Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

10 Şubat 2016 Çarşamba

ed-Demicî’nin “İmametu’l-Uzma” (İslam'da Hükümet) Kitabındaki Saptırmalarına Cevap

Seyyid Kutupçuların metoduna bakan onların insanlara hak ile bâtılı nasıl karıştırdıklarını, nasları kendi görüşlerine uygun düşecek şekilde eğip büktüklerini görür.
İçine dalıp müslümanlara karışık gösterikleri meselelerden birisi de zalim yöneticiye karşı çıkma meselesidir. Bu konuda yöneticinin küfür haddine varmamış bir fasık veya bid’atçi olması halinde de ona ayaklanılabileceğini savunurlar.
Müslümanlara karşı tedlis ve karışıklık tozutması yapanlardan birisi de “İmametu’l-Uzma” (Türkçeye; İslam’da Hükümet adıyla tercüme edilmiştir) kitabının yazarı Dr. Abdullah b. Ömer ed-Demîcî’dir. Bu kitabında Ehl-i Sünnet’in bu konuda araları bulunamayacak şekilde kuvvetli ihtilaf içinde olduğu gibi bir tablo çizmiştir.
Hakkı bâtıla karıştırdığı şeylerden birisi, İmam Ahmed rahimehullah’dan zalim yöneticiye ayaklanma hakkında birbirine çelişik rivayetler geldiğini, hatta İmam Ahmed’in bid’atçi yöneticiyi görevden alınması görüşünde olduğunu söylemesidir. Bunu ispat da edememektedir. O İmam Ahmed’in bidatçi yöneticinin azledilmesi görüşünü açıkladığını naklediyor ve okuyucuya meseleyi karıştırıp saptırıyor.
Bu kitabın imamet ve hilafet hakkında gelen nasları topluca içermesi açısından bazı kardeşlere tavsiye etmiştim. Lakin bu türden tavsiye ettiğimiz kitaplarda her zaman için şuna uyarırız: Bağlayıcı olan yalnızca vahyin naslarıdır. Alimlerin ve araştırmacıların kendi görüş ve yorumları ise asla din edinilemez. Bu uyarıdan sonra, yine de bu kitabı tavsiye etmemden dolayı pişman olacağım şeylerle karşılaştım. Bunların en önemlisi, kitabın yazarı ed-Demici’nin nakilde güvenilir biri olmadığının ortaya çıkmasıdır.
Diğer bir uyarılması gereken konu kitap ve sünnet ile amel eden müslümanların ilmî edeplere ve emanete riayet etmemeleridir. İnternet sitelerinde veya kitaplarda, hatta doktora tezlerinde, bana ait tahkikler, sanki yazı sahibinin kendi tahkiki ve tespitiymiş gibi, atıfta bulunulmadan nakledilmesidir. Hadis kaynaklarında bizzat araştırma yapmayan kişiler, başkalarının araştırma yaparak verdikleri kaynaklara sanki kendileri o kaynaklardan araştırmış ve görmüş gibi atıflar yapıyorlar. Bu da bir tedlistir.
Mesela bir hadisi Şeyh el-Elbani’nin es-Sahiha’sında okuyan, onu naklederken el-Elbani rahimehullah’ın eserine atfederek nakletmeli, misalen “Elbani’nin es-Sahiha’da naklettiğine göre Taberani hasen isnad ile rivayet etmiştir” gibi ibareler kullanmalıdır. Eğer kendi araştırması olmadığı halde doğrudan “Taberani hasen isnad ile rivayet etmiştir” derse bu bir tedlistir.
Şahsen benim çalışmalarıma karşı bu türden intihaller çokça yapılmakta, tüccarlık peşinde olduklarından mıdır nedir, tepki almaktan korktukları için ismimi ya da çalışmamın adını zikretmemektedirler. Evet, bu hakka, Allah’ın vechi için davet edenlerin değil, ancak insanların gönüllerinde yer edip dünyevi maslahatlarının ticaretini yapmak isteyenlerin metodudur.
Bu konuda bir de Muhammed b. Abdilvehhab’ın Tevhid kitabıyla ilgili bir kıssa anlatırlar ve bu kıssayı alet ederek onun bilinen adını gizleyerek Tevhid kitabına “Muhammed et-Temimi” diye, İbn Teymiyye’nin adını gizleyip “el-Harrani” diye basarlar! Allah’a hamd olsun bid’at ehlinin zihinlerinde, fiillerinde ve dillerinde benim ismim veya çalışmalarım itici etkiler bıraktığından, hakka davetin gayesini ve bu konudaki samimiyetin önemini idrak edememiş bazı gafiller de bazı çalışmalarımı adımı gizleyerek bastırmak ve yayınlamak istediler. Böylesi tedlisler yalandan bile çirkindir. Bizler insanların ellerinde olana talip değiliz ki buna muhtaç olalım! Bilakis Allah’ın katında olanlara talip olmalıyız. Daveti gönüllere ulaştıracak olan Allahtır. O dilediğini dilediği şekilde hidayet eder. Fakat O’nun razı olmadığı yollarla birilerinin hidayetine vesile olmaya çalışmak, Allah korusun, “Allah bu dini nasibi olmayan kimselerle de destekler” hadisinin kapsamına girmemize sebep olur. Evet, böyle metodlar yasaktır: Aldatan bizden değildir!
“İmametu’l-Uzma İnde Ehli’s-Sunne ve’l-Cemaa” kitabının yazarına dönecek olursak, İmam Ahmed’in zalim veya bid’atçi dahi olsa yöneticilere ayaklanma hakkındaki görüşünü zikrederken, ondan gelen rivayetlerin çelişkili olduğunu, bu rivayetlerinin arasını bulmanın zor olduğunu söylemiştir. İmam Ahmed’in bid’atçi yöneticilere karşı ayaklanmanın haram olup, onlara sabretmenin emredilmesi ile ilgili sözüne bunu aykırı bulmuştur. İmam Ahmed’in: “Güç yeterse bid’atçinin azledilmesi” görüşünü açıkça belirttiğini, bunu İbn Ebi Ya’lâ’nın Zeylu Tabakati Hanabile’de İmam Ahmed’e ulaşan muttasıl isnadla zikrettiğini söylemiştir. Orada İmam Ahmed’in şöyle dediğini zikrediyor: “Kim bidate çağırırsa ona icabet edilmez, onun değeri yoktur. Eğer onu azletmeye gücünüz yeterse bunu yapın.” Sonra diyor ki: “İşte bu, İmam Ahmed’in, bidat sahibine müslümanların gücü yeterse azledilmesine dair açık sözüdür” (İmametu’l-Uzma s.539)
Bu nakil yazarın yanlışlarından ve kuruntularındandır! Çünkü:
1- İbn Ebi Ya’la’nın Tabakatu Hanabile kitabına bakıldığında, İbn Ebi Ya’la bu akideyi zikretmemiştir. Bunu ancak kitabın muhakkiki Şeyh Muhammed Hâmid el-Fakî, kitaba eklemiştir. Zira Tabakat kitabı 261. Sayfada biter. İmam Ahmed’in akidesi de muhakkik tarafından eklenmiş olup 291. Sayfada başlar. Bunun İbn Ebi Ya’la’ya nispet edilmesi açık bir yanılgıdır.
2- Yazarın: “Bidatçinin azlini tasrih etmiştir” sözü ve “İmam Ahmed’in muttasıl isnadla zikredilen akidesinde geçer” sözü, bütün bunlar bu görüşü İmam Ahmed’in söylediği vehmini vermektedir. Bu ise doğru değildir. Bu akide ancak Ebu’l-Fadl Abdulvahid b. Abdilaziz et-Temimi rahimehullah’ın akidesidir. İmam Ahmed’in değildir. Bunu ancak İmam Ahmed’in görüşü zannederek söylemiştir. Nitekim Şeyhulislam İbn Teymiyye, az sonra aktarılacağı üzere bu yanılgıyı açıklamıştır. Bu akide metnindeki ibareler kesinlikle İmam Ahmed’in sözü değil, tamamen Ebu’l-Fadl’ın sözleridir.
3- Yazarın: “İmam Ahmed’in muttasıl isnad ile zikredilen akidesinde” sözü açık bir hatadır. Ebu’l-Fadl, bu akideyi İmam Ahmed’den doğrudan nakleder ve: “İmam Ahmed şöyle derdi” der. Halbuki Ebu’l-Fadl h.410 yılında vefat etmiştir. İmam Ahmed ise bilindiği gibi h.241 yılında vefat etmiştir. İkisi arasında 169 sene vardır. Peki yazarın; “muttasıl isnadla” sözü nerede kaldı? Çünkü arada ciddi bir kopukluk vardır.
4- Ebu’l-Fadl et-Temimi’nin naklettiği akide metninde İmam Ahmed’den meşhur olan şeylere uymayan birçok meseleler vardır. Ebu’l-Fadl Eşarî’liğe meyilli idi. Kendisiyle Ebu Bekr el-Bakillani arasında sevgi ve yakınlık vardı. Nitekim Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah, onun İmam Ahmed’den naklettiği itikad metnine eleştirilerde bulunmuştur. (Bkz.: Mecmuu’l-Fetava 4/167-168)
İşte yazarın aktardığı bu mesele de Ebu’l-Fadl’ın, İmam Ahmed’den meşhur olanlara aykırı olarak zikrettiği meselelerdendir. O halde, Ebu’l-Fadl’ın İmam Ahmed’e dayandırdığı bu çürük metin, nasıl olur da İmam Ahmed’den sabit olan akideye çelişik kabul edilir?
Daha önce tercemesini ve sonra da şerhini yaptığım, İmam Ahmed’in Abdus b. Malik el-Attar tarafından rivayet edilen mutemed akide metninde İmam Ahmed şöyle demektedir:
33- İnsanların, ister halifeliğini razı olarak kabul ettikleri, ister zorla etrafında toplanmış oldukları Müslümanların yöneticisine ayaklanan kimse, Müslümanların birliğini bozmuş ve Rasûlüllâh sallallahu aleyhi ve sellem’den gelen rivayetlere muhalefet etmiş olur. Bu şekilde ölürse cahiliye ölümüyle ölmüş olur.
34- Sultana karşı savaşmak helal değildir ve insanlardan hiç kimsenin onlara karşı çıkması caiz değildir. Kim böyle yaparsa Sünnet’in ve doğru yolun haricinde bir bid‘atçıdır.

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)