Allah’a Sığınmak (İstiâze)
Allah, iradesi ve dileği gereğince imtihan amacıyla,
iblis ve yandaşlarına insanları aldatma fırsatı vermiş, Adem ve zürriyetine ise
seçme hürriyeti vermiştir. Allah, insanı kendi türüne has bir şekilde
yaratmıştır. Bu yüzden o, ne bir melek ne de bir şeytandır.
İblis ve yandaşları, insanoğluna karşı amansız bir savaş
içindedir. Bu savaş, onların kötü tabiatından, büyüklenme ve kıskançlıklarından
kaynaklanmaktadır. İblis, bu savaşa girmek ve onu sürdürebilmek için kıyamet
gününe kadar Rabbinden izin istemiş, Allah da bir hikmet gereği ona bu izni
vermiştir. Ancak insanı da hazırlıksız ve korumasız bırakmamış, ona şeytanın
vereceği sıkıntı ve eziyetlerden koruyacak bir güven ve tuzaklarına düşmekten
koruyacak bir kalkan vermiştir.
İsti’aze, her kötülükten ve her kötü kimseden Allah’a
sığınmak ve O’nun korumasını talep etmektir. İnsan bir kötülükten korunmak, bir
kötülüğü defetmek veya bir hayrı elde etmek için birinden sığınma talep eder. Allah
Teâlâ müslümanda bulunması gereken ve korunmasını sağlayan şeyleri açıklamış ve
şöyle buyumuştur: “Şayet sana şeytandan bir kışkırtma gelecek olursa, hemen
Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir” (Fussilet 36)
Müslümanın, her an Allah’a sığınması, O’na yalvarıp
yakarması ve zilletini ifade etmesi gerekir. Özellikle Allah’ın merhametinden kovulmuş
şeytanın, kendisi ile kulluğun arasına girdiği ve onu Allah’a kulluktan vazgeçirmek
için kışkırtmalarda bulunduğu zamanlarda Allah’a çok sığınmalıdır. Çünkü şeytan
müslümana engel olmak, onu tuttuğu yoldan döndürmek, görevinde tembellik etmesini
ve geri kalmasını sağlamak için çok gayret eder; müslümana birçok yönden yaklaşıp
onu saptırmaya çalışır. İşte müslümanın, şeytanın bu oyunlarına çok dikkat
etmesi ve ondan sakınması gerekir. Şeytanın kişiyi saptırmak ve izlediği yoldan
döndürmek için kullandığı yöntemlerin en önemlileri şunlardır:
Sünnete ve selefin menhecine sarılan müslümanı
kışkırtması ve onu, izlediği yolun uzunluğuyla korkutmasıdır. Şeytan, ona ne
zaman yolun sonuna varacağını sorar ve peygamberlerin bile bu sona ulaşmadan
öldüğünü, insanların çoğunun onlara inanmadığını, öldüklerinde insanların iki
grup olduğunu, sadece az bir kesimin onlara inandığını, buna karşılık büyük bir
kesimin ise inanmadığını söyleyerek sünnet ehlini yolundan vazgeçirmeye
çalışır.
Onu, sünnete ittiba ve dine sarılma yolunda başına
gelebilecek sıkıntı ve sorunlarla korkutur. Bu sorunların sadece kendisiyle
sınırlı kalmayacağını, ailesinin ve kabilesinin de bu sorunlardan nasiplerini
alacaklarını, bu yüzden birçok sorunlarla karşılaşacağını fısıldar.
Ona, sünnete ittiba yoluna girdiğinde bunun, kendisini
malından ve ailesinden uzaklaştıracağını, eşi ve çocuklarına gereken ilgiyi
gösteremeyeceğini, onlara vakit ayıramayacağını, bu durumun kendisini, ailesini
ve malını birçok tehlikeyle karşı karşıya bırakacağını hatırlatır.
Ona, fitne ve bozulmanın çok büyük boyutlarda olduğunu,
yapacağı şeylerin bu büyük bozulmadan kesinlikle bir şey değiştirmeyeceğini fısıldar;
böylece onun, sünnete ittibadan geri kalmasını sağlar.
Bu saydığımız yöntemlerin dışında şeytanın, sünnet
ehlini yolundan ayıracak birbirinden farklı daha birçok planları vardır. Bu
yüzden müslüman, kararlılığının zayıfladığından en ufak bir kuşkuya kapılırsa,
hemen şeytandan Allah’a sığınmalı ve sünnete ittiba çalışmalarına daha bir
kararlılıkla devam etmelidir. Çünkü Allah’ın kendilerinden razı olduğu ve
sözlerini, en güzel söz olarak kabul ettiği, başkalarından üstün tuttuğu ve
varacakları yerin cennet nimetleri olduğunu bildirdiği kimselerin yolu budur.
İbn Kesir, “Şayet sana şeytandan bir kışkırtma gelecek
olursa, hemen Allah'a sığın” ayetini tefsir ederken şunları söyler:
“İsti’aze hakkında sadece üç ayet bulunmaktadır. Bu ayetler şunlardır:
“Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslâm'a) uygun
olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir. Eğer sana şeytandan yana bir
kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir,
bilendir.” (A’raf 199-200)
Allah Teâlâ burada insan cinsinden olan düşmanı,
tabiatında var olan dostluk ve samimiyete döndürmek için, kendisine iyilik ve
güzellikle muamele etmeyi; iyilik ve güzellik kabul etmeyen şeytan cinsinden
olan düşmana karşı da, kendisine sığınmayı emretmektedir. Çünkü şeytan, daha
önce kendisiyle Adem aleyhi's-selâm arasında yaşanan şiddetli düşmanlık
nedeniyle, insanoğlunu helak etmekten başka bir şey düşünmez.
Allah Teâlâ, şeytanla ilgili olarak başka ayetlerde şöyle
buyurur:
“Ey Ademoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin
yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten
çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları,
(kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları,
inanmayacakların dostları kıldık.” (A’raf 27)
“Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse
siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin
halkından olmağa çağırır.” (Fatır 6)
“Hani meleklere: "Adem'e secde edin"
demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi,
böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve
onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,)
Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.” (Kehf 50)
Şeytan, gerçek olmadığı halde yemin ederek kesinlikle
öğüt verenlerden biri olduğunu söyleyerek Adem atamızı aldatmıştır. Allah,
şeytanın Adem’in zürriyetini de aldatacağına yemin ettiğini bize şöyle
bildirir:
“Dedi ki: "Senin izzetin adına andolsun, ben,
onların tümünü mutlaka azdırıp-kışkırtacağım. Ancak onlardan, muhlis olan
kulların hariç." (Sad 82-83)
“Öyleyse Kur'an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan
Allah'a sığın. Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler
üzerinde onun hiç bir zorlayıcı-gücü yoktur. Onun zorlayıcı-gücü ancak onu veli
edinenlerle onunla, O'na (Allah'a) ortak koşanlar üzerindedir.” (Nahl
98-100)
“Eu’zu billahi mineş’-şeytani’r-racim”
cümlesinin anlamı, Allah’ın rahmetinden kovulmuş şeytanın, dinim veya dünyam
konusunda bana zarar vermesinden, beni emrolunduğum bir fiili yapmaktan men
etmesinden veya beni, nehyolunduğum bir fiili işlemeye teşvik etmesinden
Allah’a sığınırım demektir. Çünkü insanı, Allah’tan başka hiçbir varlık
şeytandan koruyamaz.
Şeytan, Arapça ‘uzak oldu’ anlamına gelen “Şa-ta-na“
kökünden türemiştir. Şeytanın yapısı insanın yapısından tamamen farklıdır. Bu
yüzden o, her hayırlı işi yapmaktan da uzaktır. Şeytanın ateşten yaratıldığına
dayanarak bu sözcüğün “şate” kökünden türediğini ileri sürenler de olmuştur.
Anlam bakımından her iki görüş de doğrudur ancak, ilk görüş daha doğrudur. Zira
şeytanlar, insanoğluna zarar vermekten başka bir şeyi asla düşünmezler. Bu da
ilk görüşü desteklemektedir.”[1]
Iyad b. Himar radiyallahu anh’den: Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah Azze ve Celle buyurdu ki: Ben
kullarımı tertemiz bir şekilde yarattım ancak, şeytanlar onları peşlerinden
sürükledi.”[2]
İslam, kâinatta Allah’ın iradesine karşı çıkan, onunla
çekişen, ona ortak olmaya çalışan, kâinata tamamen kötülük yerleştirmek isteyen
ve Allah’ın dilemesi ile yücelmiş insanları düşürmek isteyen hiçbir irade ve
gücü kabul etmez.
İslam dinler arasında büyük bir adım atarak hayır,
şer, hesap, sevap ve ceza konularında, insanların vicdanını rahatlatan ve içine
huzur veren en doğru bir inançla gelmiştir. Bu inancı da iki temel esas üzerine
oturtmuştur:
Kâinatta ilahi iradenin bir ve tek oluşu.
İnsanın vicdanı ile Rabbi arasına hiçbir şeyin girmemesi
ve kişinin, başka hiçbir vasıtaya gerek duymadan Rabbine yönelmesi.
İslam, bu kâinatta ilahi iradeye karşı çıkan veya ondan
daha üstün bir iradenin varlığına inanan veya ilahi iradeye ortak olduğunu
iddia eden hiçbir görüş ve inancı, kesinlikle kabul etmez. Çünkü bu tür inanç
ve düşüncelerin tamamı yanlış ve gerçeğe tamamen aykırıdır. İslam, bu tür
inançlara sahip insanları, tevbe ederek bu inançlarını terk etmeye ve hidayet
yoluna girmeye davet eder. İnançlarında ısrar edip İslam’a girmeyi
reddedenleri, inkârcılıkla suçlar ve onların öteki dünyada cezalandırılacaklarını
bildirir.
Allah, melek ve cinlerin bilmedikleri isimleri Adem aleyhi's-selâm’a
öğreterek onu, meleklerden ve cinlerden üstün kılmıştır. Allah Teâlâ Adem aleyhi's-selâm’a,
hata işledikten sonra tevbe etmesini ve tekrar hidayet yoluna girmesini sağlayacak
ilahi bilgiyle ilgili kelimeler de öğretmiştir.
Öfke ve gazap, çoğu defa kötülüğe karşı sabretmeye ve
hoşgörülü olmaya mani olur; kişiyi hemen tepki vermeye teşvik eder. Böyle bir
durumla karşılaşan insan, hemen şeytandan Allah’a sığınmalıdır. Çünkü şeytan,
öfke anda insanı daha çabuk aldatır. Bu yüzden her mümin, şeytanın saptırma
yollarını iyi bilmeli ve ona göre tedbir alarak şeytanın, öfkesini suiistimal
etmesine fırsat vermemelidir.
Şeytan, kendisinin saptırma yollarını bilen, kendisine
karşı hazırlıklı olan ve bu yolda gücünün farkında olan kimseleri saptırmakta
aciz kalır. Çünkü mümin kişi, şeytanın kendisine karşı kullanabileceği bütün yöntemleri
bilmiş ve ona göre tedbirini almıştır. Ama buna rağmen şeytan, Allah’a kulluk edenin
kalbini kuşatmaktan geri kalmaz, bir öfke anında onu saptırmanın yollarını
arar.
Nebilerin sünneti üzere kulluk yolu, gerçekten zor bir
yoldur. Ama zorluklardan yılmayan kul, nefsinin, ailesinin ve toplumunun
koyduğu bütün engelleri aşar; insanları hayra yönlendiren ve daima onlara hayrı
tavsiye eden önderlerden biri olur.