Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

18 Aralık 2019 Çarşamba

Belli Bir Mezhebe Bağlanmak Bid’attır!




Şu sebeplerden dolayı bir mezhebe bağlı olmak dinde yanlıştır ve bid’attır:

1- Şüphesiz asıl olan; bir mezhebe bağlı olmamaktır. Bu,  hem en kolayı hem de Allah Azze ve Celle’nin muradını doğru anlamaya en yakın olanıdır. Çünkü Allah bilmeyenin ilim ehline sormasını emrettiğinde ona, belli bir âlime gitmesini emretmemiş, bilakis bu mutlak bırakılmıştır. Bilindiği gibi mutlak ifadeyi sınırlayan bir delil gelmediği sürece mutlak olarak kalır.

2- Bir mezhebe bağlı olmamak farzdır. Bu, masum olan Allah Resulu sallallahu aleyhi ve sellem’e tabi olmak ile masum olmayana tabi olmak arasında ayrım yapmaktır. Çünkü bir mezhebe bağlı olan kişi hakikatte, masum olan Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e tabi olmakla, masum olmayıp bazen hata, bazen de isabet eden fakihe tabi olmayı aynı seviyeye getirmiş olur. Bu konuda İmam Mâlik şöyle demiştir:

”Fazilet sahibi olsa dahi, bir kimsenin söylediği her söze tabi olunmaz. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Sözü dinleyip de güzeline uyan kullarımı müjdele” (Zümer 18).”[1]

İbn Abbâs radiyallahu anhuma, el-Hakem İbn Uteybe, Mücahid, İmam Mâlik ve Ahmed şöyle demişlerdir:

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den sonra her sözü alınıp, terk edilemeyecek kimse yoktur. Her sözü alınacak olan yalnız Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir.”[2]

Âlimlerden birisi, Allah Azze ve Celle’nin şu sözünü bu mânâda tefsir etmiştir: “Muhacirlerden ve ensardan (islam yolunda) yarışanların öncüleriyle, onlara güzellikle tabi olanlardan Allah hoşnut olmuş, onlarda Allah’tan hoşnut olmuşlardır.” (Tevbe 100) Şöyle demiştir:

“Güzellikle tabi olanlar” sözündeki; ”ihsân” kelimesinin anlamı, tâbi olanların şer’î delillere uygun gördüklerini almaları ve her hususta bu delillere muhalif olduğunu öğrendikleri şeylere tabi olmayıp, terk etmeleridir.

Bu ayetin manası şu ayetle örtüşmektedir: Sözü dinleyip de güzeline uyan kullarımı müjdele” (Zümer 18)

 Allah, bu ayette her söze tabi olanları değil, sözlerin en güzeline; yani Kur’ân ve Sünnet’e en uygun ve en yakın sözlere tâbi olanları övmüştür.

3- Belirli bir mezhebe bağlanmanın yanlış olduğunu gösteren hususlardan biri de, kendilerini örnek almakla emrolunduğumuz faziletli üç nesilden olan sahabe ve sâlih selefin uygulamalarının belli bir mezhebe bağlanmamak şeklinde olmasıdır. Onlar arasında şer’î delillerden hükümler çıkarmayı bilmeyen bir kimse, belirli bir kimseyi tayin etmeksizin, âlimlerden herhangi birine sorardı. Sahabîlerde âlimlerinin mezheplerine göre bölünme ve her âlime insanlardan bir grubun tâbi olması gibi bir durum söz konusu değildi.  Bekirciler, Ömerciler, Mes’udcular, Muazcılar, Ali radıyallahu anh’ı taklid eden Şia gibi gruplar yoktu.

Hafız İbn Abdilber belirli bir mezhebe bağlanmayı gerekli görenlere karşı ikna edici delillerle cevap vermiş ve şöyle demiştir:[3]

”Taklidi savunana denir ki “Niçin selefe muhalefet edip taklit ediyorsun çünkü onlar taklit etmediler” denildiğinde o:

Taklit ettim çünkü Allah'ın Kitabı’nın yorumunu bilmem ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetini kavrayamam. Taklid ettiğim kimse ise bunu bilmektedir. O benden daha iyi bildiği için onu taklit ettim” derse ona şöyle denir:

“Eğer âlimler Allah'ın Kitabı’nın yorumunda, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti’nin rivayetinde veya bunlara göre açıkladıkları görüşlerinde söz birliği etmişlerse bunun doğruluğunda şüphe yoktur. Lakin taklid ettiğin konuda ihtilaf etmişlerse, o âlimlerin bir kısmını taklit ederken bir diğer kısmını terk etmenin gerekçesi nedir? Onların her biri de âlimdir!” Belki de görüşünü terk ettiğin alim, taklit ettiğin kimseden daha iyi bilmektedir?!” Şayet:

Onun isabet ettiğini anladığım için onu taklit ettim” derse bu defa:

“Bunu Kitap, sünnet veya icma’dan bir delil ile mi anladın?” diye sorarız. Böylece taklit iptal olur ve ondan iddiasının delili talep edilir. Eğer:

O benden daha iyi bildiği için taklit ettim” derse ona:

 “Eğer sebep sırf onun sen daha iyi bilmesi ise, şu halde senden iyi bilen herkesi taklid et. Zira senden iyi bilen birçok kimse bulursun. Onlar arasından yalnızca taklid ettiğin kimseyi özel kılma” denilir. Şayet:

İnsanların en iyi bileni olduğu için onu taklid ettim” derse,

“Öyleyse o kimse sahabelerden de mi dahai iyi biliyor?” denilir. Bu gibi sözler, bu iddianın çirkinliğine yeter... Sözün doğruluğu, söyleyenin faziletiyle değil, ancak delilin desteklemesiyle bilinir.” Sonra İmam Malik’in daha önce geçen şu sözünü rivayet eder:

”Fazilet sahibi olsa dahi, bir kimsenin söylediği her söze tabi olunmaz. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Sözü dinleyip de güzeline uyan kullarımı müjdele” (Zümer 18).”

Muhakkak ki insanların gruplara bölünüp, her grubun sadece belirli bir imamı taklit etmesi bid’attir. Bu, ne sahabe, ne tabiun ve ne de onlardan sonra gelenlerin zamanında mevcuttu. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

Bundan sonra: Şüphesiz sözlerin en üstünü Allah’ın Kelam’ı, yolların en hayırlısı Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlarıdır ve her bid’at sapıklıktır.“[4]

Aişe radıyallahu anha’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Kim şu emrimizde ondan olmayan bir şey çıkarırsa, o reddolunur.”[5]

İbn Mes’ud radıyallahu anhden Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu;

Allah’ın benden önce kendilerine bir peygamber gönderdiği hiçbir ümmet yoktur ki, o peygamberin sünnetine tutunan ve emrine seçkin havarileri ve ashabı bulunmasın. Bunlardan sonra ise yapmadıklarını söyleyen ve emrolunmadıklarını işleyen kimseler geldi. Artık onlarla eliyle cihad eden mümindir, diliyle cihad eden mümindir, kalbiyle cihad eden mümindir. Bu kadarını da yapmayan kimsede artık hardal tanesi kadar bile iman yoktur.“[6]

Bu hadislerin tamamı, bid’atlerin haram olduğunu, onları reddedip terk etmenin farz olduğunu ve bidatlerin sapıklık olduğunu açıkça göstermektedir. Sünnetleri öldürmesi, bid’atlerin zararını açıklamaya yeter. Nitekim büyük tabiî Hassan b. Atiyye rahimehullah şöyle demiştir:  

“Dinlerinde bid’at çıkaran hiçbir topluluk yoktur ki, Allah onların sünnetlerinden bir mislini çekip almasın.”[7]

Mezhepçilik bidatinin birçok zararları ve kötülükleri vardır.

* Bu zararların en önemlisi, mezhebi taklit ederek Kitap ve sünnetin sahih ve açık naslarına muhalefet etmektedir.

* Zayıf ve uydurma hadisler üzerine hükümler bina etmek,

* Bizzat kendileri tarafından sonraki âlimlerin görüşlerinin, müçtehit imamların görüşlerinin önüne geçirilmesi,

* Mezhep taklidi sebebiyle Müslümanların bölünmesi, onların aralarında fitnelerin ve felaketlerin yayılması,

* Dinin hükümlerinden kaçmak için hile kapısının açılması,

* Hayalî ve varsayımlara dayalı meselelere dalınarak gülünç ahmaklıklara düşülmesi

* İçtihat kapısının kapanarak taklidin yaygınlaştırılması. Şüphesiz müslümanların ilmî ve fikrî açıdan gerilemesinde bunun büyük bir etkisi vardır.

* Her mezhep taklitçisinin, diğer mezheplerin çalışmalarından faydalanamaması…

Bu büyük ve tehlikeli kötülüklerden bir tanesinin dâhi varlığı, bu bidatin kötülüğünü ve zararını göstermeye yeter. Yine bu husus, mezhep taklidi bid’atinin terk edilip Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in övdüğü en üstün asrın sünnetine dönüş yapmanın farz olduğunu gösterir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

İnsanların en hayırlıları benim asrımda olanlar, sonra onlardan sonra gelenler sonra da onlardan sonra gelenlerdir.”[8]

Şüphesiz onların yolu ve sünnetleri, kendilerinden sonra gelenlerin yollarından ve sünnetlerinden üstündür. Onların yoluna dönmenin, sonrakilerin yolunda ve bid’atlerinde kalmaktan daha öncelikli ve daha layık olduğunda en ufak bir kuşku yoktur.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden bir taife hak üzerinde galip olmaya devam edecek, muhalefet edenler, onlara zarar veremeyecektir. Nihayet onlar bu halde iken Allah’ın emri (kıyamet) gelecektirBuhâri (7311) Muslim (1920)

Şüphesiz, herhangi bir zaman dilimi, hakkı bilen, ona tabi olan ve hakkı tavsiye eden gerçek âlimlerin cesur ve kuvvetli haykırışlarından boş kalmamıştır. Allah yolunda eziyet ve baskı görmüşler, davetleri hoş görülmemiş, buna rağmen hakkı haykırmaktan geri kalmamışlardır.

Muhakkik alimlerden bir topluluk müslümanları Kitap ve Sünnete dönmeye, mezheplerde mevcut olan bu iki kaynağa aykırı görüşleri terk etmeye davet etmişlerdir.

Magrib’in Hafızı; Ebû Ömer Yusuf İbn Abdilberr,

İmam Ebu Muhammed Ali b. Hazm,

Âlimlerin sultanı İzzeddin b. Abdisselâm,

Hafız Takıyuddin b. Dakîk el-Iyd,

Şeyhülislam Takiyyuddin b. Teymiyye,

Öğrencisi; İmam Ebu Bekr ibn-u l’Kayyım El-Cevziyye,

Hafız, müfessir, tarihçi İbn Kesir,

Hafız araştırmacı ez-Zehebî,

Hucetullahi’l-Baliğa isimli kitabın müellifi allâme Veliyyullah ed-Dehlevî,

“Neylül Evtâr” adlı kitabın müellfi İmam Şevkânî,

“Sübülü’s Selam” adlı kitabın müellifi el-Emir es-San’ani,

“er-Ravdu’l-Basim Fi’z-Zebbi An Sünneti Ebi’l-Kâsım” adlı kitabın müellifi Muhammed b. İbrahim el-Vezîr,

“er-Ravdatu’n-Nediyye” ve “ed-Dinu’l-Halis” kitaplarının müellifi allâme Sıddik Hasen Hân,

“el-Alemu’ş-Şâmih fi Tafdîli’l-Hakki Ale’l-Âbâi ve’l-Meşâyih” isimli kitabın müellifi allâme Salih b. Mehdî el-Mukbilî,

“Î’kazu’l-Himemi U’li’l-Ebsâr” isimli kitabın müellifi Şeyh Salih b. Muhammed el-Fullâni,

İmam Muhammed Reşid Rıza,

Allâme muhaddis Ahmed Muhammed Şakir,

Üstad Seyyid Sabık

Şeyh Muhammed Nasıruddin el-Elbani

Şeyh Mukbil b. Hadi

Şeyh Yahya el-Hacuri,

Şeyh Abdulhamid el-Hacuri

ve başkaları bunlar arasındadır.

İmam Şevkâni şöyle demiştir: ”Şu mezhepleri, ancak taklitçilerin avamı, kendileri için çıkarmışlardır. Müçtehit imamlar onlara bunun için izin vermemiştir. Nitekim Halîfe Reşid’in İmam Mâlik’e, insanları onun mezhebine bağlamak istediğini söylemesi üzerine, İmam Malik’in bundan yasakladığı mütevatir olarak rivayet edilmiştir. Bu kıssa İmam Malik’in biyografisinin zikredildiği bütün kitaplarda mevcuttur… Bu mezhepleri ortaya çıkaran ve bu taklit bidatini işleyenlerin, sadece taklitçilerden oldukları kabul edildiğine göre, usulde kararlaştırıldığı gibi, onlar icmaya dâhil edilmezler. İcma hususunda görüşlerine itibar edilecek olanlar yalnızca müçtehitlerdir.



[1] Câmi'u Beyâni'l-İlm (2/144)
[2] El-Elbânî, Sıfatu Salâti’n-Nebî (s.28)
[3] Câmiu Beyâni’l-İlm (2/143-144).
[4] Muslim, (867) ve Nesâî Cabir radıyallahu anh’den rivayet etmişlerdir.
[5] Müslim (1718), Buhârî (2697)
[6] Müslim (50)
[7] Dârimî (1/98) rivayet etmiştir. el-Elbânî el-Mişkât’te (1/66) “Senedi sahihtir” demiştir.
[8] Buhârî (2652); Müslim (2533)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)