Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

19 Mayıs 2018 Cumartesi

Gâvur Görünümlü Müslümanlık Anlayışına Reddiye

Bismillah

Müslümanlık iddiasında bulunan; Caner Tıslayan, Mehmet hevasından Okuyan, Abdulaziz Hayındır, Mustafa Özgavur, Mustafa İzlamoğlu ve onların papağanları olan gayri müslimler, (şeklen bunlarda hiçbir islam alameti yoktur, dilde müslümanlık iddiaları vardır ki, zifiri yalancı olan bu kimselerin “biz de müslümanız” demelerine ne kadar itibar edilir siz takdir edin), birçok münasebetle müslüman kılığında olan aramızdaki münafıklara (Mahmut Ustaosmanoğlu, Cübbeli Züppe, Ebu Bekir Sefil, İhsan Şerocak gibilerine) reddiye veriyorlar!
Müslümanların arasındaki bu münafıklara reddiye vermek, İslam’a boyun eğmemiş zındıkların haddine değildir! Onlara reddiye verilecekse ehli islam verir, vermiştir, reddiye vermeye de devam etmektedir.
Yüzündeki sakalı kesip karılara benzemiş, yahut kısaltarak mecusilere benzemiş, teke sakalı bırakarak gavurlara aşağılık kompleksine girmiş, pantolonlu, başı açık, hatta kravatlı gavur görünümlü fasık, facir ve münafık tiplerin, şeklen islamın rengine bürünmüş fakat akidesinde bozukluk olan kimselerin yanlışlarını eleştirmeye, bunları video yapıp yayınlamaya kalkması ne büyük tuhaflıktır!
Bir diğer asalak kesim, giyiminde kafirlere benzeyen, video sureti çekerek şirk koşan, güya bulaştığı bu şirkle tevhide davet ettiğini zanneden, beyinsiz çakma selefi takımıdır. Bunların çakma selefi olduklarının, hevâlarını din edindiklerinin en büyük göstergelerinden bir diğeri sigaraya haram diyerek Allah’a ve rasulüne iftira etmeleridir!
Yine İslam kılığında görünen münafık sufilere reddiye vermeye kalkan Deyyusiyye fırkası, oy kullanmaya davet eder, zındıklığını açık açık ilan etmesine rağmen hala cumhurbaşkanına yalakalık için dinini satar, karılarla karşılıklı sohbet ederler vs.
Haddinizi bilin, gölge etmeyin! Kaybolun gidin!
Bunlar İslam’a boyun eğmemek, İslam’ın şekline bürünmemek için gerekçe olarak şöyle diyorlar: “Rasulullah sarık sardıysa müşrikler de sarıyordu, sakal bıraktıysa müşriklerin de sakalı vardır, cübbe giydiyse müşrikler de giyiyordu
Bu gâvurca cümleyi tercüme edeyim, zira çoğu kimse yanlış anlıyor. Tercümesi şudur: “Artık gâvurlar sarık sarmıyor, biz de sarmıyoruz, artık gâvurlar sakalını kesiyor biz de kesiyoruz. Artık gâvurlar cübbe giymiyor biz de giymiyoruz. Gerçi gâvurların avukatları, savcıları, hâkimleri, dekanları, papaları, üniversitelileri giyiyor, biz de o alanlarda giyiyoruz.”
Evet, onların bu sözünün tercümesi budur, bu bir itiraftır! Her halukarda gâvurların kuyruğunda olduklarını itiraf etmeleridir.
Bu aynı zamanda bir iftira cümlesidir! Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı kâfirlere benzemekten yasaklanmış olmalarına rağmen, onların kâfirlere benzemekte hiçbir sakınca görmedikleri iftirasını yaparlar. Bazıları daha da ileri giderek Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hayatta olsa sakalını keser, pantolon giyerdi vs. der!
Bir itiraf ve bir iftira içeren yukarıda tercümesini yaptığım gâvurca cümleyi, yukarıda saydığım zındık sınıfların hepsi kullanırlar. Çünkü hepsinin ortak düşmanı gelenekçi sufiler sarık sarmakta, cübbe giymekte, sakal salmakta, kadınları tesettürü yerine getirmektedir. Bu yüzden hep bir ağızdan saldırırlar! Hâlbuki bugünkü bu sufilerin yaptıkları neredeyse tek doğru şey sarıkları, sakalları, tesettürleridir!
Gayri müslim görünüşlü bu tarihselci ya da evrenselci sünnet inkarcıları ile, şeytanın uydusu çakma selefiler hep bir ağızdan, geçmiş zındık hulülcü sufilerin müstehcen hikayelerini, uçuk kaçık abartılarını meğer, sufilerin tek isabetli oldukları bir konuyu – giyimde kafirlere benzememe konusunu - imha etmek için alet ediyorlarmış!
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem muhayyer bırakıldığı konularda Mekke’li müşriklere muhalefet edip, Ehl-i Kitaba benzemeyi tercih ediyordu. Hatta saç tarama şeklinde bile böyle davrandığını İbn Abbas radıyallahu anhuma açıklamıştır.
İbn Abbas radıyallahu anhuma şöyle demiştir: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, (vahiyle) emrolunmadığı hususlarda ehl-i kitaba uyum göstermeyi severdi. Mesela ehl-i kitap saçlarını sarkıtırlardı. (Kitapsız) Müşrikler ise saçlarını başlarının ortasından ikiye ayırırlardı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de (kitapsız müşriklere muhalefet için) ehl-i kitap gibi sarkıtırdı. Sonra saçlarını ortadan ayırmaya başladı.” [1]
Sarık sarma konusunda Mekke’li müşriklere muhalefet etmemesi, sarığın İslamda ikrar edilmiş olduğunun delilidir. Zira sarık arapların âdeti idi. Bu yüzden İslam Tarihinde Zımmî’lerin Müslümanlara benzememeleri için onlara sarık sarmak yasaklanmıştır.[2]
Bugünkü müşriklerin sakal bırakıyor olmaları durumu değiştirmez. Bunun sebepleri şu şekildedir:
1-  Sakalı kesmek müşriklerin çoğunluğunun âdetidir. Hatta bu bid’at bize ancak onların yolundan bulaşmıştır.
2- Onların sakal bırakanlarına gelince, bu erkeklik ve saygınlık için veya peygamberlerine tabi olmalarındandır. Nitekim bu cüz’i meselelerde fıtratını koruyarak kendi dinleriyle beraber bizim dinimize de uyum göstermiş olabilir. Bununla beraber biz bıyıkları keserek onlara muhalefet ederiz ve dudakları aşan bıyıkları alırız. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
مَنْ لَمْ يَأْخُذْ مِنْ شَارِبِهِ، فَلَيْسَ مِنَّا
Bıyığından almayan bizden değildir.”[3]
Yahudiler gibi bazı kâfirler bugün sakal bıraksalar da, diğerleri sakalı kesmektedirler.
Bizim emrolunduğumuz şey ise sakal bırakanlara değil, sakallarını kesenlere ve kısaltanlara muhalefet etmemizdir. Şayet mutlak olarak kâfirlerin yaptıkları her şeye muhalefet etmemiz gerekseydi, elbette sünnet olmayı da terk etmemiz gerekirdi. Zira Yahudiler sünnet olmaktadırlar.
3- Yine müşriklere muhalefet illetinin devam etmesi, bugün Müslümanların çoğunun sakallarını kesiyor olması ile değişmez. Zira Kur’ân ve sünnet onların aleyhine hüccettir. Nitekim Kur’an ve sünnet; Allah’ın yarattığını değiştirmenin ve kadınlara benzemenin haram oluşuna delalet etmektedir.
Sünnet sakalların serbest bırakılmasının zamanın değişmesiyle ve bazılarının sapmasıyla değişmeyecek olan fıtrat hasletlerinden olduğuna delalet etmektedir. Allah’ın bizim için din kıldığı şey ve bizi yaratmış olduğu fıtrat, sırf bize dinde muhalif olanların karıştırması veya kendisini bu dine nispet edenlerin ihmalkârlığı sebebiyle terk edilemez.
Hakikat şu ki, Allah Teâlâ kitabının birçok yerinde gerek kalben, gerek fiilen gerekse görünüş olarak kâfirlere benzemeyi yasaklamış, zahiren ve batınen gönderdiği peygamberlere uyulmasını emretmiştir.

Kâfirlere Benzemekten Yasaklanması  

Allah Teâlâ kâfirleri şöyle anlatmıştır:
يَعْلَمُونَ ظَاهِرًا مِنَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ عَنِ الْآخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ
Onlar; dünya hayatının açık olanını bilirler; âhiretten ise, gafildirler.” (Rum 7)
وَالَّذِينَ كَفَرُوا يَتَمَتَّعُونَ وَيَأْكُلُونَ كَمَا تَأْكُلُ الْأَنْعَامُ وَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْ
İnkâr edenler ise, dünyada faydalanırlar, hayvanların yedikleri gibi yerler; fakat ateş, onların meskenleridir.” (Muhammed 12)
أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا
Yoksa sen onlardan çoğunun söz dinleyip akıl ettiklerini mi sanıyorsun? Oysa onlar hayvanlar gibidirler; hatta yol itibariyle onlardan daha sapıktırlar.” (Furkan 44)
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
قَدْ كَانَتْ لَكُمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ فِي إِبْرَاهِيمَ وَالَّذِينَ مَعَهُ إِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ إِنَّا بُرَآءُ مِنْكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَاءُ أَبَدًا حَتَّى تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَحْدَهُ
İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için uyulacak güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine demişlerdi ki: “Biz sizden ve sizin Allah'tan başka ibadet ettiğiniz şeylerden uzağız. Biz, sizi inkâr ediyoruz. Siz, Allah'ı birliğine îman etmedikçe, bizimle sizin aranızda ebedî olarak kin ve düşmanlık belirmiştir.” (Mumtehine 4)
Dikkat edilecek olursa ayette önce "düşmanlık" bunun ardından "öfke" zikredilmiştir. Zira birinci durum ikincisinden çok daha önemlidir. İnsan kimi zaman müşriklere öfke duyabilir; fakat onlara düşmanlık göstermez. Fakat kişinin müslüman olabilmesi için müşriklere karşı öfke duymanın yanında onlara açık bir şekilde düşmanlık da göstermesi gerekir. Böyle olmadığı takdirde üzerine düşeni yapmış olmaz.
 Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
And olsun ki, Allah’ın rasulünde sizin için, Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab 21)
ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلَى شَرِيعَةٍ مِنَ الْأَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ
Sonra sana dinden yeni bir şeriat verdik. Ona uy. Bilmeyenlerin hevâlarına uyma.” (Câsiye 18)
Onlar; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in dinine muhalefet eden herkestir. Hevaları; müşriklerin üzerinde oldukları, dinlerinin gereği olan zahirdeki ve batındaki yollarıdır. Onlar hevalarına tabi olurlar. Onlara uyum göstermek de onların hevalarına uymaktır.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
{أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ}
İman edenlere, Allah'ın ve Hak’tan indirilenlerin zikri için, kalblerinin titreme vakti henüz gelmedi mi? Sakın ola ki evvelce kendilerine kitap verilip de aradan geçen zamanın uzaması dolayısıyle kalpleri katılaşan ve çoğu da fâsık olan Yahudî ve hıristiyanlar gibi olmasınlar.” (Hadîd 16)
Allah Teâlâ’nın: “Olmasınlar..” sözü, mutlak olarak onlara benzemekten yasaklamadır.
İbn Kesîr şöyle demiştir: “Bu yüzden Allah, müminlerin aslî ve ferî olan her meselede onlara benzemesini yasaklamıştır.”
Muhakkak ki amellerinde, sözlerinde ve hevalarında kâfirlere benzemeyi terk etmek, Kur’ân-ı Kerim’in temel kıldığı maksat ve gayelerdendir. Bunu ayrıntılarıyla Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem açıklamış ve
Aynı şekilde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de ayrıntılı bir şekilde kitap ehli veya kitapsız kafirlere, müşriklere, münafıklara, fasıklara, şeytana, hayvanlara, karşı cinse benzemekten yasaklayan ve bunların derecelerini açıklığa kavuşturan birçok yönlendirmede bulunmuştur. Dinin fürû’undan olan; namaz, cenazeler, oruç, yeme içme, giyim, süslenme, edep, adetler ve bunlardan başka birçok konularda bu muhalefeti gerçekleştirmiştir. Hatta Medine’de bulunan Yahudiler bunu biliyorlar ve Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in her meselelerinde kendilerine muhalefet ettiğini fark ediyorlardı. Özellikle onlar şöyle demişlerdi:
مَا يُرِيدُ هَذَا الرَّجُلُ أَنْ يَدَعَ شَيْئًا مِنْ أَمْرِنَا إِلَّا خَالَفَنَا فِيهِ
“Bu adam ne yapmak istiyor? Bize muhalefet etmedik bir şey bırakmadı!”[4]
Bunları Bizden Olmayanlar adlı çalışmamda geniş bir şekilde ele almıştım. Önemli ve genel ifadeli olanlardan bazılarını zikredeyim:

Ana hatlarıyla Kâfirlere Benzemeyi Men Eden Bazı Hadisler

Ebu Said el-Hudrî radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
لتَتَّبِعُنَّ سَنَن مَنْ كان قبلكم شِبْرا بِشِبر، وَذِرَاعا بِذِراع حتى لو دَخَلُوا جُحْرَ ضَبّ لَتَبِعْتُموهُمْ قَالَ أَبُو سَعِيدٍ الْخُدْرِيُّ قُلْنَا: يَا رَسُولَ اللهِ الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى قَالَ: فَمَنْ
Elbette sizden öncekilerin yoluna adım adım, karış karış uyacaksınız. Hatta öyle ki, onlar bir kertenkele deliğine girseler siz de onları takip edeceksiniz.” Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh dedi ki:
“Biz: Ey Allah’ın rasulü! Yahudi ve Hıristiyanları mı (kastediyorsun)? Dedik. Buyurdu ki:
(Başka) kimler olacaktı ki?[5]
Şeddad b. Evs radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
لَيَحْمِلَنَّ شِرَارُ هَذِهِ الْأُمَّةِ عَلَى سَنَنِ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِهِمْ أَهْلِ الْكِتَابِ حَذْوَ الْقُذَّةِ بِالْقُذَّةِ
Bu ümmetin kötüleri, daha önce yaşayan Ehl-i Kitab’ın yaptıklarını eksiksiz bir şekilde, adım adım aynen yapacaktır.[6]
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
بُعِثْتُ بَيْنَ يَدَيِ السَّاعَةِ بِالسَّيْفِ حَتَّى يُعْبَدَ اللهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ، وَجُعِلَ رِزْقِي تَحْتَ ظِلِّ رُمْحِي، وَجُعِلَ الذِّلَّةُ وَالصَّغَارُ عَلَى مَنْ خَالَفَ أَمْرِي، وَمَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ
Kıyametin önünde, kılıçla gönderildim ki hiçbir şey ortak koşulmadan yalnızca Allah’a ibadet edilsin. Rızkım mızrağımın gölgesi altında kılındı. Emrime muhalefet edenlere zillet ve küçüklük yazıldı. Kim kendini bir kavme benzetirse onlardandır.”[7]
Bu hadis birçok yoldan mütevatirdir. Tarikleri ve tahkiki için Bizden Olmayanlar adlı kitabıma bakınız.
Huzeyfe radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ
Kim kendisini bir kavme benzetirse onlardandır.[8]
Diğer rivayette:
لَا يشبه الزي بالزي حَتَّى يشبه الْخلق بالخلق وَمن تشبه بِقوم فَهُوَ مِنْهُم
Huy, huya benzemedikçe, görünüş de görünüşe benzemez. Kim kendisini bir kavme benzetirse onlardandır.”[9]
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
إِنَّ فِطْرَةَ الْإِسْلَامِ الْغُسْلُ يَوْمَ الْجُمُعَةِ وَالِاسْتِنَانُ وَأَخْذُ الشَّارِبِ وَإِعْفَاءُ اللِّحْيَةِ؛ فَإِنَّ الْمَجُوسَ تُعْفِي شَوَارِبَهَا، وَتُحْفِي لِحَاهَا، فَخَالِفُوهُمْ، فَخُذُوا شَوَارِبَكُمْ وَأَعْفُوا لِحَاكُمْ
Şüphesiz Cuma günü gusletmek, misvaklanmak, bıyıkları almak ve sakalı serbest bırakmak İslâm fıtratıdır. Muhakkak ki mecusîler bıyıklarını serbest bırakır ve sakallarını kısaltırlar. Onlara muhalefet edin; bıyıklarınızı kesin ve sakallarınızı serbest bırakın.”[10]
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
إِنَّ أَهْلَ الشِّرْكِ يُعِفُّونَ شَوَارِبَهُمْ وَيُحِفُّونَ لِحَاهُمْ فَخَالِفُوهُمْ فَأَعِفُّوا اللِّحَى وَأَحِفُّوا الشَّوَارِبَ
Şüphesiz şirk ehli bıyıklarını uzatır, sakallarını kısaltırlar. Siz onlara muhalefet edin, sakalları bırakın, bıyıkları kısaltın.”[11]
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
كَانَتِ الْمَجُوسُ تُعْفِي شَوَارِبَهَا وَتُحْفِي لِحَاهَا، فَخَالِفُوهُمْ فَجُزُّوا شَوَارِبَكُمْ وَأَعْفُوا لِحَاكُمْ
Mecusiler bıyıklarını serbest bırakır, sakallarını kısaltırlardı. Siz onlara muhalefet edin: bıyıklarınızı kesin ve sakallarınızı serbest bırakın.”[12]
Ebu Umame radıyallahu anh’den:
قُلْنَا: يَا رَسُولَ اللهِ إِنَّ أَهْلَ الْكِتَابِ يَقُصُّونَ عَثَانِينَهُمْ وَيُوَفِّرُونَ سِبَالَهُمْ. قَالَ: فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: "قُصُّوا سِبَالَكُمْ وَوَفِّرُوا عَثَانِينَكُمْ وَخَالِفُوا أَهْلَ الْكِتَابِ
“Dedik ki: “Ey Allah'ın Rasulu! Kitap ehli sakallarını kısaltır, bıyıklarını gür yaparlar” Buyurdu ki:
Siz de bıyıklarınızı kesin, sakallarınızı bolca bırakın. Böylece Ehl-i Kitaba muhalefet edin.”[13]
Ebû Şâme rahimehullah şöyle demiştir: “Sakallarını traş eden bir topluluk ortaya çıktı. Bu, Mecusiler’den nakledilenlerden daha beterdir. Zira onlar sakallarını kısaltırlardı.”
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
خَالِفُوا الْمُشْرِكِينَ أَحْفُوا الشَّوَارِبَ، وَأَوْفُوا اللِّحَى
Müşriklere muhalefet edin, bıyıkları kısaltın, sakalları serbest bırakın.”[14]
Enes radıyallahu anh’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
خالفوا علي المجوس جزوا الشوارب وأوفوا اللحي
Mecusilere muhalefet edin, bıyıkları kesin, sakalları serbest bırakın.”[15]
Kisrâ, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e iki elçi göndermişti. Onlar Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına girdiklerinde sakalları traşlı ve bıyıkları uzamış idi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara bakmaktan tiksindi ve şöyle buyurdu:
Size yazıklar olsun! Size bunu kim emretti?” Onlar:
“Bize bunu rabbimiz emretti” dediler. Bu sözleriyle Kisra’yı kastediyorlardı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
ولكن ربي أمرني بإعفاء لحيتي، وقص شاربي
Lakin benim rabbim de sakalımı serbest bırakmamı ve bıyığımı kesmemi emretti.”[16]
Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu
لَيْسَ مِنَّا مِنْ تَشَبَّهَ بِغَيْرِنَا، لَا تَشَبَّهُوا بِالْيَهُودِ وَلَا بِالنَّصَارَى، فَإِنَّ تَسْلِيمَ الْيَهُودِ الْإِشَارَةُ بِالْأَصَابِعِ، وتَسْلِيم النَّصَارَى الإشارة بِالْأَكُفِّ وَلَا تَقُصُّوا النَّوَاصِي، وَأَحْفُوا الشَّوَارِبَ، وَأَعْفُوا اللِّحَى، وَلَا تَمْشُوا فِي الْمَسَاجِدِ وَالْأَسْوَاقِ وَعَلَيْكُمُ الْقُمُصُ إِلَّا وتَحْتَها الْأُزُرُ
Bizden başkalarına benzeyenler bizden değildir. Yahudi ve Hristiyanlara benzemeyin. Şüphesiz Yahudilerin selamı parmaklarla işarettir. Hristiyanların selamı ise avuç içiyledir. Perçemleri kesmeyin, bıyıkları kısaltın, sakalları serbest bırakın. Üzerinizde altında izar bulunmayan entari/gömlek olduğu halde mescidlerde ve çarşılarda yürümeyin.” [17]
Abdullah b. Amr b. El-Âs radıyallahu anhuma’dan: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem benim üzerimde asfur ile boyanmış (sarı renkli) iki elbise gördü ve şöyle buyurdu:
إِنَّ هَذِهِ مِنْ ثِيَابِ الْكُفَّارِ فَلَا تَلْبَسْهَا
O kâfirlerin giydiği elbisedir. Sen giyme onları.”[18]
Ömer radıyallahu anh, Utbe b. Ferkad’a gönderdiği mektupta: “Sizi aşırı nimetler içinde kendinizi kaybetmekten, müşriklere ait kıyafetler giyinmekten ve ipek giysi giymekten menederim” diye yazmıştır.[19]
İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Mekke’yi feth ettiği zaman şöyle buyurdu:
إن الله عز و جل ورسوله حرم عليكم الخمر وثمنها وحرم عليكم الميتة وثمنها وحرم عليكم الخنازير وأكلها وثمنها وقال: قصوا الشوارب واعفوا اللحى ولا تمشوا في الأسواق إلا وعليكم الأزر إنه ليس منا من عمل بسنة غيرنا
Şüphesiz Allah Azze ve Celle ve rasulü size sarhoş edici içkileri ve onun ücretini haram kılmıştır. Ölü etini ve ücretini size haram kılmıştır. Domuzları, onu yemeyi ve ücretini size haram kılmıştır.” Yine şöyle buyurdu: “Bıyıkları kısaltın, sakalı serbest bırakın. Üzerinizde izar olmadıkça çarşılarda yürümeyin. Muhakkak ki bizden başkasının sünnetiyle amel eden bizden değildir.[20]
Cabir b. Abdillah radıyallahu anhuma’dan: “Dediler ki:
قَالُوا: يَا رَسُولَ اللَّهِ، إِنَّ الْمُشْرِكِينَ يَتَسَرْبَلُونَ، وَلَا يَتَّزِرُونَ؟ قَالَ: تَسَرْبَلُوا أَنْتُمْ، وَاتَّزِرُوا قَالُوا: يَا رَسُولَ اللَّهِ فَإِنَّ الْمُشْرِكِينَ يَحْتَفُونَ وَلَا يَنْتَعِلُونَ؟ قَالَ: فَاحْتَفُوا أَنْتُمْ، وَانْتَعِلُوا خَالِفُوا أَوْلِيَاءَ الشَّيْطَانِ كُلَّمَا اسْتَطَعْتُمْ
“Ey Allah’ın rasulü! Müşrikler gömlek giyiniyor, izar giyinmiyorlar” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
Siz gömlek de giyin, izar da giyin.” Dediler ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Müşrikler (namazda) mest giyiniyor, ayakkabı giyinmiyorlar.” Buyurdu ki:
Sizler mest de giyin, ayakkabı da giyin. Şeytanın dostlarına gücünüz yettiği kadarıyla muhalefet edin.”[21]
Ebu Umame radıyalahu anh’den: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem sakalları beyazlaşmış Ensar’lı ihiyarların yanına gelip buyurdu ki:
يا معشر الأنصار حمروا وصفروا وخالفوا أهل الكتاب ، قيل يا رسول الله إن أهل الكتاب يتسرولون ولا يأتزرون فقال رسول الله: تسرولوا وائتزروا وخالفوا أهل الكتاب قلنا: يا رسول الله إن أهل الكتاب يتخففون ولا ينتعلون فقال: تخففوا وانتعلوا وخالفوا أهل الكتاب قلنا يا رسول الله إن أهل الكتاب يقصون عثانينهم ويوفرون سبالهم فقال: قصوا سبالكم ووفروا عثانينكم وخالفوا أهل الكتاب
Ey Ensar topluluğu sakallarınızı kırmızılaştırın veya sarılaştırın ve Ehl-i Kitaba muhalefet edin.” Denildi ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Onlar şalvar giyer, izar giymezler.” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
Siz şalvar da giyin, izar da giyin, Kitap ehline muhalefet edin.” Dedik ki:
“Ey Allah'ın Rasulu! Ehl-i kitap mest giyerler de ayakkabı giymezler.” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
Mest de giyin ayakkabı da giyin ve Ehl-i Kitaba muhalefet edin.” Dedik ki:
“Ey Allah'ın Rasulu! Kitap ehli sakallarını kısaltır, bıyıklarını gür yaparlar” Buyurdu ki:
Siz de bıyıklarınızı kesin, sakallarınızı bolca bırakın. Böylece Ehl-i Kitaba muhalefet edin.”[22]
İbni Kayyım rahimehullah şöyle demiştir; “Elbise ile kalp arasında zahir-batın (iç-dış) ilişkisi vardır. Böyle bir ilişki olduğu için dışa giyilen elbise kişinin kalbini, halini gösterir. Kalp ve elbise karşılıklı olarak birbirinden etkilenir.”[23]

[1] Sahih. Buhari (3558, 3944, 5917) Muslim (2336)
[2] Bu konuda bkz.: Ebu Abdillah Halid b. Muhammed el-Gırbanî, et-Tezkir Biba’di Ahkami’l-Amame
[3] Sahih. İbn Hibban (7/408) Ahmed (4/366) Nesai (8/129) Tirmizi (2761) Bezzar (10/237)
[4] Sahih. Muslim (302)
[5] Sahih. Buhari (3456) Müslim (2669) benzerini Ebu Hureyre radıyallahu anh’den Buhari (7319) rivayet etmiştir.
[6] Hasen. Ahmed (4/125) Tayalisi (1217) Taberani (7/281)
[7] Sahih. Ahmed (2/50, 92) Ebu Davud (4031) İbn Ebi Şeybe (4/212) Taberani Musnedu’ş-Şamiyyin (216) Tahavi Muşkilu’l-Asar (231) Abd b. Humeyd (848). El-Elbani, el-İrva (1269) Ebu Davud ve Ahmed b. Hanbel’in isnadlarında hakkında ihtilaf edilen Abdurrahman b. Sabit b. Sevban bulunmasından dolayı Şuayb el-Arnaut zayıf demiştir. Lakin Ahmed b. Hazlem’in, Hadisu’l-Evzai cüzünde (s.31 no:30) ve Tahavi’nin Muşkilu’l-Asar adlı eserinde (1/238) İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayetinde İbn Sabit yerinde el-Evzai vardır. Bu mutabi ile hadis sahihtir. Ayrıca hadisin şahitleri de vardır. Bu hadisi muhaddislerin geneli hasen ve sahih olarak değerlendirmişlerdir. Bkz.: Darekutni el-İlel (9/272) Iraki el-Muğni (1/217) İbn Hacer Fethu’l-Bari (10/271) Busayri İthafu’s-Sadetil-Mahera (4/484) Zehebi Siyeru A’lami’n-Nubela (15/509) Suyuti Camiu’s-Sagir (8593) Elbani (Sahihu Ebi Davud, Gayetu’l-Meram, Cilbabu’l-Mer’e)
[8] Hasen. Bezzar (7/368) Taberani Evsat (8/179)  Musnedu’ş-Şamiyyin (1/135, 3/94 no: 1862) Bkz.: İbn Hacer ed-Diraye (2/267) Zeylai Nasbu’r-Raye (4/347).
[9] Hasen ligayrihi. Deylemi (7824, 7845) İbn Hacer, Garaibu’l-Multekita (el yazma no: 3018) isnadında Ahmed b. Nasr meçhuldür. Bkz.: Tenzihu’ş-Şeria (2/312)
[10] Hasen. İbn Hibban (4/23) Mehâmilî, Emali (402) Tarsusi, Musnedu Ebi Hureyre (59)
[11] Sahih ligayrihi. Bezzar (14/390) Keşfu’l-Estar (2970-2971) İbn Hacer, Muhtasaru Zevaidi’l-Bezzar (1222) İbn Hacer: “Hasen” demiştir.
[12] Hasen. Buhari, Tarihu’l-Kebir (1/140)
[13] Sahih. Ahmed (5/264) Taberani (8/236) Beyhaki Şuab (5/214)
[14] Sahih. Buhari (5553) Muslim (259)
[15] Hasen. Bezzar (13/90)
[16] Hasen. İbn Sa‘d, (1/449); Sa‘îd b. Mansûr, Musannef, (172); İbn Ebi Şeybe, (5/226); Ebû Nu‘aym, Delâ’il, (1/349); Muhammed b. İshak b. Yahya, el-Emali Fi’l-Kıraat (304) Târîhu’t-Taberî, (2/654); İbn Bişran el-Emalî (128) Elbânî Difa‘un ‘Ani’l-Hadisi’n-Nebevî, (s.51) Tahrîcu Fikhı’s-Sîre, (s.359).
[17] Hasen. Tirmizi (2695) Taberani Evsat (7/238) Kudai (2/105) Deylemi (5270) Elbani es-Sahiha (2194) Sahihu’l-Cami (5434)
[18] Sahih. Muslim (2077) Hakim (4/211) Nesai (5316) Ahmed (2/207, 211)
[19] Sahih mevkuf. Buhari, (Libas: 25) Müslim, (Libas: 11, 21) Ahmed (1/16, 43)
[20] Hasen ligayrihi. Taberani (11/158) Deylemi (5268) el-Elbani Sahihu’l-Cami (5439)
[21] Hasen. Taberani Evsat (4/253)
[22] Sahih. Ahmed (5/264) Taberani (8/237) Beyhaki Şuab (5/214)
[23] İbni Kayyım Medaricu’s-Salikin (2/22)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)