünkü onlar Müslümanların meselelerini idare etmede güvenilir değillerdir. Lakin Müslümanların rızaları olmadan, münafıkların kuvvet kullanmaları ve yönetimi gasp etmeleri suretiyle münafıkların yönetimlerine müptela olurlarsa veya Yahudi, Hristiyan ve putperest kâfirlerle anlaşarak İslâmî halklar üzerine otorite kurarlarsa; Müslümanlara gereken şey onların Allah’ın kitabına ve rasulünün sünnetine aykırı olan işlerine, iyiliği emir ve kötülüğü yasaklama mertebelerini gözeterek karşı çıkmalarıdır. Burada emretme ve yasaklama hususunda maslahat ve mefsedetlerin de gözetilmesi gerekir.
İyiliği emretmek ve kötülüğü yasaklamak İslam’ın ihmal edilmesi caiz olmayan en önemli kurallarından ve farz-ı kifâyelerdendir. Eğer terk edilirse İslâm ümmetinden bunu yerine getirmeye gücü yeten herkes günahkâr olur. Fakat bunu yerine getiren bulunursa yeterli olur.
Küfür işleyen belirli bir şahıs kendisine hüccet ikame edilmeden tekfir edilemeyeceği gibi, Müslümanların buna sessiz kalıp onun Müslüman olduğunu zannettirmeleri de mubah değildir. Bilakis onlara gereken; o kimseye küfrün hüccet ikamesi yapıldıktan sonra sahibini dinden çıkaracağını ve böyle bir kimsenin bu halde ölmesi halinde cehennemde kalıcı olacağını açıklamalarıdır.
Bunun örneklerinden birisi; Allah’ın diniyle hükmetmek ve ona muhakeme olmak gerektiğine inanmak gibi dinde vacip olduğunun bilinmesi zorunlu olan bir şeyi inkâr etmektir. İslam fıkhı konularında dinde bilinmesi zorunlu olan birçok mesele vardır. İslam’ın şartları, had cezalarının uygulanması, varisler arasında Kur’an’da nazil olduğu gibi miras taksimi gibi meseleler bunlardandır.
Yine dinde haram olarak bilinmesi zorunlu olan sarhoş edici içki içmek, leş yemek, zina etmek gibi haramları helal saymak böyledir.
Bütün bu hususlarda Müslümanların, özellikle de âlimlerin bu sıfatlara sahip olan kimselere karşı çıkarak beyan etmeleri gerekir. Eğer karşı çıkar, beyan ederler ve hüccet ikame olursa, Allah’a tevbe etmeyen, O’nun hükmüne teslim olmayan kimse bizatihi tekfiri hak eder.
Bilinmesi gerekir ki muhalefet şiddetli oldukça ona karşı çıkmak da daha büyük olur. Kötülüğe karşı çıkmaya güç yettikçe bunu yerine getirmenin gereği de şiddetlenir. Emir ve yasaklamadaki maslahatlar, mefsedetlerinden daha fazla olduğu zaman, bunu yerine getirmek daha çok gerekli olur.
Bu meselelerin gerçekleşmesi için maslahatlar ve mefsedetlerin tartılması gerekir. Bu görev ümmetin âlimleri, akıl sahipleri ve çeşitli alanlarda uzmanlık sahibi olan ileri gelenlerinden oluşan ehlu’l-hâl ve’l-akd (çözüm ve karar merci’î)ne aittir.
Bu iş sıradan insanların, cahillerin, sefihlerin, ümmete faydadan çok zarar veren zapt edilmemiş hissiyat sahibi kimselerin işi değildir.
İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir: “Bunun özü şu genel kuralın kapsamı içindedir: “Maslahatlar ile mefsedetler ve iyiliklerle kötülükler çatıştığı zaman yahut bir araya geldiği zaman bunlardan ağır basanın tercih edilmesi gerekir. Şüphesiz emir ve yasaklama eğer maslahatın elde edilmesini ve mefsedetin uzaklaştırılmasını içeriyorsa çelişen bir şey var mı diye bakılır. Eğer maslahatlar elden gidecek veya daha büyük mefsedetler meydana gelecekse, bu sorumlu olunan bir şey değildir, bilakis eğer mefsedeti maslahatından daha fazla olursa (iyiliği emretmek ve kötülüğü yasaklamak) haram olur.”[10]
İbnu’l-Kayyım rahimehullah kötülüğe karşı çıkmanın dört derecesini zikretmiştir:
“Kötülüğe karşı çıkmak dört derecedir:
Birincisi: Kötülüğü giderip yerine zıddını getirmek.
İkincisi: Kötülüğün tamamı giderilemiyorsa azaltmak.
Üçüncüsü: Onun yerine dengi bir kötülük getirmek.
Dördüncüsü: Ondan daha beter bir kötülük getirmek.
İlk iki derece meşrudur. Üçüncü derece içtihat konusudur. Dördüncü derece ise haramdır.”[11]
Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
سَيَكُونُ بَعْدِي خُلَفَاءُ يَعْمَلُونَ بِمَا يَعْلَمُونَ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ وَسَيَكُونُ بَعْدِي خُلَفَاءُ يَعْمَلُونَ بِمَا لَا يَعْلَمُونَ وَيَفْعَلُونَ بِمَا لَا يُؤْمَرُونَ فَمَنْ أَنْكَرَ عَلَيْهِمْ بَرِئَ وَمَنْ أَمْسَكَ يَدَهُ سَلِمَ وَلَكِنْ مَنْ رَضِيَ وَتَابَعَ
Benden sonra bildikleriyle amel eden ve emrolunduklarını yapan halifeler olacaktır. Yine benden sonra bilmedikleri şeylerle amel eden ve emrolunmadıkları şeyleri yapan halifeler olacaktır. Kim onlara karşı çıkarsa berîdir. Kim elini (gayri meşru konularda onlara itaat etmekten) çekerse selamettedir. Lakin razı olup tabi olan (helak olur).”[12]
Cabir b. Abdillah radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Ka’b b. Ucra radıyallahu anh’e dedi ki:
أَعَاذَكَ اللَّهُ يَا كَعْبُ بْنَ عُجْرَةَ مِنْ إِمَارَةِ السُّفَهَاءِ قَالَ: وَمَا إِمَارَةُ السُّفَهَاءِ؟ قَالَ أُمَرَاءُ يَكُونُونَ بَعْدِي لَا يَهْدُونَ بِهَدْيِي وَلَا يَسْتَنُّونَ بِسُنَّتِي فَمَنْ صَدَّقَهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَأَعَانَهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ فَأُولَئِكَ لَيْسُوا مِنِّي وَلَسْتُ مِنْهُمْ وَلَا يَرِدُونَ عَلَى حَوْضِي وَمَنْ لَمْ يُصَدِّقْهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَلَمْ يُعِنْهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ فَأُولَئِكَ مِنِّي وَأَنَا مِنْهُمْ وَسَيَرِدُونَ عَلَى حَوْضِي يَا كَعْبُ بْنَ عُجْرَةَ لَا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ لَحْمٌ نَبَتَ مِنْ سُحْتٍ أَبَدًا النَّارُ أَوْلَى بِهِ يَا كَعْبُ بْنَ عُجْرَةَ النَّاسُ غَادِيَانِ فَمُبْتَاعٌ نَفْسَهُ فَمُعْتِقُهَا أَوْ بَائِعُهَا فَمُوبِقُهَا
Ey Ka’b b. Ucra! Ben seni sefihlerin idareciliğinden Allah’a sığındırırım.” Ka’b radiyallahu anh: 
“Sefihlerin idareciliği nedir?” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: 
Benden sonra gelecek bazı idarecilerdir. Benim hidayetime uymazlar ve sünnetlerime tabi olmazlar. Onların yalanlarını tasdik eden ve zulümlerinde onlara yardım eden benden değildir, ben de ondan değilim. O havzıma gelemez. Kim onların yalanlarını tasdiklemez ve onlara zulümlerinde yardım etmezse onlar bendendir, ben de onlardanım. Onlar havzıma geleceklerdir. Ey Ka’b b. Ucra! Haramdan beslenmiş bir beden cennete asla gitmeyecektir, cehennem ona daha layıktır. Ey Ka’b b. Ucra! İnsanlar sabah çıktıklarında canını ya kendilerini azat edecek olana ya da cezalandıracak olana satarlar.”[13]
Ali radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
الْأَئِمَّةُ مِنْ قُرَيْشٍ أَبْرَارُهَا أُمَرَاءُ أَبْرَارِهَا وَفُجَّارُهَا أُمَرَاءُ فُجَّارِهَا وَلِكُلٍّ حَقٌّ فَآتُوا كُلَّ ذِيِ حَقٍّ حَقَّهُ وَإِنْ أَمَّرْتُ عَلَيْكُمْ عَبْدًا حَبَشِيًّا مُجَدَّعًا فَاسْمَعُوا لَهُ وَأَطِيعُوا مَا لَمْ يُخَيَّرْ أَحَدُكُمْ بَيْنَ إِسْلَامِهِ وَضَرْبِ عُنُقِهِ فَإِنْ خُيِّرَ بَيْنَ إِسْلَامِهِ وَضَرْبِ عُنُقِهِ فَلْيُقَدِّمٍ عُنُقَهُ فَإِنَّهُ لَا دُنْيَا لَهُ وَلَا آخِرَةَ بَعْدَ إِسْلَامِهِ
İmamlar Kureyş’tendir. İyileri, iyilerinin imamıdır. Günahkârları günahkârlarının imamıdır. Her birinin hakkı vardır. Her hak sahibine hakkını verin. Başınıza kolu kesik bir Habeş’li bir köle dahi emir olsa, sizden birinizi İslâm’ı ile boynunun vurulması arasında tercihte bırakmadığı sürece onu dinleyip itaat edin. Eğer İslam’ı ile boynunun vurulması arasında tercihte bırakırsa boynunu uzatsın. Zira İslam’ı gittikten sonra onun için ne dünyası kalır ne âhireti.”[14]
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
السَّمْعُ وَالطَّاعَةُ حَقٌّ مَا لَمْ يُؤْمَرْ بِالْمَعْصِيَةِ فَإِذَا أُمِرَ بِمَعْصِيَةٍ، فَلاَ سَمْعَ وَلاَ طَاعَةَ
Müslüman kişinin günah ile emredilmediği sürece itaat etmesi bir haktır. Günah ile emredildiğinde ise dinlemek de yoktur, itaat de.”[15]
Abdullah b. Mes’ûd radıyallahu anh’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
سَيَلِي أُمُورَكُمْ بَعْدِي، رِجَالٌ يُطْفِئُونَ السُّنَّةَ وَيَعْمَلُونَ بِالْبِدْعَةِ، وَيُؤَخِّرُونَ الصَّلَاةَ عَنْ مَوَاقِيتِهَا فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنْ أَدْرَكْتُهُمْ كَيْفَ أَفْعَلُ؟ قَالَ تَسْأَلُنِي يَا ابْنَ أُمِّ عَبْدٍ كَيْفَ تَفْعَلُ؟ لَا طَاعَةَ، لِمَنْ عَصَى اللَّهَ
Benden sonra işlerinizi sünneti öldüren ve bid’atle amel eden kimseler üstlenecektir. Namazları da vakitlerinden erteleyecekler." Ben:
“Ey Allah’ın rasulü! Onlara yetişirsem nasıl yapayım?” dedim. Buyurdu ki:
Nasıl yapacağını bana mı soruyorsun ey Ummi Abd’in oğlu! Allah’a isyan edene itaat yoktur[16]
Suveyd b. Gafele rahimehullah’tan: “Ömer radiyallahu anh bana dedi ki:
يَا أَبَا أُمَيَّةَ إِنِّي لاَ أَدْرِي لَعَلِّي لاَ أَلْقَاك بَعْدَ عَامِي هَذَا فَاسْمَعْ وَأَطِعْ وَإِنْ أُمِّرَ عَلَيْك عَبْدٌ حَبَشِيٌّ مُجْدَعٌ إِنْ ضَرَبَك فَاصْبِرْ وَإِنْ حَرَمَك فَاصْبِرْ وَإِنْ أَرَادَ أَمْرًا يَنْتَقِصُ دِينَك فَقُلْ: سَمْعٌ وَطَاعَةٌ دَمِي دُونَ دِينِي فَلاَ تُفَارِقَ الْجَمَاعَةَ
“Ey Ebâ Umeyye! Ben şu yılımdan sonra belki de seninle karşılaşmam. Başına toy bir habeşli köle dahi yönetici olsa dinle ve itaat et. Seni darb etse de sabret. Seni mahrum etse de sabret. Eğer dinini eksiltmeyi kastederse de ki:
“Dinlemek ve itaat dinim hakkında değil, canım hakkındadır.” Sakın cemaatten ayrılma.”[17]

Zâlim ve Münafık Yöneticilere Sabretmek

Muaz b. Cebel radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
أَلَا إِنَّ الْكِتَابَ وَالسُّلْطَانَ سَيَفْتَرِقَانِ فَلَا تُفَارِقُوا الْكِتَابَ أَلَا إِنَّهُ سَيَكُونُ أُمَرَاءُ يَقْضُونَ لَكُمْ فَإِنْ أَطَعْتُمُوهُمْ أَضَلُّوكُمْ وَإِنْ عَصَيْتُمُوهُمْ قَتَلُوكُمْ قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ فَكَيْفَ نَصْنَعُ؟ قَالَ كَمَا صَنَعَ أَصْحَابُ عِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ نُشِرُوا بِالْمَنَاشِيرِ وَحُمِلُوا عَلَى الْخَشَبِ مَوْتٌ فِي طَاعَةٍ خَيْرٌ مِنْ حَيَاةٍ فِي مَعْصِيَةِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ
 Dikkat edin! Kur’ân ile yönetim birbirinden ayrılacaktır. Sizler Kur’ân nerede olursa o tarafta yer alın. Üzerinize bazı idareciler gelecek, onlara itaat ederseniz sizi saptırırlar. Karşı çıkarsanız sizi öldürürler.” Dediler ki:
“Ey Allah’ın rasulü! O zamana ulaşırsak ne yapalım?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
İsa’nın (aleyhi's-selâm) ashabının yaptığını yapın. Onlar testere ile biçildiler, darağaçlarına çekildiler. Allah’a itaat üzere ölmek, isyan üzere yaşamaktan iyidir.”[18]
Ubade b. Samit radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yöneticilerden bahsetti ve şöyle buyurdu:
 يَكُونُ عَلَيْكُمْ أُمَرَاءُ إِنْ أَطَعْتُمُوهُمْ أَدْخَلُوكُمُ النَّارَ وَإِنْ عَصَيْتُمُوهُمْ قَتَلُوكُمْ فَقَالَ رَجُلٌ مِنْهُمْ يَا رَسُولَ اللَّهِ سَمِّهُمْ لَنَا لَعَلَّنَا نَحْثُوا فِي وُجُوهِهِمُ التُّرَابَ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَعَلَّهُمْ يَحْثُونَ فِي وَجْهِكَ وَيَفْقَئُونَ عَيْنَكَ
Üzerinize bazı idareciler gelecek. Şayet onlara itaat ederseniz sizi ateşe sokacaklar. İsyan ederseniz sizi öldürecekler.” Orada bulunan bir adam dedi ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Onların isimlerini bize bildir ki, onların yüzlerine toprak saçalım.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Belki de onlar senin yüzüne toprak saçacak ve gözünü oyacaklar!”[19]
İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ كَرِهَ مِنْ أَمِيرِهِ شَيْئًا فَلْيَصْبِرْ، فَإِنَّهُ مَنْ خَرَجَ مِنَ السُّلْطَانِ شِبْرًا مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً
Yöneticisinde hoşlanmadığı bir şey gören kimse sabretsin. Zira insanlardan hiçkimse yoktur ki yöneticiye karşı bir karış karşı çıksın da bu halde ölürse cahiliyye ölümüyle ölmesin.”[20]
Alkame b. Vâil el-Hadramî, babasından rivayet ediyor: “Seleme b. Yezid el-Cu’fî Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e şöyle sordu:
يَا نَبِيَّ اللهِ أَرَأَيْتَ إِنْ قَامَتْ عَلَيْنَا أُمَرَاءُ يَسْأَلُونَا حَقَّهُمْ وَيَمْنَعُونَا حَقَّنَا فَمَا تَأْمُرُنَا؟ فَأَعْرَضَ عَنْهُ ثُمَّ سَأَلَهُ فَأَعْرَضَ عَنْهُ ثُمَّ سَأَلَهُ فِي الثَّانِيَةِ أَوْ فِي الثَّالِثَةِ فَجَذَبَهُ الْأَشْعَثُ بْنُ قَيْسٍ وَقَالَ اسْمَعُوا وَأَطِيعُوا فَإِنَّمَا عَلَيْهِمْ مَا حُمِّلُوا وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْ
“Ey Allah’ın nebisi! Başımıza; kendi haklarını bizden isteyen ama bizim haklarımızı vermeyen idareciler gelirse ne yapmamızı emredersin?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ondan yüzünü çevirdi. Sonra tekrar sordu, yine yüzünü çevirdi. Sonra ikinci veya üçüncü defa sorduğunda el-Eş’as b. Kays onu tutup çekti. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Dinleyin ve itaat edin. Onların yüklendikleri şey kendi üzerlerine, sizin yüklendiğiniz şeyler de sizin üzerinizedir.”[21]
Enes radiyallahu anh’den: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
إِنَّكُمْ سَتَلْقَوْنَ بَعْدِى أَثَرَةً شَدِيدَةً فَاصْبِرُوا حَتَّى تَلْقَوْنِى عَلَى الْحَوْضِ
Muhakkak sizler benden sonra şiddetli kayırmacılıkla karşılaşacaksınız. Havz’da benimle buluşuncaya kadar sabredin.”[22]
İbn Mes’ud radiyallahu anh’den: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
إِنَّهَا سَتَكُونُ بَعْدِى أَثَرَةٌ وَأُمُورٌ تُنْكِرُونَهَا فقال الصحابة يَا رَسُولَ اللَّهِ كَيْفَ تَأْمُرُ مَنْ أَدْرَكَ مِنَّا ذَلِكَ؟ فقال صلى الله عليه وسلم تُؤَدُّونَ الْحَقَّ الَّذِى عَلَيْكُمْ وَتَسْأَلُونَ اللَّهَ الَّذِى لَكُمْ
Muhakkak ki benden sonra kayırmacılık ve karşı çıktığınız işler olacaktır.” Sahabe dedi ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Bu duruma yetişirsek bize ne emredersin?” Buyurdu ki:
Onların sizin üzerinizdeki haklarını eda edin. Kendi haklarınızı ise Allah’tan isteyin.”[23]
Huzeyfe radiyallahu anh’den: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
يَكُونُ بَعْدِي أَئِمَّةٌ لَا يَهْتَدُونَ بِهُدَايَ وَلَا يَسْتَنُّونَ بِسُنَّتِي وَسَيَقُومُ فِيهِمْ رِجَالٌ قُلُوبُهُمْ قُلُوبُ الشَّيَاطِينِ فِي جُثْمَانِ إِنْسٍ فقال حذيفة رضي الله عنه كَيْفَ أَصْنَعُ يَا رَسُولَ اللهِ إِنْ أَدْرَكْتُ ذَلِكَ؟ فقال تَسْمَعُ وَتُطِيعُ لِلأَمِيرِ وَإِنْ ضُرِبَ ظَهْرُكَ وَأُخِذَ مَالُكَ فَاسْمَعْ وَأَطِعْ
Benden sonra hidayetime uymayan ve sünnetimi takip etmeyen idareciler olacak. Aralarında kalpleri şeytanların kalpleri gibi, cisimleri ise insan cismi olan kimseler olacaktır.” Huzeyfe radiyallahu anh dedi ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Onlara yetişirsem ne yapayım?” Buyurdu ki:
Dinler ve itaat edersin. Yönetici sırtına vurup malını alsa bile dinle ve itaat et.”[24]
Ubâde b. es-Sâmit radıyallahu anh’den:
دَعَانَا النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَبَايَعْنَاه فِيمَا أَخَذَ عَلَيْنَا أَنْ بَايَعَنَا عَلَى السَّمْعِ وَالطَّاعَةِ فِي مَنْشَطِنَا وَمَكْرَهِنَا وَعُسْرِنَا وَيُسْرِنَا وَأَثَرَةً عَلَيْنَا وَأَنْ لاَ نُنَازِعَ الأَمْرَ أَهْلَهُ إِلَّا أَنْ تَرَوْا كُفْرًا بَوَاحًا عِنْدَكُمْ مِنَ اللَّهِ فِيهِ بُرْهَانٌ
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bizi çağırdı ve O’na biat ettik. Bizden biat için aldığı sözler arasında; dinçlik ve isteksizlik zamanlarımızda, zorlukta ve kolaylıkta ve bizim aleyhimizde kayırmacılık yapıldığında dahi dinleyip itaat etmemiz, yöneticilerle çekişmememiz de vardı. Ancak katınızda Allah’tan bir burhan bulunan apaçık bir küfür görmeniz hali bundan hariçtir.”[25]
Umm Seleme radıyallahu anha’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
سَتَكُونُ أُمَرَاءُ فَتَعْرِفُونَ وَتُنْكِرُونَ فَمَنْ عَرَفَ بَرِئَ وَمَنْ أَنْكَرَ سَلِمَ وَلَكِنْ مَنْ رَضِيَ وَتَابَعَ قَالُوا أَفَلَا نُقَاتِلُهُمْ؟ قَالَ لَا مَا صَلَّوْا
İleride bazı yöneticiler olacak, bilecek ve karşı çıkacaksınız. Kim bilirse berî olur, kim karşı çıkarsa selamette olur. Lakin rıza gösteren ve tâbi olan...” Dediler ki:
“Onlarla savaşmayalım mı?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
Namaz kıldıkları sürece hayır” buyurdu.”[26]
Avf b. Mâlik radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
خِيَارُ أَئِمَّتِكُمُ الَّذِينَ تُحِبُّونَهُمْ وَيُحِبُّونَكُمْ وَيُصَلُّونَ عَلَيْكُمْ وَتُصَلُّونَ عَلَيْهِمْ وَشِرَارُ أَئِمَّتِكُمُ الَّذِينَ تُبْغِضُونَهُمْ وَيُبْغِضُونَكُمْ وَتَلْعَنُونَهُمْ وَيَلْعَنُونَكُمْ قِيلَ يَا رَسُولَ اللهِ أَفَلَا نُنَابِذُهُمْ بِالسَّيْفِ؟ فَقَالَ لَا مَا أَقَامُوا فِيكُمُ الصَّلَاةَ وَإِذَا رَأَيْتُمْ مِنْ وُلَاتِكُمْ شَيْئًا تَكْرَهُونَهُ فَاكْرَهُوا عَمَلَهُ وَلَا تَنْزِعُوا يَدًا مِنْ طَاعَةٍ
Yöneticilerinizin hayırlıları sizin kendilerini sevdiğiniz ve sizi seven, onlara dua ettiğiniz ve size dua eden yöneticilerdir. Yöneticileriniz şerlileri ise kendilerine buğz ettiğiniz ve size buğz eden, kendilerine lanet ettiğiniz ve size lanet eden yöneticilerdir.” Denildi ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Onlara kılıçla karşı çıkmayalım mı?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Aranızda namazı ikame ettikleri sürece hayır! Yöneticilerinizde hoşlanmadığınız bir şey gördüğünüzde, amelini çirkin görün fakat itaatten büsbütün el çekmeyin.”[27]
Zirr b. Hubeyş rahimehullah dedi ki:
لَمَّا أَنْكَرَ النَّاسُ سِيرَةَ الْوَلِيدِ بْنِ عُقْبَةَ بْنِ أَبِي مُعَيْطٍ فَزِعَ النَّاسُ إِلَى عَبْدِ اللهِ بْنِ مَسْعُودٍ فَقَالَ لَهُمْ عَبْدُ اللهِ بْنُ مَسْعُودٍ اصْبِرُوا فَإِنَّ جَوْرَ إِمَامٍ خَمْسِينَ عَامًا خَيْرٌ مِنْ هَرْجِ شَهْرٍ وَذَلِكَ أَنِّي سَمِعْتُ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ لَا بُدَّ لِلنَّاسِ مِنْ إِمَارَةٍ بَرَّةٍ أَوْ فَاجِرَةٍ فَأَمَّا الْبَرَّةُ فَتَعْدِلُ فِي الْقَسْمِ وَيُقْسَمُ بَيْنَكُمْ فَيْؤُكُمْ بِالسَّوِيَّةِ وَأَمَّا الْفَاجِرَةُ فَيُبْتَلَى فِيهَا الْمُؤْمِنُ وَالْإِمَارَةُ الْفَاجِرَةُ خَيْرٌ مِنَ الْهَرْجِ قِيلَ يَا رَسُولَ اللهِ وَمَا الْهَرْجُ؟ قَالَ الْقَتْلُ وَالْكَذِبُ
“İnsanlar el-Velid b. Ukbe b. Ebi Muayt’ın gidişatına karşı çıktıklarında Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh’e geldiler. Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh onlara şöyle dedi:
“Sabredin. Zira yöneticinin elli senelik zulmü bir aylık herc’den hayırlıdır. Ben bunu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den işittim. Şöyle buyurmuştu:
İyi ya da günahkâr olsun insanların yöneticisi bulunmak zorundadır. İyi olursa aranızda adaletli taksimat yapar ve düzgün yöneticilik yapar. Ama günahkâr ise mümin bu konuda müptela olur/belaya uğrar. Günahkâr yöneticiler, hercden hayırlıdır.” Denildi ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Herc nedir?” Buyurdu ki:
Adam öldürmeler ve yalan(ın yayılması)dır.”[28]
Hasen el-Basrî rahimehullah dedi ki:
لَوْ أَنَّ النَّاسَ إِذَا ابْتُلُوا مِنْ قِبَلِ سُلْطَانِهِمْ بِشَيْءٍ دَعُوا اللَّهَ أَوْشَكَ اللَّهُ أَنْ يَرْفَعَ عَنْهُمْ وَلَكِنَّهُمْ فَزِعُوا إِلَى السَّيْفِ فُوُكِلُوا إِلَيْهِ وَاللَّهِ مَا جَاءُوا بِيَوْمٍ خَيْرٍ قَطُّ ثُمَّ قَرَأَ وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ الْحُسْنَى عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ بِمَا صَبَرُوا وَدَمَّرْنَا مَا كَانَ يَصْنَعُ فِرْعَوْنُ وَقَوْمُهُ وَمَا كَانُوا يَعْرِشُونَ
 “İnsanlar yöneticileri tarafından bir şeyle ibtila edilirlerse Allah’a dua ettikleri zaman Allah’ın bu belayı kaldırması yakındır. Lakin onlar kılıca sarılırlarsa kendi hallerine bırakılırlar. Vallahi onlar asla hayır görmezler.” Sonra şu ayeti okudu:
"Rabbinin İsrailoğullarına olan o güzel vaadi sabrettikleri için tamamlandı. Firavun ve kavminin yapmakta olduklarını ve yükselttiklerini harap ettik” (A'raf 137)[29]

9- Mücahidler arasından çıkarılırlar ve yalanları sabit olduktan sonra özürleri kabul edilmez.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
فَإِنْ رَجَعَكَ اللَّهُ إِلَى طَائِفَةٍ مِنْهُمْ فَاسْتَأْذَنُوكَ لِلْخُرُوجِ فَقُلْ لَنْ تَخْرُجُوا مَعِيَ أَبَدًا وَلَنْ تُقَاتِلُوا مَعِيَ عَدُوًّا إِنَّكُمْ رَضِيتُمْ بِالْقُعُودِ أَوَّلَ مَرَّةٍ فَاقْعُدُوا مَعَ الْخَالِفِينَ
Bundan böyle, Allah seni onlardan bir topluluğun yanına döndürür de, çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: “Siz, ebediyyen benimle beraber asla çıkamazsınız ve kesin olarak benimle bir düşmana karşı savaşamazsınız. Çünkü siz ilk seferinden oturmaya razı oldunuz. Artık siz geri kalanlarla beraber oturun.” (Tevbe 83)
Allah Teâlâ, Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’e nifak sebebiyle cihaddan geri kalan o kimseleri ikinci defa kabul etmemesini emretmiştir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bundan sonra onlara güvenmemiş ve onları doğrulamamıştır. Çünkü onlar bütün halkın en yalancılarıdırlar. Bu yüzden Allah Teâlâ, cihaddan geri kalanlardan, ümmetin ve müslümanların cesaretini kıranlardan yüz çevirilmesini emretmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
سَيَحْلِفُونَ بِاللَّهِ لَكُمْ إِذَا انْقَلَبْتُمْ إِلَيْهِمْ لِتُعْرِضُوا عَنْهُمْ فَأَعْرِضُوا عَنْهُمْ إِنَّهُمْ رِجْسٌ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Onlara geri döndüğünüzde kendilerinden vazgeçmeniz için Allah’a and içecekler. O halde siz de onlardan yüz çevirin. Onlar gerçekten pistirler. Kazandıklarının cezası olarak varacakları yer de cehennemdir.” (Tevbe 95)
Bu yüz çevirme onları affetmek ve razı olmak değil, bilakis onları aşağılamak ve değersiz kılmak içindir. Zira onlar pisliktirler. Ancak bu kaba muameleyi hak ederler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber cihaddan geri kalmalarının, O’nun emrine isyan etmelerinin ve iman edenlerin cemaatinden ayrılmalarının cezası budur. Kalpleri nifakı benimsemiş ve Allah Teâlâ’nın yolunda cihaddan hoşlanmamışlar, yaptıklarının karşılığı olarak bu muameleye muhatap olmuşlardır.


[1] Taberi Tefsir (5/709) İbnu’l-Munzir Tefsir (844) İbn Ebi Hatim Tefsir (4034)
[2] Camiu Ahkami’l-Kur’ân (5/255, 257)
[3] Sahih. Buhârî (7/188)
[4] Sahih. Buhârî (4/216)
[5] Sahih. Buhârî (4/216)
[6] Sahih. Buhârî (1/14) Muslim (1/78)
[7] Sahih. Tirmizî (2627) Tirmizî: “Hadis hasen sahihtir” dedi.
[8] Sahih. Hâkim (no: 25)
[9] Sahih. Buhârî (5670) Muslim (46)
[10] Mecmuu’l-Fetava (28/129)
[11] İ’lamu’l-Muvakkiin (3/4)
[12] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Ebû Ya'lâ (10/308) İbn Hibbân (15/41, 42) Taberânî Musnedu’ş-Şamiyyin (643) İbn Bişran Emali (14) Tarsusi Musnedu Ebi Hureyre (14) Beyhakî (8/158) Beyhakî Delâilu’n-Nubuvve (6/521) İbn Asakir (7/223, 36/214, 63/268)
[13] Muslim’in şartına göre sahih. El-Hattabi el-Uzlet (224) Bezzar (Keşfu’l-Estar 1609) İbn Hibban (5/11, 10/372) Hâkim (1/152, 3/546, 4/141, 469) Ahmed (3/321, 399) Taberani (19/142, 145, 146, 156, 161) Haris b. Ebi Usame Musned (618) Ma’mer b. Raşid Cami (1330) Begavi Şerhu’s-Sunne (2029) Begavi Mu’cem (2833) Abd b. Humeyd (1138) Tahavi Şerhu Muşkili’lAsar (1345) el-Esbehani et-Tergib (2106) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (8/247)
* Ka’b b. Ucra radiyallahu anh’den: Nesai (4207) İbn Hibban (1/519) Ahmed (4/243) Tayalisi (1064) İbn Ebi Asım el-Ahad ve’l-Mesani (2064-65) Taberani (19/141, 160)  Taberani Evsat (5/206) Beyhaki (8/165)
* Huzeyfe radiyallahu anh’den: Ahmed (5/384) Taberani (3/167) Bezzar (7/255)
* Ebu Said el-Hudrai radiyallahu anh’den: İbn Hibban (1/519) Tayalisi (2337) Ebu Ya’la (2/404, 465) Ahmed (3/24, 92) Ebu Muhammed el-Fakihi el-Fevaid (197)
* İbn Ömer radiyallahu anhuma’dan: Ahmed (2/95) isnadında İbrahim b. Kuays zayıftır
[14] Hasen. Hâkim (4/85) Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (2/73) İbn Ebî Şeybe (7/737) Taberânî Evsat (4/26) İbnu’l-A’rabi Mu’cem (2320) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (7/242) el-Hallal es-Sunne (63) el-Muhrevaniyyat (100) Ebu Amr ed-Dani Sunenu’l-Varide Fi’l-Fiten (203) Rafii et-Tedvin (2/422)
[15] Sahih. Buhârî (2955) Muslim (1839)
[16] Buhari’nin şartına göre sahih. Ebu Muhammed el-Fakihi Fevaid (131) İbn Mâce (2865) Ahmed (1/400) Taberani (10/173) Beyhaki (3/124) İbn Asakir Tarih (63/240)
[17] Muslim'in şartına göre sahih. İbn Ebi Şeybe, el-Musannef (7/737)
[18] Sahih ligayrihi. Taberani (20/90) Taberani Mucemu’s-Sagir (749) Ebu Nuaym Hilye (5/165) Şeceri Emali (2830) İbn Hacer Metalibu’l-Aliye (4416) Ravileri güvenilirdir. Ancak Yezid b. Mersed, Muaz radıyallahu anh’den işitmemiştir. Hadisin şahitleri vardır:
* Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: İbn Ebi Şeybe (7/461)
* Ebu Berze radıyallahu anh’den: Ebu Ya’la (13/436)
[19] Sahih. Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (8/345) İbn Ebi Şeybe (7/461)
[20] Sahih. Buhârî (7053, 7054) Muslim (1849)
[21] Sahih. Muslim (1846)
[22] Sahih. Buhârî (3163) Muslim (1845) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (8335)
[23] Sahih. Buhârî (3603) Muslim (1843)
[24] Sahih. Muslim (1847)
[25] Sahih. Buhârî (7056, 7200) Muslim (1709, 42)
[26] Sahih. Muslim (1854)
[27] Sahih. Muslim (1855)
[28] Buhârî'nin şartına göre sahih. Taberani (10/132) İbn Asakir, Tarihu Dımeşk (63/242) Hafız Iraki Tahricu’l-İhya’da (5/455)
[29] Hasen maktu. İbn Ebî Hâtim Tefsir (8897) İbn Sa’d Tabakat (9/165) Acurri eş-Şeria (62) Belazuri Ensabu’l-Eşraf (8/309) Suyuti, el-İklil (s.131)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)