Seyyid Kutupçuların
metoduna bakan onların insanlara hak ile bâtılı nasıl karıştırdıklarını,
nasları kendi görüşlerine uygun düşecek şekilde eğip büktüklerini görür.
İçine dalıp
müslümanlara karışık gösterikleri meselelerden birisi de zalim yöneticiye karşı
çıkma meselesidir. Bu konuda yöneticinin küfür haddine varmamış bir fasık veya
bid’atçi olması halinde de ona ayaklanılabileceğini savunurlar.
Müslümanlara karşı
tedlis ve karışıklık tozutması yapanlardan birisi de “İmametu’l-Uzma”
(Türkçeye; İslam’da Hükümet adıyla tercüme edilmiştir) kitabının yazarı Dr.
Abdullah b. Ömer ed-Demîcî’dir. Bu kitabında Ehl-i Sünnet’in bu konuda araları
bulunamayacak şekilde kuvvetli ihtilaf içinde olduğu gibi bir tablo çizmiştir.
Hakkı bâtıla
karıştırdığı şeylerden birisi, İmam Ahmed rahimehullah’dan zalim yöneticiye
ayaklanma hakkında birbirine çelişik rivayetler geldiğini, hatta İmam Ahmed’in
bid’atçi yöneticiyi görevden alınması görüşünde olduğunu söylemesidir. Bunu
ispat da edememektedir. O İmam Ahmed’in bidatçi yöneticinin azledilmesi
görüşünü açıkladığını naklediyor ve okuyucuya meseleyi karıştırıp saptırıyor.
Bu kitabın imamet ve
hilafet hakkında gelen nasları topluca içermesi açısından bazı kardeşlere
tavsiye etmiştim. Lakin bu türden tavsiye ettiğimiz kitaplarda her zaman için
şuna uyarırız: Bağlayıcı olan yalnızca vahyin naslarıdır. Alimlerin ve
araştırmacıların kendi görüş ve yorumları ise asla din edinilemez. Bu uyarıdan
sonra, yine de bu kitabı tavsiye etmemden dolayı pişman olacağım şeylerle
karşılaştım. Bunların en önemlisi, kitabın yazarı ed-Demici’nin nakilde
güvenilir biri olmadığının ortaya çıkmasıdır.
Diğer bir uyarılması
gereken konu kitap ve sünnet ile amel eden müslümanların ilmî edeplere ve
emanete riayet etmemeleridir. İnternet sitelerinde veya kitaplarda, hatta
doktora tezlerinde, bana ait tahkikler, sanki yazı sahibinin kendi tahkiki ve
tespitiymiş gibi, atıfta bulunulmadan nakledilmesidir. Hadis kaynaklarında
bizzat araştırma yapmayan kişiler, başkalarının araştırma yaparak verdikleri
kaynaklara sanki kendileri o kaynaklardan araştırmış ve görmüş gibi atıflar
yapıyorlar. Bu da bir tedlistir.
Mesela bir hadisi Şeyh el-Elbani’nin es-Sahiha’sında
okuyan, onu naklederken el-Elbani rahimehullah’ın eserine atfederek nakletmeli,
misalen “Elbani’nin es-Sahiha’da naklettiğine göre Taberani hasen isnad ile
rivayet etmiştir” gibi ibareler kullanmalıdır. Eğer kendi araştırması olmadığı
halde doğrudan “Taberani hasen isnad ile rivayet etmiştir” derse bu bir
tedlistir.
Şahsen benim çalışmalarıma karşı bu türden intihaller çokça
yapılmakta, tüccarlık peşinde olduklarından mıdır nedir, tepki almaktan
korktukları için ismimi ya da çalışmamın adını zikretmemektedirler. Evet, bu
hakka, Allah’ın vechi için davet edenlerin değil, ancak insanların gönüllerinde
yer edip dünyevi maslahatlarının ticaretini yapmak isteyenlerin metodudur.
Bu
konuda bir de Muhammed b. Abdilvehhab’ın Tevhid kitabıyla ilgili bir kıssa
anlatırlar ve bu kıssayı alet ederek onun bilinen adını gizleyerek Tevhid
kitabına “Muhammed et-Temimi” diye, İbn Teymiyye’nin adını gizleyip “el-Harrani”
diye basarlar! Allah’a hamd olsun bid’at ehlinin zihinlerinde, fiillerinde ve
dillerinde benim ismim veya çalışmalarım itici etkiler bıraktığından, hakka
davetin gayesini ve bu konudaki samimiyetin önemini idrak edememiş bazı gafiller
de bazı çalışmalarımı adımı gizleyerek bastırmak ve yayınlamak istediler. Böylesi
tedlisler yalandan bile çirkindir. Bizler insanların ellerinde olana talip
değiliz ki buna muhtaç olalım! Bilakis Allah’ın katında olanlara talip
olmalıyız. Daveti gönüllere ulaştıracak olan Allahtır. O dilediğini dilediği
şekilde hidayet eder. Fakat O’nun razı olmadığı yollarla birilerinin hidayetine
vesile olmaya çalışmak, Allah korusun, “Allah bu dini nasibi olmayan kimselerle
de destekler” hadisinin kapsamına girmemize sebep olur. Evet, böyle metodlar
yasaktır: Aldatan bizden değildir!
“İmametu’l-Uzma İnde
Ehli’s-Sunne ve’l-Cemaa” kitabının yazarına dönecek olursak, İmam Ahmed’in zalim
veya bid’atçi dahi olsa yöneticilere ayaklanma hakkındaki görüşünü zikrederken,
ondan gelen rivayetlerin çelişkili olduğunu, bu rivayetlerinin arasını bulmanın
zor olduğunu söylemiştir. İmam Ahmed’in bid’atçi yöneticilere karşı
ayaklanmanın haram olup, onlara sabretmenin emredilmesi ile ilgili sözüne bunu
aykırı bulmuştur. İmam Ahmed’in: “Güç yeterse bid’atçinin azledilmesi” görüşünü
açıkça belirttiğini, bunu İbn Ebi Ya’lâ’nın Zeylu Tabakati Hanabile’de İmam
Ahmed’e ulaşan muttasıl isnadla zikrettiğini söylemiştir. Orada İmam Ahmed’in
şöyle dediğini zikrediyor: “Kim bidate çağırırsa ona icabet edilmez, onun
değeri yoktur. Eğer onu azletmeye gücünüz yeterse bunu yapın.” Sonra diyor ki: “İşte
bu, İmam Ahmed’in, bidat sahibine müslümanların gücü yeterse azledilmesine dair
açık sözüdür” (İmametu’l-Uzma s.539)
Bu nakil yazarın
yanlışlarından ve kuruntularındandır! Çünkü:
1- İbn Ebi Ya’la’nın
Tabakatu Hanabile kitabına bakıldığında, İbn Ebi Ya’la bu akideyi
zikretmemiştir. Bunu ancak kitabın muhakkiki Şeyh Muhammed Hâmid el-Fakî,
kitaba eklemiştir. Zira Tabakat kitabı 261. Sayfada biter. İmam Ahmed’in
akidesi de muhakkik tarafından eklenmiş olup 291. Sayfada başlar. Bunun İbn Ebi
Ya’la’ya nispet edilmesi açık bir yanılgıdır.
2- Yazarın: “Bidatçinin
azlini tasrih etmiştir” sözü ve “İmam Ahmed’in muttasıl isnadla zikredilen
akidesinde geçer” sözü, bütün bunlar bu görüşü İmam Ahmed’in söylediği vehmini
vermektedir. Bu ise doğru değildir. Bu akide ancak Ebu’l-Fadl Abdulvahid b.
Abdilaziz et-Temimi rahimehullah’ın akidesidir. İmam Ahmed’in değildir. Bunu
ancak İmam Ahmed’in görüşü zannederek söylemiştir. Nitekim Şeyhulislam İbn
Teymiyye, az sonra aktarılacağı üzere bu yanılgıyı açıklamıştır. Bu akide
metnindeki ibareler kesinlikle İmam Ahmed’in sözü değil, tamamen Ebu’l-Fadl’ın
sözleridir.
3- Yazarın: “İmam
Ahmed’in muttasıl isnad ile zikredilen akidesinde” sözü açık bir hatadır. Ebu’l-Fadl,
bu akideyi İmam Ahmed’den doğrudan nakleder ve: “İmam Ahmed şöyle derdi” der.
Halbuki Ebu’l-Fadl h.410 yılında vefat etmiştir. İmam Ahmed ise bilindiği gibi
h.241 yılında vefat etmiştir. İkisi arasında 169 sene vardır. Peki yazarın; “muttasıl
isnadla” sözü nerede kaldı? Çünkü arada ciddi bir kopukluk vardır.
4- Ebu’l-Fadl
et-Temimi’nin naklettiği akide metninde İmam Ahmed’den meşhur olan şeylere
uymayan birçok meseleler vardır. Ebu’l-Fadl Eşarî’liğe meyilli idi. Kendisiyle
Ebu Bekr el-Bakillani arasında sevgi ve yakınlık vardı. Nitekim Şeyhulislam İbn
Teymiyye rahimehullah, onun İmam Ahmed’den naklettiği itikad metnine
eleştirilerde bulunmuştur. (Bkz.: Mecmuu’l-Fetava 4/167-168)
İşte yazarın aktardığı
bu mesele de Ebu’l-Fadl’ın, İmam Ahmed’den meşhur olanlara aykırı olarak
zikrettiği meselelerdendir. O halde, Ebu’l-Fadl’ın İmam Ahmed’e dayandırdığı bu
çürük metin, nasıl olur da İmam Ahmed’den sabit olan akideye çelişik kabul
edilir?
Daha önce tercemesini
ve sonra da şerhini yaptığım, İmam Ahmed’in Abdus b. Malik el-Attar tarafından
rivayet edilen mutemed akide metninde İmam Ahmed şöyle demektedir:
33- İnsanların, ister halifeliğini razı
olarak kabul ettikleri, ister zorla etrafında toplanmış oldukları Müslümanların
yöneticisine ayaklanan kimse, Müslümanların birliğini bozmuş ve Rasûlüllâh sallallahu
aleyhi ve sellem’den gelen rivayetlere muhalefet etmiş olur. Bu şekilde ölürse
cahiliye ölümüyle ölmüş olur.
34- Sultana karşı savaşmak helal
değildir ve insanlardan hiç kimsenin onlara karşı çıkması caiz değildir. Kim
böyle yaparsa Sünnet’in ve doğru yolun haricinde bir bid‘atçıdır.