Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

18 Mayıs 2018 Cuma

Tarihselci Anlayışa Reddiye 12

İkincisi: Allah’ın kelamından ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kelamından kastedilenin anlaşılması için arap diline başvurmak

Allah Teâlâ insanlığa gönderdiği risaletin sonuncusunun arap dilinde olmasını dilemiştir.
إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ قُرْآَنًا عَرَبِيًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Biz onu iyice anlayasınız diye arapça bir Kur'ân olarak indirdik” (Yusuf 2)
كِتَابٌ فُصِّلَتْ آَيَاتُهُ قُرْآَنًا عَرَبِيًّا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Anlayan bir kavme, âyetleri açıklanmış arapça bir Kur’ân indirdik” (Fussilet 3)
إنا جعلناه قرآنا عربيا لعلكم تعقلون
Biz bu Kitab'ı, aklınızı kullanasınız diye arapça bir Kur'ân kıldık” (Zuhruf 3)
وَمِنْ قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَى إِمَامًا وَرَحْمَةً وَهَذَا كِتَابٌ مُصَدِّقٌ لِسَانًا عَرَبِيًّا لِيُنْذِرَ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَبُشْرَى لِلْمُحْسِنِينَ
Kur'ândan önce rehber ve rahmet olmak üzere gönderilen Musa'nın kitabı vardır. Kur'ân ise, zulmedenleri uyarmak, iyilik edenleri de müjdelemek için Arapça olarak gönderilmiş, kendinden öncekileri doğrulayan bir kitaptır” (Ahkaf 12)
Bundaki hikmet şu olabilir: bu dil, insanî dilleri kelimelerinin genişliğinin zirvesine ulaştıran merdivendir. Taşıdığı anlamlar bakımından diller arasında onu yeterli kılan ve ifadesini en güçlü kılan üslup zenginliğine sahiptir. Kur’ân’ın kelimeleri, bu kelimelerin terkipleri, üslupları ve anlamları arapçadır. Allah Teâlâ’nın kitabının anlamları arap dilinin anlamlarına uygundur. Nitekim lafızları da arap dilinin lafızlarına uygundur. Bu yüzden hiç kimsenin Allah’ın ve rasulünün kelamını bu açı olmaksızın anlaması mümkün değildir.
Şatıbî rahimehullah şöyle der: “Şeriate bakan, onun usulü ve ayrıntıları hakkında konuşan kimsenin kendisi arap olmadıkça veya arabın ulaştığı nokta kadar arapçayı bilmedikçe hiçbir hususta konuşmamalı… Bu dereceye gelmemişse Kur’ân anlamlarını anlamada başkasına uymak ona yeterlidir. İlminde ehil olana sormadıkça Kur’ânı anladığı hususunda kendini iyi zannetmemelidir.”[1]
Selef ve onların yolunda olanlar kitap ve sünnetin anlamları hususunda arapça dilinden, şiirinden ve diğer konulardan delil getirmeye devam etmişlerdir.
İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir: “Hitap olunduğumuz arapçayı bilmek, Allah’ın ve rasulünün sözlerindeki maksadı fıkh etmemizi/anlamamızı sağlar. Yine kelimelerin anlamlara delaletini bilmek de böyledir. Zira bidat ehlinin sapıklığının genel sebebi budur. Çünkü onlar Allah’ın ve rasulünün kelamını kendi iddia ettikleri anlamlara yorumladılar. Hakikatte ise durum böyle değildir.”[2]
Bu yüzden el-Hasen rahimehullah şöyle demiştir: “Acemler (arap olmayanlar) olmayacak yorumlarla sizi helak ettiler”[3]
İmam Şafii rahimehullah şöyle demiştir: “İnsanlar ancak arap dilini terk edip Aristotales’in diline meyletmeleri sebebiyle cahil kalmışlar ve ihtilaf etmişlerdir.”[4]
Allah’ın kitabını anlamak isteyen kimse ancak arap dili yönüyle anlar. Başka türlü anlamasına yol yoktur.[5]
İmam Malik rahimehullah şöyle demiştir: “Arap dilini bilmeden Allah’ın kitabını tefsir eden kimse cezalandırılmalıdır.”[6]
Mucahid rahimehullah’tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kimsenin, şayet arap dilini bilmiyorsa Allah’ın kitabı hakkında konuşması helal değildir.”[7]
Ebu Ubeyd dedi ki: el-Asmaî’nin şöyle dediğini işittim: Halil b. Ahmed’in şöyle dediğini işittim: Eyyub es-Sahtiyanî rahimehullah’ın şöyle dediğini işittim: “Irak’taki zındıklığın genel sebebi arapçayı iyi bilmemeleridir.”[8]
Arap dilini bilmemek Allah ve rasulünün maksatlarını anlamada hataya sebep olmaktadır. Bunun bazı örnekleri şu şekildedir:
Şu ayete dayanarak kişinin dokuz kadın nikâhlayabileceğini iddia eden olmuştur:
فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَاءِ مَثْنَى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ
“…Sizin için uygun olan kadınlarla ikiye, üçe ve dörde kadar evlenin.” (Nisa 3) dört, üç ve ikinin toplamı dokuz eder.
Kurtubî rahimehullah şöyle demiştir: “Bu tamamen arap dili konusundaki cahilliktendir… Şüphesiz Allah Teâlâ en fasih arapçayla hitap etmiştir. Araplar ise dokuzu ifade etmek için ikişer, üçer, dörder demezler. Aynı şekilde on sekiz demek yerine: “falana dört, altı ve sekiz ver” diyen kimseyi de çirkin görürler.”[9]
Ayette kastedilen bunların hepsini toplamak değil, bu sayılar arasında tercih yapmaktır. Şayet hepsini toplamak kastedilseydi dokuz denilir, bunun yerine daha uzun ve açıklaması daha az cümle kullanılmazdı.[10]
Şu ayette sadece domuz etinin zikredilip yağının zikredilmemesi sebebiyle domuzun sadece etinin haram kılındığını, yağının ise helal olduğunu iddia eden görüş:
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ
Size, ölü, kan, domuz eti… haram kılındı…” (Maide 3)
Şayet lahm/et kelimesinin arap dilinde hem eti hem de yağı kapsadığı bilinseydi bu görüş söylenmezdi. Şahm/yağ kelimesi ise böyle değildir. Zira yağ kelimesi, et hakkında kullanılmaz.[11]
Allah Teâlâ’nın şu ayetinde anlamın elden kaçırmak olduğu iddiası:
فَظَنَّ أَنْ لَنْ نَقْدِرَ عَلَيْهِ
Zannetmişti ki, biz kendisine güç yetiremiyeceğiz.” (Enbiya 87)
Şayet buradaki “nakdira” kelimesinin “sıkıştıracağız” anlamında olduğu bilinseydi böyle bir düşüşle alçalınmazdı.
Bazıları şu ayetteki:
يَأْتُوكَ رِجَالًا
Yürüyerek gelsinler…” (Hac 27)  “ricalen” kelimesiyle erkeklerin kastedildiğine inanırlar. Bu yüzden bu ayeti bekar kızların muskalarına, onlara evlenecekleri erkekleri getirsin diye yazarlar!! Ayetteki anlam ancak ayakları üzerinde yürüyerek gelmektir.
Şatibî rahimehullah Kur’ân’ı ilimsiz olarak tefsire kalkışan bu kimselerin durumuyla ilgili olarak şöyle der: “Allah ve rasulünün kastettikleri şeyi anlamaya yarayan arapça ilmini bilmedikleri halde, arapça olan Kur’ân ve sünnet hakkında konuşmaya hırs gösterirler. Dini kendi anlayışlarına göre parçalarlar, bu anlayışlarını din edinirler ve ilimde köklü kimselere muhalefet ederler. Kendi nefislerine güzel zanda bulunduklarından ve öyle olmadıkları halde kendilerinin içtihat ve istinbata ehil olduklarına inandıklarından bu tavrın içine girerler.
Nitekim onlardan birisine:
رِيحٍ فِيهَا صِرٌّ
kavurucu soğuğu[12] bulunan bir rüzgar..” (Al-i İmran 117) ayeti hakkında sorulunca şöyle demiştir: “Bu ayetteki sırr kelimesi sarsar[13] demektir” der.”


[1] El-İ’tisam (1/503)
[2] Mecmuu’l-Fetava (7/116)
[3] El-İ’tisam (1/503)
[4] Siyeru A’lami’n-Nubela (10/74)
[5] El-Muvafakat (2/64)
[6] Beyhaki, Şuabu’l-İman (2/425)
[7] El-Burhan Fi Ulumi’l-Kur’ân (1/292)
[8] Ebu Hatim, Kitabu’z-Ziyne (86)
[9] Tefsiru’l-Kurtubi (5/17)
[10] İbn Cuzey, et-Teshil (1/232)
[11] Bkz.: Tefisru’l-Kurtubi (2/222) Tefsiru İbn Kesir (3/16)
[12] Sırr kelimesi şiddetli soğuk demektir. Bkz.: Lisanu’l-Arab (4/450)
[13] Yani geceleyin öten cırcır böceği bkz.: el-İ’tisam (1/179)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)